Bazı kadınlar doğurmuyor sıçıyor!

İstanbul için sürekli sıcaklık uyarısı yapıldı. Gerçekten de sıcak bir gündü. Balkonda, küçük su havuzunda torunları eylerken, elimde çay bardağı, gözüm 15-16 yaşlarında üç gence ilişti. Ellerinde yanan meşaleler vardı.

Bir tanesinin, güneşte iyice kurumuş otların arasına attığını gördüm. Bağırdım:
“Yapmayın! Eşek sıpaları!”
Ama saniyeler içinde otlar tutuştu, rüzgârla yayıldı, dakikalar içinde büyüdü. Araçlar ve evler yanma tehlikesi atlattı. Neyse ki, itfaiye geldi, alevlerin üzerine su sıktılar.

“Bu nerede oldu?” diye soruyorsunuzdur.
İstanbul’un göbeğinde… Üsküdar’da. Hem de Kısıklı’da.
Bir dönümden fazla boş bir alan var. Her yıl adam boyu ot büyür, sonra kurur. Ateş görürse kibrit gibi yanar. Bu mevsimde, rüzgârla evlere sıçramaması büyük bir şanstı. Ama itfaiye gelmeseydi, büyük ihtimalle evler de tutuşacaktı.

İtfaiye ve polis araştırıyordur elbette. Ama ben sadece uzaktan gördüm. Keşke yerde olaydım. Binanın dördüncü katında olmasaydım da, birer öğretmen tokadı yapıştırsaydım suratlarına!
“Dövmek yok!” diyeceksiniz. Deyin!
Ama böylelerine çocuk denmez ki…

Öğretmen ne yapsın bunlara?
Düşünüyorum da…
Canların yandığı yangınları, işte bu p*çler çıkarıyor.
Bu çocukları doğuran analar çocuk doğurmamış; çocuk sıçmışlar!
Bazı kadınlar çocuk doğurmamalı. Çünkü doğurmuyorlar, sıçıyorlar.

Sonra canlar yanıyor!
Gelecekler, hayaller, umutlar yanıyor.
Otlarla, ormanlarla birlikte yanan o canları düşünemezler bunlar.
Çünkü düşünmeleri için, mayalarının temiz olmaları gerek.
Hazreti insan adayı olmak üzere doğmaları gerek.

Elini kolunu sallayarak, sokak değiştirerek, izlerini kaybettiklerini sanırlar.
Ama ateş, dünyalarında da, ahiretlerinde de peşlerini bırakmaz!
Abarttığımı sanmayın. Bu yangınları çıkaranlar talimatla çalışıyor.
Robot gibi…
Komutla…
Yangınlar milli güvenlik sorunu kapsamına alınmadan,
Yangın çıkarmak terör suçu sayılmadan,
Bu işler çözülmez!

Ve bazı adamlar da baba olmamalı.
Bir sürü hayvan da baba oluyor.
Ama baba olmak bambaşka bir şeydir.
Allah var…
Hayvanlar, babalık ve annelik görevlerini hakkıyla yaparlar.
Benim bahsettiklerim, hayvanoğlu hayvanlar.
İki ayaklı, insan görünümlü, kokmuş su damlası zayiatı yaratıklar.

Empatiden yoksun, vicdandan mahrum, akletmekten uzak,
Ne imana ne insana temas etmişler.
Sadece yiyip içen, nefes alan ama ruhtan nasiplenmemiş robotlar.

Hepimiz çocuktuk…
Hepimiz gençtik…
Ama evde bir irade vardı!
Bir baba vardı, devletti, adalet kokardı.
Bir ana vardı merhametti, ölçü kokardı.
Şimdi ana da baba da sidik kokuyor!

Ee… onlardan olanın ne kokacağını düşünüyoruz işte!

Sapsarı kuru otlar şimdi simsiyah kömüre dönüştü.
Her gün öten kuşların bugün sesleri yok. İçindeki ağaçlar da ağır yara aldılar.
Burnumuza gelen ot kokusu yerine bugün is kokusu geliyor.
Üç hayvan evladı yaptı bunu…

Hayvanlardan özür diliyorum.
Bunlara “o.evladı” demek daha yerinde…

Yüreğim yanıyor…

Başka illerde yanan ormanları, ölen insanları düşündükçe,
İçimden bir ses:
“Aynı şekilde çıktı o yangınlar da…”
diyor.

Çünkü bu yangınlar çıkmıyor,
Çıkartılıyor.

Ülkemiz de böyle yanıyor.
Geleceğimiz de böyle yanıyor.

Son kararım:
Bazı kadınlar çocuk doğurmamalı!
Çünkü doğurmuyorlar…
Sıçıyorlar!

Bazı kadınlar doğurmuyor sıçıyor!
Başa dön