İşte yörük, işte Türk, işte lider!

Trabzon'dayım. Cuma'yı, üstadımız, Prof. Dr.Haydar Baş ile fabrika mescidinde kıldık. Her Cuma, Atatürk'e ait hutbeler okunur bu mecitte. Baş Hoca'nın Hoş Geldin Atatürk eserinde, bu hutbeler mevcut.

Nerden çıktı, diyenleriniz olabilir. Bilmiş olalım ki, Atatürk'ün hazırlattığı, 54 hutbe mevcut. Türk milleti, dinini doğru öğrensin diye Atatürk, hutbe hazırlatmış. Minberde cemaate hutbe okuyan, ilk ve tek cumhurbaşkanı da, yine Atatürk'tür malumunuz olduğu üzere.

Allah, Atatürk'ten ve böyle bir değeri, Atatürk'e düşman olunduğu bir dönemde bizlere anlatan üstadımızdan razı olsun. 

Perşembe gecesi, yatsı sonrası yaptığı sohbette de yine, Atatürk'e, babası Ali Rıza'ya (İmam Rıza'nın torunudur diye de ekleyerek) anası Zübeyde Hanım’a (Şemsi tebrizin torunu) dualar ettiler.

Yıllardır, bu eve gelirim. Yıllardır bu evde, Allah, kitap ve Ehl-i Beyt konuşulur. Vatan, millet ve Atatürk konuşulur. Değişen hiç bir şey yok çünkü kurtuluş, bu hakikatlerde…

Asıl anlatmak istediğime gelmek istiyorum: 

Cumayı kıldık, oldukça kalabalık bir cemaat vardı. Kısa boylu, 45-50 arası, hafir esmer, kıravat takmış,eket giymiş ama köylü olduğu her halinden belli bir insan, kalabalıkları yarmaya çalışıyor.

Elinde çantası, arada bir "bana fırsat verin!" diye adeta yalvaran bu adam, aracına binen Genel Bakan'ımıza ulaşamadı. Neyse, Genel Başkan'ın evine vardık. İndik araçtan, üstad, hemen avluda bulunan koltuğa oturdu, biraz soluklanmak için.

O da ne, o dikkat çeken adam da avluda. Bilal Karamus bey, "sen kimsin, hoş geldin otur, kendini bir tanıt" dedi, Üstad'tan az ötede…Espiye'nin bir dağ köyünden geldiğini, adının Engin olduğunu söyledi. 

Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştığını belirttikten sonra, başladı konuşmaya:

-18 yıldır, hocama ulaşmaya çalışıyorum . Allah'tan tek dileğim var, onunla konuşup sohbet etmek istiyorum. Bir resim çekip, köyde odama asacağım. Ölümlü dünya…

-Köyümde, ilçemde herkese BTP'yi anlatıyorum, bana izin verin hocamla konuşayım.

Gözleri sımsıcak, bu adamı, kırmak mümkün mü, konuştukça, iman fışkırıyor  adeta. Bilal bey, "az bekle seni görüştüreceğim" dedi. Biraz sonra üstadın" bırakın adam gelsin" sesi duyuldu.

Türkçesi çok anlaşılmayan, fakat hiç Türkçe bilmezse bile her dediğini, anlayacağımız bu insan, saygı ve son derece heyecan içinde, Baş Hoca'nın elini öptü, başına koydu. Sarıldılar ve oturdu, kendisine gösterilen sandalyeye.

Çantasını açtı, köyünden getirdiği ceviz dolu şeffaf poşeti masaya koydu. Ceviz poşeti sıkı sıkıya dolu ve içinde 2002 seçimlerine ait BTP tanıtım broşürü var. Cevizleri özenle seçtiği ve topladığı, belliydi.

Aşık ile maşuk buluşmasını andırıyordu. Gözleri ışıl ışıl yanan bu adam, "18 yıldır bu anı bekliyorum hocam…" dedi ve telefonuna davrandı. Heyecandan elleri titriyordu. Sabri bey elinden telefonu aldı, resimlerini çekmek için.

Üstad, onu dinledikçe, gözleri doldu. "Sen, gerçek Türk'sün"dedi, köyünü sordu. "Sizin köye, seni ziyarete geleceğim" dedi. Engin, "hocam benim köy çok uzak, siz yorulursunuz, ilçeden dağa 45 kilometre" deyince Baş Hoca "isterse, 500 kilometre olsun, geleceğim"dedi.

İmanın ne olduğu yaşayarak, bir kezdaha gördük bu Cuma… Güneşin yüzünü esmerleştirdiği ama imanın kalbini, aklını parlattığı bu yaylacı adam, meğer bulunduğu yerde, bir Haydar Baş olmuş.

Türkçesi zayıf ama imanı çok kuvvetli bu insan, bir çitfçi, bir çoban, bir yörük belki ama sözleri orda dinleyen herkesi titretti. Hoş Geldin Atatürk mü dersiniz, Mlli Ekonomi Modeli mi dersniz, üstadın eserlerini yutmuş adeta.

Cebinden bir kağıt çıkardı ve "ben insanlara bunu dağıtıyorum, okuyorum" dedi. Başında "Hutbe 42" yazıyor. Hocam, "oku" ne yazıyor deyince, başladım okumaya. Okurken, kendisinin yazdığını sandım ama meğer,  adam cebinde Atatürk hutbesiyle geziyor.

Sonra Bilal Bey, Atatürk'ün bir sözünü hatırlattı: 

"Arkadaşlar gidip Toros Dağları'na bakın, eğer orada bir tek yörük çadırı görürseniz ve o çatırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, dünyada hiç bir güç ve kuvvet sizi yenemeyecektir."

Gözleri yaşaran Baş Hoca, "BTP iktidar olacak arkadaşlar" demekle yetindii. Oldukça duygulandı. Atatütürk'ün bahsettiği bir yörüktü, Engin. Müsade isterken Engin, "köyden de bir saat daha uzakta, yayladayım hocam, köye ineyim sonra gelin bana" dedi.

"Oğlum, ben senin için, bütün dağları aşarım, merak etme!" diyerek, Engin'i yolcu etmek üzere bahçe dışına kadar yürüdü. “Evladımın çarşıda karnını doyurun, sonra da köy arabasına teslim edin" diye talimat verdi.

İşte yörük, işte Türk, işte lider!

İşte yörük, işte Türk, işte lider!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön