Türkiye NATO’ya girdikten sonra Amerikan vesayetine girmiştir. Her on yılda bir askeri darbelerle tazelenen vesayet düzeni; 28 Şubat post-modern askeri darbesinden sonra, AKP ile sivil bir görünüm kazanmıştır. Yani vesayet süreci AKP ile devam ediyor. Farkı, sivil eliyle vesayetin sürmesi…
Birinde olayın kahramanları asker gömleği giymişler, öbüründe “Milli görüş gömleği”. Tabi her ne kadar kendileri gömleksiz “milli” görüşçüler olsa da aynı tarlanın ürünü oldukları herkesin malumudur. Her iki tarafın oyuncuları, olayın bütün “etiksizliği” ile milyonların önünde icraattalar.
Hatırlayalım!
Milli görüş lideri merhum Erbakan koalisyon ortağı ve başbakan iken, zamanın vesayetçi askerleri Erbakan’ın şahsında bu millete yapmadıkları hakaret kalmıyordu. Bir albay açıyordu ağzını, yumuyordu gözünü! Bırakın bunları bir ülkenin başbakanına, insan çocuğuna, öğrencisine dahi diyemezdi.
Bir başka general MGK toplantısında “masada neden içki olmaz?” fırçasından sonra içki getirtiyor. Bir başkası “Eğer Başbakan Erbakan taleplerimizi dikkate almasa onu dövelim” teklifinde bulunuyor. Bütün bunları basından duymuş, o zamanlar okumuştuk.
Sonra “irticaya bulaşmış şirketler” diye listeler yayınlanıyor. Bir de bakıyorsunuz ki bin bir emekle kurduğunuz işyerleriniz tek tek hedef tahtasına oturtulmuş. Sonra sonu bir türlü gelmeyen mali ve idari denetimler başlıyor. Haberleri dinliyorsunuz; PKK birinci tehdit olmaktan çıkartılmış yerini irtica almış, cami yaptırma dernekleri hedef listesine girmiş…
Aklın mantığın yerini kavga almış, Atlantik’ten “Derviş”(!) gönderilmiş, bankaların içleri boşaltılmış, vatandaşın gözünde asker adeta “dinsiz” olmuş ve askerlerde bu iddiaları kanıtlar gibi ipe sapa gelmez olaylara imza atmışlardı. Mesela bir dostumun müdür olduğu bir özel okula giderek, Atatürk büstünü eliyle ölçerek “Neden Ata’nın çenesi incelmiş, iyi bakamadınız mı?” diye sorabiliyor.
Gelelim günümüze, şimdi AKP iktidarında yaşananlar farklı mı? Allah aşkına. Hukuk adına yaşananlar fıkralara bile konu olacak cinsten…
Ömrünü bu millete ve devlete hizmet ederek geçirmiş yaşlı, başlı insanlara sırf asker oldukları için yapılan muameleleri kabul etmek mümkün müdür?
Kalbinde zerre miktarı imanı, vicdanı olan ve bu milleten kan taşıyan, ahlak ölçüsü bulunan, bu vatanın ekmeğini yiyip suyunu içen şayet satılmamışsa, kanı bozulmamışsa, imanını kaybetmemişse teröristlerin, sapıkların tanıklığında askerlerin yargılanmalarına tepkisiz kalabilir mi?
Cumhuriyet kutlamaları için otobüslere binen insanlar yolda çevrilerek, araçlarda cenaze torbası yoktur diye geri çevrilebiliyor. Öte yandan teröristler Habur’dan davul zurnalarla karşılanırken, otobüslerden bırakın ceset torbası sorulması muhtemel selam durulmuştur.
Sürece bakın lütfen!
Birisi askeri süreç diğeri sivil süreç, birine 28 Şubat süreci deniyor. Diğerine demokratikleşme…
Birinde tartışılan yıpratılan İslam, öbüründe rövanş mantığı ile yıpratılan milletin göz bebeği ordusu. Her ikisinde de kaybeden milletimiz, kazanan ise dış güçler. Birinde İslam’ın değerleri yerle bir, diğerinde İslam’ın kimyasına devlet eliyle müdahalenin yanında, devlet ve Cumhuriyet buharlaştırılıyor.
28 Şubat sürecinde TSK vatandaşın gözünde dinsiz, AKP sürecinde ise suç örgütü gösteriliyor. İlginçtir her iki süreçte de Genelkurmay bu oyunlara adeta göz yumuyor.
28 Şubat sürecinde Genelkurmay irtica bildirileri ile meşgul olmak yerine, kendine oynanan bu oyunun farkında olsaydı, bu gün balyozlarla dövülürken, milleti kendilerinin yanında görecekti. Bu takdirde vatan hizmeti ile saçlarını ağartmış evlatlarının başına Amerikan çuvalı geçirilemezdi.
Her iki süreçte de kazanan, mücadele edilmeyen terör. Kaybolan ekonomi ve güçlerine güç katan küresel tacirler.
Enerjisi tüketilen, birbiriyle çatıştırılan ve kamplara ayrılan insanımız bu kavgalardan kaybeden tek taraf. İki sürecin aktörleri, her seferinde kullandıkları bu halkın sırtından milyar dolarları aşırttılar küresel efendilerine. Birine darbe, diğerine demokrasi dediler. Her iki sürecin adları farklı olsa da hedefleri aynı suçsuz, günahsız insanlar bedel ödemişler.
Asker görünenler bu millet yerine küresel güçlere askerlik yapmışlar. Dindar görünenler ise, üzerlerinde ki elbise ile İslam’ı Hıristiyanlığa dolgu malzemesi yapmışlar.
Amerikan ve NATO vesayetinden kurtulmanın yolu NATO’dan ayrılarak, ülkemiz üzerinde hesabı olmayan devletlerle, karşılıklı menfaatlere dayalı birliktelikler kurmaktır. NATO’ya girmek Atatürk’ün izinden çıkmaktır, eğer yaşasaydı asla ülkemizin buraya girmesine müsaade etmezlerdi.