İstanbul'un göbeğinde, hem de Fatih'te, dört kardeş, yoksulluk yüzünden, intihar etti. Bakkala birikmiş borçlar, maaşa konan hacizler ve kesilen elektirik… Sonrası, tam bir dram…
İşsiz dört kardeş, emekli bir kardeşin maaşıyla, hayatta kalma mücadelesi veriyorlarmış. Oldukça gururlu insanlar ve öldükten sonra dahi, başkalarına zarar vermemeye özen gösterecek kadar, nazik insanlarmış.
Bu kadar ince düşünceli kardeşler, artık aramızda değiller. O mahallenin varlıklı insanları, acaba kendilerini sorgularlar mı? "Bizler varlık içinde iken, bu insanlar, sırf yoksulluk nedeniyle intihar ettiler" diye, bir iç muhasebe yaparlar mı?
Fatih’teki camiler, vakıflar, hocalar, kendilerini sorgularlar mı?
Geçtik bunları, belediye başkanları ne yaparlar. Yaz aylarında bile seçim öncesi kömür dağıtanlar, kendilerine oy vermeyeceği için mi, bu dört kardeş, listelerine hiç girmemişller.
Diyanet, dünyanın öbür ucuna “kavurma” ulaştırma iddiasıyla, kurbanlar toplamıştı. Ne oldu, o kavurmalara veya Kavurmacı’lara? Öncellik Afrika'nın mı, Fatih’in mi?
“Eve lazım olan camiye haram” demişler. Sayın Erdoğan'ın kurbanı bile Togo'da kesilmişti. Sen Togo'da kurban kes, Fatih'te vatandaşın yoksulluktan intihar etsin!
İşte Türkiye, böyle bir ülke…
Ülkenin, bütün kurum ve kuruluşları ve hatta toplum, bu işten dersler çıkarmalılar. Aradan bir hafta geçtikten sonra unutlmasın. Unutmayalım ki, buna benzer olaylar, daha çok yaşanacak.
İnsanlar çöpten yiyecek topluyorlar. Kağıt toplayan insanları zabıtalar kovalıyor. 90'lık nine, pazardan sebze satıyor, tezgahına zabıtalar el koyuyor. Bunlar hemen hergün yaşanıyor.
Bu ülkede vahşi kapitalizm uygulanıyor. Herkes , bir karşı tarafı suçlayabilir. Haliyle, 17 yıllık iktidar, öncelikli olarak suçlanır. Fakat, bu 4 kardeşin ölümünden, "Vatandaşlık Maaşı"ını duyan, herkes sorumludur.
Kimse olayı sadece iktidar üzerine atıp, sıvışamaz. Her seçmen, bu ülkede "Vatandaşlık Maaşı"nı duydu. Haydar Baş’ı ve Milli Para’yı duydu. "Duymadım" diyen yalan söyler.
Bu işin çözümü belli kardeşim;
Devlet, her vatandaşını tek tek takip edemez. Ama her vatandaşın cebine, çalışsın çalışmasın, bir miktar para koyarsa, kimse açlıktan ölmez. Kimse yoksulluktan bunalıp, intihar noktasına sürüklenmez.
Mesela bu dört kardeşten, her biri "Vatandaşlık Maaşı" almış olsalardı, bu intihar söz konusu olmazdı. Ailenin bakkala biriken borçu, 2 bin küsür…Para yok, gelip aynı bakkaldan tekrar yiyecek isteyemiyorlar. Ve bu acı sonuç ortaya çıkıyor.
Bu 4 kişi, Haydar Baş sisteminde hiç çalışmamış olsa dahi, biner lira Vatandaşlık Maaşı'ndan, 4 bin lira almış olacaklardı. Kadınlar Ev Hanımı Maaşı alacaklardı, ele geçen para, en az 6, 7 bin lira olacaktı.
Bu evin ektiriği kesilmeyecekti mesela. Çünkü boğazdan üretilecek elektrik, İstanbul’da herkesin evini ,bedava aydınlatacaktı. Neleri kaçırdık, farkında mıyız? Ne kadar basit sebepten, bu canlar gitti, anlıyor muyuz.
Ölü üzerinden siyaset yapmıyoruz, gerçekleri anlatarak ölüleri diriltmeye çallışıyoruz.
“Robotlar, iş hayatına girdikten sonra, devletler, Vatandaşlık Maaşı'nı uygulamak zorunda kalacaklar”. Bunu kim söylüyor? Avrupa’nın aydınları, ekonomistleri.
Türkiye’de, Prof. Dr. Haydar Baş görmezden gelinip yok sayılırken, Avrupa’nın ekonomistleri, Nisan 2007’de, Almanya- Heidelberg’de Milli Ekonomi Modeli Kongresi’ne katılmışlardı. Sayın Baş’ın elini sıkmak için, kuyruğa girmişlerdi.
Vatandaşlık Maaşı, dünya literatüne 2005’te girdi. Sayın Haydar Baş’a kulak vermeyen herkes, açlıktan ölen veya açlıktan ölecek insanların, ölümlerinden sorumludurlar. Allah, zerrenin hesabını soracakta, duyduğumuz gerçeklerin hesabını sormayacak mı?
Ne demişti Baş Hoca:
"Ben, bunları söyleyerek sorumluluktan kurtulurum, ama sizler, beni duyanlar, sizler nasıl hesap verceksiniz.
Bu ülkenin kaynaklarını götürenleri sizlere haber veriyorum, eğer beni dinlemezseniz, ahirette yirmi tırnağımla, yakanıza yapışırım."
Başka ne demişti: “Sadece Gümüşhane altınlarıyla, 100 milyonluk Türkiye'ye, 100 yıl bakarım. Türkiye’nin 3 katrilyon dolar serveti var.”
Bu servetin sahibi bir millet, ecnebilerin “şartlı” kredilerine, bağlanmış durumda. 82 milyon ağır vergiler ve cezalar altında, inim inim inliyor. Köprülere, tünellere geçmeyenler dahi para ödüyor. Ömründe hiç uçmayanlar, havaalanına para ödüyor.
Hastanelere “hasta garantisi” verenler, acaba mezarlık yaptılar da “ölü garantisi” mi verdiler! Çok kolay ölmeye başladıkta!.. Neredeyse “ıspanak” hepimizi götürecek!