‘Mahkumiyet’ alan Haydar Baş değil

Dünya hukuk tarihinde, böylesi görülmedi. Prof. Dr. Haydar Baş'ı savunan, sayın avukatların savunmaları, hukuk fakültelerinde, ders olarak okutulmalı. 

Alacaklı birinin, nasıl suçlu çıkarılacağının ibretli sahneleri ancak bu davada görülür. Hukuka aykırı yorumlarla, adalet nasıl yok edilir, örneği bu davada…

ABD'nin Türkiye'ye yaptığı baskılar, Sayın Baş'ın yargılandığı mahkemeye yapılan baskılar yanında hiç kalır. Karara imza atacak hakim bulamadıkları için, 3 yıldır defalarca mahkeme heyetini değiştirdiler.

İlk kez katılan üyenin oyuyla, 2'ye 1 çoğunlukla, bir mahkumiyet kararı çıkardılar. İdam sehbasını devirmeye adam aradılar ve sonunda buldular ama idam edilen hukuk, tekme atılan ise adalet oldu.

Haydar Baş Bey'e borçlu olan Mustafa Eraslan; borç senetlerinin kendisinden zorla alındığını iddia ediyordu. Mahkeme bu iddiadan mahkûmiyet hükmü kuramayıp "beraat" kararı verirken, "hukuka aykırı elde edilmiş boş senedi doldurma" suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetti.

Mahkeme; senetlerin zorla alınmadığını söylerken senetlerin hukuka aykırı ele geçirildiğini söylemesi ve bunun üzerinden cezalandırma yoluna gitmesi, hukuken izah edilebilir bir durum değildir.

M. Eraslan’ın dahi ileri sürmediği bir şekilde cezalandırma kararı verilmesi, hukuk sistemimiz açısından çok acı vahim bir durumdur. 

Delillerin “yetersiz” olduğunu ifade eden diğer üye hakim, bakın muhalafet şerhinde ne söyledi: 

“Dosya kapsamı ile toplanan deliller ile Lütfullah Önder ve Haydar Baş'ın mahkûmiyetlerine "yeter, kesin ve net bir şekilde" ispatlanamadığı, bu haliyle Lütfullah Önder ve Haydar Baş'ın üzerlerine atılı "Açığa atılan imzanın kötüye kullanılması" suçunu işlediklerine yönelik mahkûmiyetlerine "yeter, kesin ve inandırıcı" delil bulunmadığından, Lütfullah Önder ve Haydar Baş'ın beraatlarına karar verilmesi kanaatinde olduğumdan, mahkûmiyet yönündeki sayın çoğunluğun kararlarına katılmıyorum."

Davanın avukatlarından Ümit Kocasakal, "karşı tarafı dinlerken Baba 4 filmini izler gibi oldum" tespiti, mahkemeyi  özetliyor. Yine Ümit Hoca şunları söylüyor: "vicdani delil sistemi demek, delilsiz vicdanen karar verebilmek değildir. Ceza mahkumiyeti yüksek dahi olsa ihtimale dayanamaz ancak açık ısbata dayanır".

Ispatsız, delilsiz bir mahkumiyette "FETÖ'cü hakim ve savcı izi” arayanlar, haksız sayılmazlar.  Hele de sözkonusu kişi, 1998'den beri Gülen'in temsil ettiği "Dinlerarası Diyalog" misyonuna  karşı, tam bir vatan savunması içinde olan Haydar Baş ise… 

Her şeye rağmen verilen kararın bozulacağına ve adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. Gülengiller, 40 bin sayfalara varan davalar açtılar, hepsinde kaybettiler. FETÖ artıklarının, adalet saraylarından tümüyle temizleneceğinde,  kuşkumuz yok. 

Her şeye rağmen adalete güveniyoruz. Vicdanlarını satmayan, baskılara boyun eğmeyen, hukuk adamlarının olduğuna inanıyoruz.

Vatandaşın gönlünde Haydar Baş Hoca, her zaman tertemiz bir yerde duruyor. FETÖ ile mücadele eden ilk ve tek kalenin, Haydar Baş olduğunu, her fırsatta haykırıyor. 

Herkesin "Hocaefendi!" dediği yıllarda, Baş Hoca ve arkadaşları, bu herifin, 7 Şubat 1998’de Papa’ya verdiği mektubu, ekranlarda göstererek, "Vatikan misyonunun parçası olduğunu" 80 milyona anlattılar. 

Tarih her şeyi kayıt altına aldı. Yeni Mesaj arşivleri ortada, herkes görebilir. O dönemde bir parti lideri ve kanaat önderi yok ki, Haydar Baş tarafından, "fetoş" konusunda, uyarılmamış olsun. Bahçeli, Yılmaz, Yazıcıoğlu, Ecevit dahil…

İşte vatandaş, olaya böyle bir hafıza ile bakıyor. Bu mahkumiyette "FETÖ" izi arıyor. Hoş Geldin Atatürk'e "mahkumiyet" verildiğini düşünüyor.  Haber duyulunca yüzlerce telefon aldım. Hepsinin ortak tespiti, "hocamızı değil, Atatürk'ü mahkum ettiler" şeklindeydi.

Baş Hoca'nın dünyayı tutan,  "milli para" projesi, ABD'nin dolarını alaşağı etti. Bu cezasız kalamazdı! Emperyalistlerin istediği, Alevi-Sünni veya Şii-Sünni çatışmasını, Türkiye'de ve Müslüman coğrafyada, Baş Hoca tezleriyle engelledi. 

Ehl-i Beyt tezleri, bir fitneyi kökten silip attı.

Graham Fuller'in, CIA'nın, İngiliz'in "Atatürk dinsiz!" tezlerini, paçavraya çevirdi. Haydar Baş'a mahkumiyet verilmedi, düşmanları mahkumiyet aldı. Onların kuklaları, yerlerini açık ettiler.

Bir insan, alacağını isteyecek ama bu alacaklı, Sayın Haydar Baş ise ona mahkumiyet verilecek. Ömründe bir trafik cezası dahi almamış insan, 72 yaşında mahkum edilecek. Sayın Baş'ın temsil ettiği tezler, ona mahkumiyet verenleri de kurtaracak.

Rusya, bize sattıklarından "dolar" istemiyorsa, Haydar Baş sayesinde. Bu gerçekler bugün gizlenebilir ama yarın, hiç bir şey gölgede kalmayacak. Haydar Baş güneşi ile hem ülkemiz, hem dünyamız aydınlanmaya devam edecek. Tarih, bu dönemi Haydar Baş’a karşı olan ve olmayanlar diye ikiye ayıracak. “Milli Mücadeleye karşı olanlar, olmayanlar” diye dün, ayırdığı gibi. Ölmeyin, görün!

‘Mahkumiyet’ alan Haydar Baş değil

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön