Bir Kitapla Altüst Olanlar

Hakikate Adanmış Hayat’tan konuşmak istiyorum. Çünkü öyle görünüyor ki, bir kitapla koca koca adamlar altüst oldu. Ben de sizler gibi her gün okuyorum ve her gün bu hususta konuşmak istiyorum. Ancak sürekli kitap yerine yazarı hedef tahtasına koydukları için, kitaptan konuşamıyoruz.

Mevlana, “Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye” der ya, aynen öyle: ikisine de bakıyorum. Ne laf, bir lafa benziyor ne de söyleyen adama benziyor.

Şimdi sevgili dostlar, sizin dünyada en değer verdiğiniz bir büyüğünüz size bir görev vermiş ve bu dünyadan gitmiş. Gitmeden önce de vasiyet niteliğinde tembihlemiş — bir düşünün, empati yapın lütfen. Siz bu emir, vasiyet adına ne derseniz deyin, yerine getirmedikçe size huzur var mı? Yok. Ben de, beş yıldır ilk defa, bu Temmuz ayında huzur buldum. Neden? Görevimi yaptım çünkü. Üstelik nasıl bir insanın emri ve vasiyeti olduğu ortada iken…

Arkadaş, sanki büyük bir yanlış yaptık. Günah işledik; o insanın hayatını kaleme almakla. Daha düne kadar “yazsaydı neyi bekledi” diyenler şimdi kapı kapı geziyorlar, “sakın okumayın” diyorlar. Oysa kendileri okudular. Ben kitabı, kimseye karşı yazmadım üstelik. “Nasıl yazayım?” dediğimde,  “her şeyi olduğu gibi yaz” buyurdu.

Kitap ile ilgili — hayatta iken hatıralarını anlatıp kitaba şekil veren, o büyük insanın sesini de mi duyup utanmıyorsunuz? Yahu, o insana sevginiz yok, anladık; zerre miktar bile olsa saygınız da mı yok? Maalesef yokmuş.

Ama gelişme var: “Evet hocam hayatını yazdırdı ama hayatta iken yazsaydı” diyorlarmış bu defa. Arkadaş, cevap veriyor: “Tamam da nereden bilecekti hocamın vuslat edeceğini?” Üstelik belki hocam tam da bugünler yazdırmıştır; bunu hiçbirimiz bilemeyiz ki…

Hocamın düşmanı olan bir kalem yazsaydı eğer, bu beylerin gıkı çıkmaz; hepsi de o kitabı alır, okurlardı, bundan eminim. Ben “Hakikate Adanmış Hayat — Prof. Dr. Haydar Baş” dedikçe, bu CHP genel başkanına yaramaz elbet; “bu size yarayacak” — bu kadarını da mı akıl edemiyorsunuz?

Kargoya kitap vermiştim; kargocu, “Haydar Baş büyük adamdı, şimdi oğlu partisinin başında devam ediyor, beğeniyorum konuşmalarını” dedi. Ben de memnuniyetimi belirttim. Hayır kötü mü diyeceğim, elbette hayır. Biraz mantıklı olun. Zaman her şeyin ilacı; ileride utanacağınız işler yapmayın. Buna siyaset denmez. Sizi bir şey sanan, gözlerini boyadığınız şu tabana acıyın.

Üç dal yaprak görevlendirmişler, ev ev gezip “kitap almayın” dedirtiyorlar. Aldıysanız “okumayın” diyorlar gittikleri evlerde. Hâlbuki tam tersi olması gerekmez miydi? 73 yıllık hikmetlerle dolu bir hayatı “okumayın” derken utanmıyor musunuz? Ben parti başkanı olsam, benim babamı yazıp anlatan adamın alnından öperim. “Babamı anlatması, benim siyasetime hizmettir” derim.

Kitap okunmasın diye yazarına iftira atmak, yalan söylemek ve yalan yere yemin etmek nasıl bir anlayıştır? Her birimizin birbirimizle unutulmaz hatıraları var. Ve herkes birbirini iyi tanıyor. Akşam yastığa başınızı koyduğunuzda, nasıl uyuyabiliyorsunuz?

Her biriniz o kitabı açtığınızda içinizden “adam yazmış” diyorsunuz; ancak menfaatleriniz gereği size verilen vazifeyi yapıyorsunuz. Haydar Baş’ın hayatı sizleri sıkıyor, biliyorum. Ve sizleri anlıyorum da: “Ne olursa olsun siyasette bir yere gelelim” ihtirası ve makam mevki açlığı sizi çok kötü sürükledi. Girdiğiniz dehlizden çıkamıyor, yürüdüğünüz yoldan dönemiyorsunuz. Ben sizleri kurtarmak istiyorum. Bıraktığınız eli tutmanızı istiyorum.

Bu kanaate nasıl vardığımı merak ediyorsunuz: Haydar Baş’ın partisi, Haydar Baş’ın hayatının anlatılmasında, kim anlatırsa anlatsın rahatsız olmaz ve olmamalı. Eğer oluyorsa, yazar ile veya anlatan ile değil; bizzat Haydar Baş ile sorununuz var. Siyasete girdiği 2001 yılından sonrasını kabul, öncesini ret ediyorsunuz. Bunu davranış ve tavırlarınız belli ediyor.

“Yusuf Karaca, Haydar Baş’a arif insan, kâmil insan diyor. Bu da bizi siyaset olarak zora sokuyor” mealinde yorumlarınızı duyuyorum. On yıl önce hangi partilerin bir araya gelip yeni bir açılım ile Türkiye’yi böleceklerini söyleyen bir insana “kâhin” demeleri zorunuza gitmiyor mu? “Hayır, ‘kahin’ değil” diyemiyorsunuz. Yazıklar olsun.

Bırak zorunuza gitmesini; kıymetli genel başkanınız “Nereye gitsem babamın kehanetlerini soruyorlar, ben de diyorum ki babamda daha ne kehanetler var” diye salonda konuşuyor, ekranda izliyorum. Genç genel başkan, babasının en az on milyon insanın merakla cevabını beklediği öngörüsüne “kehanet” diyebilir. Yani babasının “kâhin” olduğunu söylüyor. Bu, sizleri üzmüyor mu peki?

Kitap olayı ile açığa çıkan ve artık gizlenmesi mümkün olmayan tartışmada temel sorun şu kardeşim: Haydar Baş’a “kâhin” diyenlerle, Haydar Baş’a kâmil diyenlerin uyuşmazlığı var. Öngörülerine açıkça “kehanet” diyenlerle, “feraset” diyenlerin atışmaları  var. Bunların olması normal, kötü bir şey değil. Belki konuşmayı deneriz. En ilkel kabileler bile artık konuşarak, anlaşıyorlar.

Kitap baştan sona Prof. Dr. Haydar Baş’ın mümtaz hayatı, görüşleri, fikirleri, mücadelesi ve duruşu ile dopdolu. Kendilerine 14 Nisan 2020 sonrası yeni bir “yol” çizen, iltihakları “ittifak” diye yutturan, dönüşümleri “değişim” adı altında hazmettiren, Türkiye’nin ilk Kur’an kanalını TeGeReTeLEŞTİREN, bu yeni yetme zihniyete bir şey beğendirmeye çalışmıyoruz. Onay istemiyor, merhamet dilenmiyor, adalet beklemiyoruz. Yolu on kuruş etmeyecek polemik siyasetinizle, bizden uzak durun, iftira atmayın yeter.

Çok mu şey istiyoruz?

Ben etkili bir ajanmışım; eğer böyle olsaydım, Haydar Baş’a çağırmaz, nereye giderseniz  yanınızda olur, sizi her yıl bir partinin ayakaltına halı gibi sererdim. Her yıl birinin peşinde koşturtur, sizin siz kalmanıza asla müsaade etmezdim. Ama ben hak ve hakikati yazıp konuşanım.

Ne yapalım kardeş, siz siyaset yapacaksınız diye inandığımız gibi yazıp, konuşmayacak mıyız?

Ben siyasi parti kuruyormuşum! Bunda benim niye haberim yok? Hem de türlü türlü oyunlarla uzaklaştırdıkları eski bir arkadaşım ile birlikte ben parti kuruyormuşum. Bahsettikleri arkadaşla 2020’den beri ilk defa iki yıl önce bir sefer görüştüm. Benim siyasi bir hesabımın olmadığını çok iyi biliyorlar; ama bu kitap olayında beni karalamak için onunla beraber olduğumu iddia ediyorlar?

Keşke beraber olsak ama  değiliz. Sen istediğinle ol, bu mubah; ama ben 30 yıllık dava arkadaşım ile olayım günah, öyle mi? Ben, benimle konuşmak isteyen her arkadaşım ile konuşurum, gezerim, yemek yerim, çay içerim; buna kim karışabilir? Görüşmek, konuşmak, istemeyen hiç kimsenin de peşinde koşmam. Küçümsediğiniz, şeytanlaştırdığınız o arkadaş, hocamın sevdiği, değer verdiği biriydi. Ne var beraber olsam? Asıl beraber olmamak kötü. Ne yazık ki beraber değilim. Evet, beraber olsak güzel işler yaparız. En azından hocamı konuşuruz. Ben kiminle olsam hocamı konuşuyorum. Sziler de beni konuşuyorsunuz. Yazık. Daha bir sürü arkadaş var; keşke hepsiyle bir ve beraber olsak da, insanları sizlere mecbur olmaktan, kurtarsak. Adil olacaksınız, nefretinize yenilmeyeceksiniz. Hasım olurken, insanın karakteri  ortaya çıkar. Kaç kuruşluk adam olduğu, işte o zaman belli olur. Adam olmak öyle kolay değil. Hele de kaybedildikten sonra, o rütbe bir daha kazanılmaz.

Bir kitap alt üst etti hepinizi!

Acıyorum halinize!

Bir de parti olup, ülkeyi kurtarmaya soyunuyorsunuz, hele siz önce dostlukları kurtarın da görelim.

Bunu burada yazmaya utanıyorum. Yazıp silmekten bıktım ama sizler konuşmaktan bıkmadınız.  Ayrıca bir parti kurmak şirk mi oluyor? Çok mu büyük günah? Haydar Baş, “mutlaka oğlumla olun mu” dedi? “Olmayan helakte mi” dedi? Hayır.  Delegelerin oyunu alan herkes, parti başkanı olabilir. Parti içi muhalefet olur partilerde, başkan olanlar despot olmaktan böyle kurtulur. Madem partisiniz, denesenize!

Tek adamlıktan şikayet eden parti başkanı evvela parti içinde, tek adamlığa son verir ki, attığı tutsun. Biri aday olsa, kıyameti koparır o meşhur düzenbazlar. Adamın yuvasını bile yıkarlar, her köşeden saldırılar. Haydar Baş, hakikatle olun dedi. Manevi hayatınızda ehlibeyt ile olun, milli hayatınızda ise Atatürk ile olun dedi. Ama sizler Allah ne verdiyse onunla oluyor ama kendi arkadaşlarınızla, olmuyorsunuz.

Sizlere rağmen o insan, olduğu yerde heybeti ve ihtişamıyla duruyor. O, ölmezlik sırrına ermiş, gönüllerde sonsuza dek yaşayacaktır. Ben o insanın fikirlerini yere düşürmeyeceğim Allah’ın izniyle. 20 yaşında bir bilgisayarımla, bunu yapıyorum. Hem de tek başına… Onu gizleyenler, ihtiraslarıyla yok olup gidecekler.

Oğlu siyaset yapmak istedi; Allah yolunu açık etsin. Yetişmiş onca insanı attı, itti. Canı sağ olsun; o bize mecbur değil, biz ona. Attıkları insanları “kendileriyle değil” diye bu sefer tekfir ediyorlar. Attınız, nasıl sizinle olsun ki, embesil misiniz?

Aslında Haydar Baş düşüncesini merkez edinen yeni partiler olsa, bu kadar pervasız olmazlar. Kıymet bilirler. Büyük düşünün: Erbakan’ın Milli Görüş’ünden en az altı tane parti var; Türkeş’in görüşünden de bir o kadar parti var. Hepsinin de oyları var. Her biri ayrılırken diğerini ihanetle suçladı. İleride Haydar Baş anlayışını merkez gören, başka siyasi partiler de olacaktır. Bunu engelleyemezsiniz.

Parti kurmak ihanet değildir. İhanet nedir biliyor musunuz? İhanet, bir davayı, savunuyor görünerek,  kendine yeni bir yol ihdas etmektir. Ben siyaset düşünmüyorum, sizin olsun siyaset. Ben yazar olarak öleceğim. Aklınız olsa beni karşınıza almazdınız zaten. Bu kadar düşünce fukarası adamlarsınız!

Siyaseti, Haydar Baş ile tanıdık. Son nefeste siyaset anlayışını onda gördük. Türkiye’nin mevcut şartlarda siyasetin kurtaracağına da inanmıyorum. Benim bir partiye ihtiyacım yoktur. Anlaşıldı mı? Benimle uğraşmayın. Benimle değil sadece kimseyle uğraşmayın. Kim, kimle oturdu, kim kimle konuştu, kimle yemek yedi, çay içti, çetelesini tutmayın.

Üç günlük dünya uğruna kalpler kırmayın artık, yeter. Gücünü delegeden alanlar, bir gün delegelerin uyanıp, hadsizleri sırtlarından atacaklarını bilmeliler. Sürekli tehdit edeni, şantaj yapan, yuvalar yıkmakla, bayilik almakla tehdit edenler olmayın. Az seven ve sevilen olun, belki değişirsiniz. Yuvalar yıkmayın mesela OLUR MU?

Altında kalırsınız!

Ayağınıza dolaşır!

Gayretullaha dokunuyor, yapıp ettikleriniz!

Allah belanızı verir.

Vallahi verir, billahi verir!

Allah’ın adaletinde zaman aşımı yoktur.

Bu uzun konuşmayı yapma gereği duydum. Dilerim son kez konuşmuş olurum. Herkes yoluna gitsin artık, lütfen yeter!

O kitaptaki HAKİKAT sizleri çarpar.

O kitaba çarptıkça biteceksiniz!

Saygılı olun!

İnsan olun!

Hakkı ve hakikate yazan kaleme, Allah, Kur’an’da yemin ediyor. Bende SATILMAZ bir kalem var. Satılık olsa kitap alıp susturabilirsiniz mesela. DENESENİZE!

Ben sizlerden  maaş alacaklarımı dahi almadım. Bir zamanlar hocama ait kurumdu dedim, dava bile açmadım. Ancak şuan orada, hocama ait bir şey göremiyorum ne yazık ki… Hocam, Erbakan tayfasından ne çektiyse, aynısını yaşıyorum. “Seven sevdiğinin kaderini yaşarmış” diyor, İrfan kardeşim. Selam olsun, irfan ehline, selam olsun Hakikate Adanmış Hayat’a hayatını adayanlara.

Bir Kitapla Altüst Olanlar
Başa dön