AKP doğurdu!
Tekrar doğurursa, ‘Bebecan’ gelir.
Bölünerek çoğalıyorlar!
“Milli Görüş” çok ‘doğurgan’ bir organizma…
Hepsinin anası, ‘Erbakan’dır.
“Kürt’ün yaşadığı dağlara ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazarsanız, olacak şey belli!” diyen, Erbakan değil miydi? “Sen ‘Türküm Doğruyum, Çalışkanım’ dersen, Kürt de ben daha doğruyum, daha çalışkanım der” diyen de, yine Erbakan değil miydi?
Şimdi kendini “Ulusalcı” gören bazıları, Erbakan için “Devletçi” falan diyorlar da, hani devleti ve devletçiliği bilmesek, bize de yutturacaklar. Erbakan veya Milli Görüş, AKP’nin doğum anasıdır. 28 Şubat ise doğumevidir.
Bu ülkede son 20 yılda yaşananlar hep, Erbakan-Gülen eksenlidir, dikkat edin. Gülen FETÖ lideri, tabi ki başbakanlık yapmış bir insanla, aynı kefeye koymuyorum, az sabredin!..
“Erbakan iktidarda iken, Gülen ona karşıydı” diyeceksiniz ama kabul etmek gerekir ki “bir ipte iki ‘halife’ oynamaz”dı. Olaya bir de, burdan bakın. Eğer Erbakan gerçekten Gülen’e karşı olsaydı yetiştirdikleri, asla onunla hareket etmezlerdi.
Gülen’in şahsına karşı olabilir, misyonuna asla, çünkü Erbakan Nursi’ye bayılırdı.
Gülen, Erbakan’ın “hücrelerinde” dolaşıyordu. En iyi niyetle, Erbakan da kandırıldı diyelim ama öyle olmadığını, çok iyi biliyorum. Gülen konusunda Erbakan’ı uyarmaya giden arkadaşlarımız hayattalar. Onlara, ne “hikayeler” anlattığını, ben biliyorum.
Konumuz bu değil, başka bir yere geleceğim;
Erbakan-Gülen- Garih hattına hiç dikkat ettiniz mi? Bu hattı takip edin, ‘Küçükhüseyinefendi’ye çıkar. Küçükhüseyinefendi’den de, Halidi’ye çıkar.
Hani Cübbeli’nin, “zebaniler seni yakaladı, Nakşi tarikatının Halidi’ye kolundanım de, seni bırakırlar” dediği Halidi var ya, işte o…
Küçükhüseyinefendi, bu Halidi’ye bağlı. Sait Nursi, “ben Halidi’yim” der. Hatta “sarık ve cübbesinin” kendisinde olduğunu iddia eder. Osmanlı yönetimine baş kaldıran ve sonra bazı üyeleri idam edilen Barzani ailesi de, bu Halidi ile “Nakşi”dirler.
Barzaniler “yahudi” oldukları halde, ellerine geçirdikleri Halidi bağlantılı “Nakşi” perdesiyle, gerçekleri örtüyorlar. “Yahudi soylu” oldukları halde, “peygamber soylu” takılmaya, devam ediyorlar.
Her şey, Garih-Erbakan-Gülen üçlü dostluğunda gizli. Dördüncü kişiyi de söylemeyeyim, siz tahmin edin!
Hedef Türkiye’nin topraklarıdır. Olay, “Kürt” olayı değil kesinlikle… İşte bir el, Büyük İsrail için, Kürtleri kullanan terörü devreye koyarken, başka bir el, Nakşi uçları siyasette tutmaya devam ediyor.
Nakşi-Nurcu sentezli bütün hareketleri, “gömlek” değiştirte değiştirte, bizlere bir daha satıyorlar. Oysa, birbirinin aynı olan siyasi simsarlar, nasıl oluyor da, yeniden “umut kaynağı” olarak pompalanıyorlar.
Anası belli siyasi ekollerin, babası belli değil mi, sanıyoruz. Türkiye’de hep ABD’nin dediği yapılır ama unutmayın ki, son söz hep, daima İngiltere’nin olmuştur. Bu arada, İngiltere’de Ali Kemal’in torunu, iş başına getirildi.
Türkiye, bu yeni Ali Kemal'den çok çekecek. Nakşiler, "Ali Kemal gizli Müslüman" derseler şaşırmam. Kıbrısi, "Kraliyet ailesi Seyyid" dememiş miydi? Gülenciler, Obama için " cemaat abisi" dememişler miydi!
Türkiye üzerinde ABD-İngiltere güç savaşı veriyor. Türkiye, İngiltere’nin kontrolüne girecek, işte bu içerdeki, Halidi bağlantılarla.
Gülen ne kadar ABD ise “Nakşiler” de o kadar, İngiltere’dir. Tabi ki, ben burada meseleyi “Allah yolu” gören, elinde tespihi düşmeyen, saf ve sade vatandaştan bahsetmiyorum. Bu konu, onları çok aşar. Onların bu meseleyi anlamalarını da, beklemiyoruz.
Fakat işin röntgenini çektiğimizde, ülkenin ciğerlerine girmişler. “Hastalık” teşhisi yapmaya dahi korkuyoruz. Nerde kaldı ki, tedaviden söz edelim.
‘Nöbetteki Anneler’ olayı ile yeni bir “açılım” sürecine girildi, haberiniz olsun.
Vatandaşın devlet kapısında beklemesi başka, HDP önünde beklemesi başka…
Devletin kapısında bekletilmesi başka, devleti “çaresiz ve çözümsüz” gösteren, “el” kapısında bekletilmesi başka…
Ve Suriye’de “YPG elinde kaçan” bir gencin annesine “kavuşması” nedense bana, “Habur rezaletini” hatırlattı. Bu genç YPG’li, suçsuz mu, bilmiyoruz. Annesine koşup gelince, bitiyor mu?
Demek istiyorum ki, “küresel proje” yürüyor kardeşim. Partiler bölünerek çoğalsa da, Türkiye için değişen bir şey yok. Sanki o “anneler”, Davut’u bekliyor!
Davutoğlu, “Gelecek” de ne olacak!
“Açılım” dışında?
Davutoğlu ‘Gelecek’ mi bıraktı!
Suriye’yi ne hale getirdi, ortada. Mısır’la Türkiye’nin arasını açtı. Rusya ile savaşın eşiğine getirdi ülkeyi. PYD başkanı Müslim’i, Ankara’da misafir etti, hem de kaçkez. Barzani’ye “kak” diyen, yani “amca” diyen bir adam.
Barzani’ye niye “amca” dediler, sanıyoruz?
AKP, yaptığı her yanlışı, elindeki medya gücüyle bu Davutgillere fatura edebilir. FETÖ’nün “siyasi ayağı” deyip, üzerinden tank gibi geçebilir. Hiç de fena olmaz!..
Fakat bu, onları artık “ak” yapmaz.
Bu böyle biline…
Türkiye’nin ulusal güvenliği ve toprak bütünlüğü, tehdit altındadır. Düşman, “din” ve “dince kutsal sayılan” her şeyi, üzerine giyinip gelmiş. Ülkeyi bu badireden, dini de iyi bilen ve yaşayan, ekonominin her şeyine vakıf, “tez sahibi”, bir insan kurtarabilir.
Her şeyi yerli yerine oturtacak, devleti kendi ayarlarına döndürecek, dini de kendi yaşam alanına çekecek, bir Baş gerek.
“İş , Aş, Haydar Baş” demeye dahi, lüzum yok sanırım. Kurtuluşumuz, ne ABD’de, ne İngiltere’de, sadece Bağımsız Türkiye’de… “Manda himaye asla kabul edilemez. Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”.
Yeniden, Atatürk’le ve yeniden, Ata Türk’çe…
Ne Mutlu Türküm Diyene.