Gazete çalışanlarının vatsap grubunda, Avukat Kazım Üstün, “İstinaf Mahkemesi kararını vermiş, bakıyorum” dedikten bir iki dakika sonra, “BERAAT” yazdı. Tabi sevinçten ne yapacağımı bilemedim, kalkıp oynadım.
Evdeki tuhaf davranışlarımın nedenini ev halkı anlayınca, onlar da aynı tepkileri verdiler. Hayatımda hiç bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Evet, talebe iken sınav sonuçlarına sevindik. Diploma aldık sevindik, iş kurduk sevindik. Ne bileyim, korktuğumuz bir hastalığın, bizi terk ettiğine sevindik, fakat bu, çok başka bir şeydi.
Yıllar önce kalbimde delik tespit edilmişti. Ameliyat olmadan, bir süre sonra kapandığını öğrenmiştim. O zaman dahi bu kadar sevinmemiştim.
“Ben suç işlemesini bilmem” diyen bir insan, ömründe trafik cezası dahi almamış bir insan, alacağını istediği için hakkında dava açıldı. 12 Eylül’de içeri atılmasının hesabını soran, 12 Eylül’ü “tazminata” mahkum eden Haydar Hoca, şimdi “yağma” iftirasına maruz kalmıştı.
5 yıldır sürekli hakimi, savcısı, üyeleri değiştirilen mahkeme, yağma suçu işlendiğine dair delil bulamadı ama buna rağmen 2,5 yıl hapse mahkum etmişti. Daha mahkeme salonunda iken 300 küsür haber sitesi, “Haydar Baş mahkum oldu!” manşeti atmışlardı.
Ne kadar da FETÖ çizgisinde haber kanalı varmış.
Şimdi, “Beraat” kararını da versenize!
Neredesiniz!
Pensilvanya’ya mı kaçtınız!
Pensilvanya nursuzu, 1998’den bugüne kadar, Prof.Dr. Haydar Baş’a 40 bin sayfayı bulan davalar açtı. Açılan her davanın içinde bu “CIA şakirti” çıkardı. Şimdi bu son “kumpasta” da, arayan o “nursuz” eli bulur.
Üstadımıza, sevenlerine ve Türk devletine ve milletine geçmiş olsun!
Bizler, bu davada, kendimizden çok, Türk milletine acımıştık:
Türk milletinin kaynaklarından söz eden tek siyasi lider de, bir “kumpas” ile siyasetin dışına çekiliyordu. “Türkiye’nin, tam 3 katrilyon dolar kaynağı var” diyen insana, siyaset yasağı konuyordu.
“Ne AB, Ne ABD, Bağımsız Türkiye” diyen bir tek ses vardı, o da susturuluyordu. Alevi ve Sünni arasına sokulan fitneleri yok eden, emperyalistlerin yollarına taş koyan, asker ile sivili “bir bilek bir yürek yapan” insan, artık devre dışı bırakılıyordu.
Atatürk’ü “müdafaa” eden adam mahkum ediliyordu. Hoş Geldin Atatürk ceza alıyordu. “Sen misin Atatürk’e ‘Müslüman’ diyen, ‘soyu peygambere çıkıyor’ diyen, yetmedi, ‘Atatürk velidir’ diyen, alsana…” deniyordu.
Atatürk’e 90 yıldır bu ülkede, “dinsiz” dendi. “Nursuzlar” 100 yıldır “deccal” dedi. Prof. Dr. Haydar Baş çıktı karşılarına, avazının çıktığı kadar bağırdı, “HAYIRRRRR” dedi. Yeri göğü inletti…
“O, peygamber torunu, ‘deccal’ sizlersiniz!” dedi.
Baş Hoca, Hayberin fetih yıl dönümünde “beraat” aldı.
Türklerin bahar bayramında, bir “kumpastan” çıktı.
Bizler iki bayramı birarada yaşadık. Haberi alır almaz, Osman Baş kardeşim, atının terkisine Ali Nezir’le beni de aldı, dörtnala koşturdu.
Türkülerle, şarkılarla, Trabzon’a gittik.
Üstadımızı evin avlusunda gördük. Virüsten dolayı, uzaktan selamlaştık. Gelen misafirleri için öğlen vakti döner kestiriyordu. Kesilen sadece döner miydi, kesen Zülfikar mıydı, onu da gören gözlere bırakalım!..
Eğer Baş Hoca “beraat” almasaydı;
Bu ülkede bir daha kimse “kaynaklardan” söz edemeyecekti. “Türkiye’nin bor zengini olduğu, petrol denizi üzerinde yüzdüğü, her Türk vatandaşına bu servet dağıtıldığında, asgari 10 bin lira maaş alabileceği…” hikaye kalacaktı.
Atatürk’e “dinsiz” diyenler kazanmış olacaktı. Mübarek anasına iftira atan namussuzların, soyuna laf eden soysuzların, ekmeklerine yağ sürülmüş olacaktı. Mustafa Sabri’ler, Sait Nursi’ler, İskilipli Atıf’lar kazanmış olacaktı.
“Atatürk Vatandır” diyenler kazandı.
Hoş Geldin Atatürk kazandı.
Ve yine eğer Baş Hoca “beraat” almasaydı;
Alevilerin evlerine çarpı atanlar kazanmış olacaktı. Hacıbektaş, ceza almış olacak. Daha ilerisini ifade edecek olursak eğer, Hüseyin “mahkum” olmuş, Yezit ise ödüllendirilmiş olacaktı.
Bu dava asla sıradan bir dava değil;
Hak ile batılın, haç ile hilalin bir mahkeme salonunda, boğuşmasıydı. Küreselcilerle, milli unsurların kavgasıydı bu dava… CIA ile “Türk devletinin” savaşıydı. Benim gördüklerimi görenler, asla abartmadığımı hatta eksik söylediğimi bilirler.
Perde arakasındakileri bir görseniz!
Sahnede çakma “er”e, sahte “aslan”a bakanlar, ne görebilirler ki!.. 300 küsür haber sitesinin, “beraat” kararından sonra, hiç birine neden ulaşılamadığını, sizler yorumlayın o zaman.
“Beraat” kararının küresel bazda da anlamı çok büyük;
“Kaynaklar Sınırsız” tezi kazandı, “kaynaklar sınırlı” görüşü battı. Kapitalizm “mahkum” oldu, Haydarizm “beraat” etti. “Milli Paralarla Ticaret” cephesi kazandı, dolarcılar kaybetti. BRICS kazandı, Batı ittifakı çöktü.
Kıymetli dostlar!
“Bir çivi bir nalı, bir nal,bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir devleti” gözlüğünden olaylara bakarsak eğer, Haydar Baş değil, Türk devleti “beraat”ını aldı. Şimdi sıra, milletin “beraat”ını almasında….