Adaleti yıkarsanız ülkeyi yıkarsınız!

Stajer avukatlığa başladı. Maaşını biriktirip, kendine İpone7 aldı. Ümit Hoca’sını(Kocasakal) örnek alıp, onun gibi iyi bir “ceza avukatı” olmak istiyordu. Hoca’yı dinlemek için, girdiği duruşmaya katıldı.

Duruşmada, telefonuna ses kaydı yapıyor. Sonra dinler, not alırım mantığıyla. Biran dalgınlığına geliyor belli ki. Kayıt yaptığı gerekçesiyle salondan çıkartılıp, polis odasına getiriliyor, oradan da karakola…

Telefonuna el konuyor.

Haberi alınca karakola gittiğimde, “kaçma şüphesi” gerekçesiyle, oturduğu banka kelepçelendiğini gördüm. Polis memuruna, “bu delikanlı stajyer avukat, bunu yapamaz sınız!” dedim.

Beni, yaka paça dışarı attı.

Tekrar, içeri girmeye çalıştım, “oğlunun yanına kelepçelenmek mi istiyorsun!” dedi. Bu agresifliğin nedenini sorduğumda, senin oğlun “Ümit Kocasakal’ı dinlemeye gelmiş, üstelik dava, Haydar Baş’ın davası” dedi.

“Bu agresifliğin nedeni bu mu!

Sen, FETÖ’cümüsün!” dedim, sustu, gidip yerine oturdu.

Bu davranış şekli bana, direk onları hatırlattı çünkü.

Başka bir arkadaşı, beni dışarı çıkardı. Sonra, “bu arkadaşı ben, bugün tanıyamaz oldum!” itirafında bulundu. Eskiden öğrencim olan, polis bir arkadaşa rastladım. Beni tanıdı ve burada ne aradığımı sordu, durumu kendisine anlattım.

İçeri gittiğinde o polis arkadaşın agresif tavrı, kendi meslektaşına karşı da devam etti. Dışarı çıkıp yanıma geldiğinde, “ben böyle uygulama görmedim. Böyleleri insanı, meslekten soğutur. Belli ki, bir yerden talimat almış” dedi ve sinir küpü olmuştu.

O gün akşam, mesai bitene kadar, delikanlı kelepçeli bir halde karakolun mutfağında oturdu. Sonra, bıraktılar, serbest kaldı. Ülkede nasıl bir adaletin olduğunu, delikanlı yaşayarak 23 yaşında öğrenmiş oldu.

Neyse…

Geçenlerde(27 Şubat’ta), duruşması oldu.

Ses kayıdı bir yere gönderilmediği için, mahkeme düştü ancak 900 lira yatırılması istendi. Para yattı. Bir yıl beklediği telefonunu alacağını sandı ama telefonu verilmedi. “Suç aleti” sayıldı.

Ortada suç yok ama “suç aleti” vardı!

Nasıl oluyorsa işte!

Artık avukat olmuş, korku eşiğini aşmıştı. O, çocuk Musa Haydar yoktu. Kendini savunmayı da öğrenmiş, başkalarını savunmayı da… Başkalarını kelepçeden kurtarıyordu şimdi. Polisin görevini de biliyor, keyfi uygulamasını da…

Oldukça, tecrübe edinmişti. Yanında çalıştığı ve babası gibi sevdiği Zafer Bey’den.

Hakime hanıma gidip, neden telefonunu alamadığını sordu. Hakime hanım, genç ve başörtülü biriymiş. Tecrübesiz olduğu, verdiği cevaptan belli. Örtülen sadece baş değil, adaletti aynı zamanda.

“Mahkeme benim için 900 lira ceza taktir etmişti bunu ödedim, düştü. Ama telefonumu vermeyerek,  900 lira artı 4 bin 500 lira ceza almış oldum. Bunun farkında mısınız, Hakime Hanım!” sorusuna, ne cevap verdi sizce?

-Telefonunuz o kadar ediyor muydu?

-Hakime hanım, faturasını koymuştum dosyaya. 100 lira bile etse, ben ekstra ceza almış oluyorum, bunu görmüş olmanız gerek!

-İstinafa verin, biz de öğreniriz!

-Verceğiz, hakime hanım, vereceğiz!

Kıymetli dostlar!

Bunu neden yazdım?

Ne delikanlının, hiç kullanma fırsatı olmadığı telefonuna üzüldüm, ne de keyfi olarak, karakol mutfağına kelepçelenmesine. Üzüntüm, adaletin olmamasına. Üzüntüm, stajyer bile olsa bir avukatın kelepçelenmesine.

Yapılan adil ise neden kameralardan uzak bir noktaya, kelepçeliyorsunuz? Yara izi yapan bilekleri, benim içimde yaralar açtı. Sevmeye kıyamadığım evladımı, bu genç yaşta kelepçelediniz!

Musa Haydar,  “bunları unut” demişti bana. O unutsa da ben unutamadım. “Polislerin işi çok zor baba, amirlerinden korktuğu veya öyle talimat aldığı için yapmıştır. Kelepçeli otursam ne olur, büyütme!..” demişti oysa.

Büyütmüyorum. Bu yüzden ne karakol ismi, ne polis ismi verdim. Fakat ben, “amirleri nereden talimat almıştır” diye düşündüğüm zaman, içim kanıyor.

1998’den beri, herkesin “Hocaefendi!” dediği yıllar boyunca, bizler, havaalanları başta olmak üzere, polisle ne zaman yollarımız kesişse, çok “nursuz” muamelelere maruz kalırız. Bu davranış şekillerinin nereye ait olduğunu, iyi biliriz.

Ne demek istediğimi, anlayan anladı.

Vatansever polislerimiz, ve askerlerimizi tabi ki bunlar lekeleyemz. Polis veya adalet elbisesi giymiş, Pensilvanya “nursuzları”, kendilerini ne kadar gizleseler de, hak ettikleri muameleyi göreceklerdir.

İktidarın kanatları altında saklansalar da, bir bir ortaya çıkacaklar elbet. Adalet herkese lazım. Adaletin sembolünün gözü bağlı ama adaletin gözü kör değil, ne yazık ki…

Adalet isme, cisme, her şeye takıyor şimdi. Mahkemeler halka açıktır, kayıt olsa ne olur. Zaten mahkemeler kayıt altında değil mi? Avukatlar istediği zaman buna ulaşabiliyorlar.

Ortada suç yoksa, “ceza” nasıl oluyor?

“Alacağını isteyen bir insana ceza veren” adalet anlayışından ve böyle bir mahkemenin duruşma salonundan, ne beklenir ki…  

Orada bir kedi dolaşsa ceza alır!

Adaleti yıkarsanız, ülkeyi 

yıkarsınız!

Adaleti yıkarsanız ülkeyi yıkarsınız!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön