Devletler, virüs nedeniyle içe kapanırken, insanlar işe gidemeyip evlere hapsolurken, vatandaşlarının ne yeyip içeceklerini düşünüyorlar. İşten çıkarmaların getireceği kaosa karşı, ciddi önlemler alıyorlar.
Üç aylık faturaları devletler üstleniyor. Yöneticileri ekranlara çıkıp, şirketlere batmayacakları, garantisini veriyorlar. Almanya, acil olarak 50 milyar avroyu vatandaşların hesaplarına yatırma kararı aldı.
Fransa, 300 milyar avro bütçe ayırdı bu işe…
Alman bakan, “şarjöre 550 milyar avro doldurduk, bitsin bir daha, bir daha doldururuz” dedi. Kısacası, ne izledikleri kapitalist/Liberal sisteme baktılar, ne bağlı bulundukları “birlik” kurallarına. İtalya, İspanya, kendilerini kaderlerine teslim eden AB’ye karşı ateş püskürüyorlar. AB’ye girmeyi “amentü” görenler bile şimdi “AB dağılıyor” demeye başladılar.
AB’nin dağılacağını, 2005’te söylemektir marifet. Şimdi AKP bile söyler. Ankara’da “AB’ye girdik” diye kutlamalar yapılırken, bütün partiler hızlı birer AB’ciler iken, “AB,15 yıl sonra batacak” demektir,öngörü.
Siyasete “Ne AB, Ne ABD, Bağımsız Türkiye” diyerek giren Haydar Hoca, AB, ortak para birimi avro’ya girdiğinde “AB, şimdi zokayı yuttu” demişti ve 15 yıl içinde neden batacağını, madde madde anlatmıştı.
Sahibi olduğu “para formulü”ne göre AB’ye ömür biçmişti Sayın Baş. Yani AB’yi öldüren şey Korona değil, ortak paraya geçmeleridir. Fakat virüs, AB’nin çoklu organ yetmezliğinbe sebep olabilir.
Bunları niye anlatırıyorum:
Eğer Haydar Hoca kravatlı değilde, sarıklı cübbeli olsaydı veya yüz yıl önce yaşasaydı, öngörüsüne “keramet”, kendisine de “veli” denirdi. Söylediği bir şey değil, her şey çıktı.
Söyledikleri çıkana Anadolu kültüründe, “hızır” derler. Yine de her gördüğünü “hızır” bilmek veya “her şapka altında bir ‘veli’ vardır”, diye düşünmek insana kaybettirmez.
Artık toplum, Derviş’in dolar getirenine inanıyor. Amerika’dan geleninde “keramet” arıyor. Sonra böyle çuvallıyor. Arkanda Amerika-İngiltere yoksa, itibar etmiyor. Bir Derviş gelmişti Amerika’dan, koyduğu aldığı kararları AKP, bütün mevcudiyetiyle koruyor.
“Çarpılırız!” diyedir herhalde!
Ecevit krizinden beri Haydar Hoca “ben bu işi, 24 saatte düzeltirim” demişti. Halen söylüyor ama yaklaştırılmıyor. Amerika’dan gelmedi ya!
Chatham Hosue da gitmedi!
O, bir “ev” bilir, o da, Allah’ın evi Kabe. Anıtkabir’i, bir de, Hacıbektaş’ı bilir.
Çok popüler iki büyükşehir başkanı da Chatham Hous’e gittiler, haberiniz olsun. İster sağcı, ister solcu ol, Türkiye’de siyasette bir yer istiyorsan, İngiltere’yi, ABD’yi, göreceksin!
Görünce de, işte sizi görmezler!
Sizi göreni de, sizler görmüyorsunuz!
Haydar Baş dışında sizi gören olmaz, bunu kafanıza koyun. İngiltere para verecek, Babacan düzeltecekmiş!
Kim bu Babacan!
AKP’nin bakanı…
“Bağdat’a ilk bomba düştüğünde kredi diliminin ilki serbet bırakılacak” diyen adam, şimdi “kurtarıcı” diye pompalanıyor. Kredi muslukları açılır ama bu defa İstanbul bombalanır. Sıra Türkiye’de çünkü…
Ülkeler artık, sıcak parayla işgal ediliyor.
Türkiye’yi, kendi kaynaklarını devreye koyarak, bu zifiri karanlıkta çıkaracak tek adam, dünyanın tezini kullandığı, Prof. Dr. Haydar Baş’tır. Attila İlhan, “Türkiye’de basın Türk değil” demişti. Bu gerçek, hiç değişmez.
Haydar Baş, Türk olduğu için, gizliyorlar.
“Milli Paralarla Ticaret, Vatandaşlık Maaşı, Çocuk Maaşı, Doğum İkramiyesi” gibi aklınıza gelen ve bugün dünya gündeminde olan, “herkese bin lira/dolar” konusu, Sayın Baş’ın tezleri…
Şuan virüsle mücadele edilirken, vatandaştan para isteyen dünyada tek ülkeyiz.
Bu felakette devletler vatandaşa para dağıtırken, AKP vatandaştan para istiyor. Şuanda devlet, her aileye en az 10 bin lira para dağıtmalı. Karamolla, “bin lirayı” nasıl vereceğini açıklasın, ben 10 bin lirayı nasıl vereceğimizi açıklayayım.
Haydar Hoca ne demişti 2005’lerde: “Silahsız savaşır ama buğdaysız savaşamazsınız. Eğer tarımı bitirirseniz, öyle zaman gelir ki paranız olsa dahi tahıl bulamazsınız...”
Şimdi hem paramız yok, hem tahılımız.
Ülkeler, olağanüstü hallerde, dışarıya tahıl satmazlar.
Türkiye, kurtuluş savaşı günlerine döndü. Tarımın bitirilmesi, hazinenin boşaltılması, gelir getiren bütün kurumların satılması, yol-köprü-tünel tuzağına düşürülüp hazine garantili borçlandırılması, hepsi birer projeydi.
Ortada bırakın iktidarı, muhalefeti veya partileri, Türkiye kalmayacak. Bazı felaketler, saklanan veya görmezden gelinen liderleri, açığa çıkarır. Sevr’i yaşamasaydı bu millet, belki kurtuluş savaşı bile vermezdi.
Kuvva doğmaz, Atatürk çıkmazdı ortaya.
Büyük krizler depremlere benzer. Depremler çürük binaları toprağa gömerken, toprakta gizlenmiş madenleri de ortaya çıkarır. Kimi liderleri krizler gömerken, kimi liderleri de krizler ortaya çıkarır. Saklanan, fırsat verilmeyen, yok sayılan, önü kesilen insanları görünür yapar. Açlık ve kıtlık kimini zindana gömer, kimini Mısır’a sultan yapar.
Türkiye’ye bakar mısın;
Bir yandan depremlerle sallanıyoruz. Öbür taraftan don vurdu bütün bir yurdu. Virüsten dışarı çıkamıyoruz. Elleri bol sabunlu suyla yıkayın diyorlar, su yok. Para yok. İktidar “dua edin” demeyi bıraktı, İban dağıtmaya başladı.
Dünya maaş dağıtıyor, bunlar İban…
Allah var, çok İban’ı bütün bir iktidar!
İman diyerek geldiler, İban diyerek gidiyorlar!
Ama geride bıraktıklarını “felaket” veya “enkaz” kelimeleriyle izah etmek, mümkün değil. Ne adalet kaldı, ne mülk, ne de ülke… En iddialı oldukları alan dindi, din namına da bir şey kalmadı. Sovyetlerin bile başaramayacağı, bir dinsizlik bıraktılar.
Bunların döneminde ölen Müslüman sayısı, haçlı seferlerinde ölmedi. Açtıkları kiliseleri işgal güçleri bile açmadı. “Keşke Yunan gelse” sözü, kendi akıl hocalarının sözü ama inanın, Yunan gelse, bu kadar fuhuş olmazdı.
Gide de, daha gelmeyeler inşallah!