Göz pınarlarımız kurudu…
Ağlamaya halimiz kalmadı artık.
Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.
Biz, kendimize ağlıyoruz.
O, inandığı gibi yaşadı.
Ali gibi yaşadı, Ali gibi öldü.
Hatta Ali gibi sadece ailesi tarafından toprağa verildi. Hayatı, mücadelelerle geçti. Ölümü bile mücadele idi. Cenazesi dahi katılanlar için mücadeleye sahne oldu.
Kimseye minnet etmedi, ölüme de minnet etmedi Baş Hoca!
“Ölümden korksaydık, doğmazdık” demişti.
Ateş düştüğü yeri yakar şüphesiz. Fakat bu öyle bir ateş ki, bütün Türk illerini ve Türk dünyasını yaktı. Tataristan’ından, Türkmenistana’a, Azerbaycan’a, kadar gözyaşı sel oldu.
Necef Irak’tan, Bosna Hersek Balkanlar’a kadar, Müslüman ve Türk’ün olduğu her coğrafyadan, hatimler indi, kelime-i tevhidler ve salavatlar okundu…
Şii’si, Sünni’si, Alevi’si, Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i,herkes ağladı.
Yani Türk milleti ağladı.
Tabiat ağladı.
Karadeniz, daha kara oldu adeta karalar bağladı.
Kuşlar ağladı, rüzgar ağladı…
Yer ehli de ağladı, gök ehli de ağladı.
Türkiye, adeta bu insanı yeni keşfetti!
Böyle bir insanı, neden ölürken tanıdık dedi.
Çağı değiştiren, Milli Ekonomi Modeli’nden söz etmeyip, “Korona” ile anmak, bu insana ölürken bile yanlış yapmaktır. Tabutuna sarılan siyah örtü kadar, tezleri merak konusu olmadı.
Üzerinde “Hüseyin” yazan, Hz. Hüseyin’in türbe örtüsü, Necef’ten hediye olarak gelmişti. Nereden bilecektik, o birgün tabut örtüsü olacakmış.
Samimi başsağlığı dilekleri için teşekkürler. Biz onları, onlar bizi bilirler.” FETÖ tehlikesini Türkiye’de ilk gören oydu” itirafları geç yapılmış olsa da, sağ olsunlar. Fakat bazı siyasi miras avcılarının başsağlığı dilekleri, hiç insani değildi.
Ağızlarının suyu akmasın boşuna.
Nuh’un gemisine ait yükü, onların filikaları taşıyamaz.
Hele de, “siyasete birlikte başladık” diyenler, cesaretleri varsa “Haydar Hoca ile Atatürk konusunda ayrıştıklarını” da, itiraf etmeliler. Bu insan, Susurluk’ta kaza süsü verilerek, az kalsın bir suikaste kurban gidiyordu.
Bir parti genel başkanı, “beni öldüreceklerdi” diye meclistekilere seslendi. Şimdi ölümünü haber yapanlar, o zaman ölmediği için mi haber yapmadılar. Haber yapmaları için, ölmek mi gerekir.
Başsağlığı dilekleriniz, sizlerin olsun.
12 Eylül’cüler, onu çok bunaltmıştı. Sonra 28 Şubatçılar… O zaman adı “cemaat” olan illet yapının, bir okuluna “irtica” diye dokunulmazken, Haydar Baş’ın “Atatürk” diyen okulları kapatıldı.
İslam’a sokulmuş “truva atı”nı tabi ki ilk gören, İslam’ı en doğru manada bilen ve yaşayan Haydar Hoca fark edecekti. Çanakkale’yi geçmek isteyen haçlı ordusu, bu sefer “diyalog” elbisesi giyerek, içerden ajanlar kullanarak gelmişti.
Bu “hayasız akın” karşısında, delikanlı duruşu, Türkiye’nin bugün kaybettiği Baş’ı verecekti. Ölümüne o kadar sevinen alçaklar var ki, korona bu virüslerden daha temiz.
Atatürk düşmanı ve FETÖ’cü bu hesaplar hakkında gereken yapılacaktır. “Ata’sına kavuştu” diye aklınca dalga geçenler veya “virüse karşı önlem almayı reddetti” gibi aşağılıkça iftiralarda bulunanlar, bunun hesabinı dünyada da ahirette de verecekler.
Haydar Hoca, öldükten sonra “kından çıkmış kılıçtır” haberiniz ola. Ayrıca biz ölünce bu ülkenin kurtarıcıyla, kurucusuyla olmaktan, mutlu olur, şeref duyarız ve inşallah orada birlikte oluruz. Onlar kimlerle beraber olacaklar?
George Washington, Obama, Trump, Netanyahu ile mi!
Tabi ki kişi sevdiğiyle beraber. Bizler yolunda gittiğimiz başta Peygamber ve Ehl-i Beyti ile sonrada milli kahramanlarımızla şehitlerimizle ve de Atatürk ile olacağız. Zaten amacımız bu…
Baş Hoca’mız için “Atatürk ondan razı” diyen arkadaş, sana sesleniyorum: Atatürk senden hiç razı değil. Bir daha Atatürk’ü, 2 bin 500 liraya satma!
Atatürk bundan hiç hoşnut değil.
Liderimizin bize bıraktığı Bağımsız Türkiye yolunda, yürüyeceğiz. Atatürk’le yürüyeceğiz, Baş Hoca ile yürüyeceğiz.Hünkar Hacıbektaş ile yürüyeceğiz. Ahmet Yesevi ile yürüyeceğiz.