Türkiye’de ve Türkiye için yazılmış bir tez, dünyaya nasıl mal oldu?
Dünyanın bugün yarısından fazlası nasıl “Milli Para” dedi?
ABD doları “milli para” darbesi alınca, ABD nasıl bir pozisyon aldı?
“Milli Paralarla Ticaret” döneminden önce ABD nasıldı, şimdi nasıl?
Ne oldu da Rusya, 2005’ten önceki Rusya olmaktan çıktı?
Bütün bu soruların cevabını, çok verdik, Meltem-Mesaj Medya Grubu olarak. Ve Türk milleti anlayıncaya kadar da, vermeye devam edeceğiz. “Aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz!” diyen bakar körlere ve sağırlara sesleniyoruz: Anlayın ki tekrar etmeyelim!
Çözümler tekrar edilir.
Rus’un ve Çin’in anladığını, Türkçe konuşmamıza rağmen, bazıları neden anlamaz!
Türkiye için yazılmış bir tezi, Türkiye’den başka herkes anladı. Türkiye’nin nasıl sarıldığını, gerçeklerden ve çözümlerden nasıl izole edildiğini, buradan bile anlamak mümkün.
Bundan 15-20 yıl kadar önce, Mehmet Eymür, “Türkiye’yi 50 yıldır, Türkler yönetmiyor” demişti. Liderlerin isimleri değişiyor, partilerin isimleri değişiyor ama yolları değişmiyor.
Bütün mesele, Türkiye’nin sahip olduğu kaynakların kimlerin eline geçeceği meselesidir. Yıllık ödenen borç ve faizler, 1 trilyon doların üzerinde…
Atatürk’ün kurduğu Diyanet, öylesine yoldan çıktı ki “Faiz günah değil!” noktasına geldi. Türkiye’de “din işleri” bile “küresel soygun” işlerine hizmet etmekte. Hatta bazı cemaat ve tarikatlar bile…
Türkiye’de ve bölgemizde verilen savaş, “kaynak” savaşıdır. Türkiye’nin farkı şu, kaynaklar hükümetler eliyle teslim edildiğinden, küresel soyucular “işgal” masraflarına girmiyorlar. O yüzden ülkemizde hükümetler değişse bile değişmeyen şey, vatandaşın soyulmasıdır.
Sırtımıza saplanmış, keneler taraından, yıllarca kanımız emiliyor.
24 Ocak Kararları uygulansın diye bu ülkede, 1980 darbesi yapıldı. Böyle bir darbe ortamı için, gençlerimize kıyıldı. Öylesine radikal kararlar ancak askeri bir yönetimle uygulanabilirdi.
Amerika’da eğitim görmüş, Dünya Bankası çalışanı, şortlu, “tonton” bir adam, darbenin ardından, “sivil” diye bize yutturulmuştu. “NETEKİM”, adam “nakşi” çıkmıştı!
Neyse, konudan sapmayalım!
Demem istediğim şu ki, Türkiye’nin kaynakları üzerine geliştirilen “bağımlı” siyasetin sonucu olarak, ülkemiz, sermaye sahiplerine hep, peşkeş çekildi ve çekilmeye devam ediyor.
Liderlerin “İslamcı-Türkçü” veya “Solcu-Sağcı” olmaları birşeyi değiştirmez. Hepsi “sermayeci”, hepsi “dolarcı”, hepsi “faizci”, hepsi “serbest piyasacı” kapitalistlerdir. Hepsi liberal havuzda yüzen balıklar.
Ve halklar, uyanmadıkça Türkiye’yi bir 50 yıl daha yabancılar yönetir. Liderlerin isimleri Türk olsa da, hatta kendileri Türk olsa bile yolları aynı olur. Bu işi, bir bilene teslim etmedikçe, soygun devam eder.
Küresel beylere karşı duran Köroğlu, içimizden çıktı. Ülkelerin sahip oldukları kaynakları, ülkelerin kasalarına sokan formülü, o buldu: Milli Ekonomi Modeli…
Yüzde yüz Türk olduğu için, attığı tohum, “zehirlenmiş toprakta” filiz vermedi. Kayada, taşta filiz verdi de, bereketli Anadolu toğrağında vermedi. Çünkü o bereket, çoktan yok edildi.
Türkiye’ye bugün lazım olan para, 1 trilyon dolar.
Ne için gerekli?
Borcun dönmesi için.
Erdoğan’ın AKP’si bunu bulamayacak, çünkü 18 yıldır bunları ayakta tutan güçler, bunlara “tamam” çektiler. Sadece uzatmalara oynuyorlar. 2020 içinde dananın kuyruğu, bunlar arasında kopacak. Hangi tarafta kuyruk, hangi tarafta dana kalır, bilemem.
Babacan gibi ortaya sürülen AKP’nin Kraliçe sürümü “ben bir trilyon doları bulurum” diyor. “Irak’a ilk bomba düştüğünde, 8 milyar dolarlık kredi dilimi serbest bırakılacak” diyen herif.
Bu kadar büyük miktar bir parayı size verenler, muhtemelen başınıza bomba yağdıracaklar. Yarım kalmış BOP’tan projeler ve çatısı bağlanmamış Büyük İsrail inşaatı bu parayla tamamlanır ve bağlanır.
Yani bizim “parti” veya “siyaset” olarak gördüğümüz şeyler, aslında birer kukla sömürü araçlarıdırlar.
Gelin inat etmeyin;
Ekonomik bağımsızlığını kaynaklarını satarak hiç bir ülke sağlayamaz. Gelir getiren kurumlarını elden çıkararak hiç bir devlet bağımsız olamaz. Bu gerçeği kavrayan devletler, Haydar Baş tezleri etrafında toplanırlarken, bizler Kraliçe ve Beyazsaray etrafında dönmeyelim.
Lütfen!..
Mutfaklarımızda hergün, asgari 3 kilo et tüketilsin. Et yiyenler, ot yiyenlere hükmederler. Bu böyle biline… Et tüketmek için, “kurban” emreden bir dinin müntesipleri, nasıl beslenmeye önem vermezler.
Bütün bunlar varlık ile olur. Varlık ise sahip olduğumuz kaynakları devreye koymakla mümkün. Türkiye’de siyaset, dünyaya ekonomi tezini kabul ettirmiş Haydar Baş ile diğerleri arasında geçiyor.
Sahip olunan kaynakları “devletleştirmek” isteyen Baş Hoca ile küresel güçler adına özelleştirenler arasında geçmekte.
Hangi siyasi lider sahip olduğumuz Bor rezervinden söz ediyor?
Sahip olduğumuz kaynakların listesini ve yerlerini ekranlarda söyleyen kim?
“10 bin lira Asgari Ücret” diyen kim?
“Vatandaşlık Maaşı, Çocuk Maaşı, Doğum İkramiyesi ve Ev Hanımı Maaşı” diyen kim?
Türkiye sahip olduğu kaynakları ancak bu kadar kalemle, vatandaşın cebine koyabilir. Yani o kadar zenginiz ki, Haydar Baş sistemi, bizlere para vermek için bahane arıyor. Mevcut düzen ise sayısız kalem vergi almak üzerine kurulu…
“Tanrı, Prof. Dr. Haydar Baş’ı yoksulluğu yok etmek için gönderdi” diyen Rus ekonomistler, Müslüman olurlarken, bizler kapitalizm uğruna, İslam’dan çıkartılıyoruz.
Allah’ın “haram” dediğini “helal” yapanlar, “Diyanet” mensubu da olsalar, iman mensubu olurlar mı, taktirlerinize bırakıyorum.
Rus ekonomist ve vekiller Sayın Baş’ı iktisadını “Hızır’ı” gibi görürlerken, Atlantik Derviş’inin soygun yoluna sımsıkı sarılanlara, nedecek bir şey bulamıyorum. Şu “nerden verecek?”ciler var ya, onları mümkün olsa da, başka gezegene göndersek!
Ama gittikleri gezegeni de bozar bunlar!