Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye, hızla ABD’nin güdümüne girdi. İnönü’nün hayatını ikiye ayırırsak eğer, Atatürk zamanı ve Atatürk sonrası diye ayırmak gerekir.
İnönü değerlendirmesi yapmıyorum. Atatürk gibi bir liderin ahirete gitmesi sonucunda, etrafının değişmesi olağan bir şey. İnönü’den sonra gelenler hele, ABD’ye adeta pervane oldular. İnönü,ABD’ye yönünü döndü ise ondan sonra gelenler varlıklarını bu ülkeye borçlu oldular.
İpin ucu kaştı O’ndan sonra…
Sağ, Sol veya İslamcı artık her gelen, icazeti ABD’den aldı. ABD’den “destur” almayan hiç bir hareket, meclise giremez oldu. Düşmanın topla tüfekle gelenine karşı koyan bu millet, düşmanın siyaset ve ekonomi ile gelenine karşı ise teslim oldu.
İç dinamikler ABD lehine “ıslah” edildi. Ehlileştirildi, uysallaştırıldı, özellikle üzerlerine örtülen “din” örtüsüyle uyuşturuldu. Toplumun eğilimleri tespit edilip, kaleler ele geçirildi. Başlarına ismi Türk olan, insanlar getirildi.
Sayın liderleri tenzih ederim, ben sadece durum tespiti yapıyorum! Renkleri farklı olsa bile aynı havuzun balıkları oldular. Aynı değirmene su taşır oldular. Hepsi AB’ye sokmayı vaat ettiler ama kimi Sol kapıdan, kimi Sağ kapıdan sokacaktı.
Kimisi de, o kapıdan besmele ile ve hatta dik girecekti!
ABD’ye, NATO’ya bakışları da farklı değildi.
“Cemaat ve tarikatlar” ve hatta bazı “Alevi” dernekleri fonlanarak, AB kriterleri hazmettirildi. “Yüzde 99’u Müslüman!” dediğimiz toplumun adeta tek ortak noktası AB olmuştu. Domuz etine haram diyen “Müslümanlar”, AB kriterleri adına domuzu “hamuduyla” yuttular.
2000’ler geldik, ne “mücahitler” gördük, “AB’ye Türkiye’yi en iyi biz sokarız!” diye. Şu arşın altında kim ne söyledi, ne rol kaptı, 20 yaşımdan beri takip ederim. Ülke kaynaklarını, hiç biri ağzına almadı.
Atatürk’ü “irtica” tartışmalarına malzeme dışında ağızlarına almadılar. Neticede hep birlikte, AKP’yi doğurdular. Sonra bu AKP’ye iktidar koltuğunda tutmaya çalıştılar. “AKP proje partisiydi!”, “BOP’tan görevler üstlenmişti”, küresel güçler arkasındaydı!
Emir büyük yerdendi!
Dışişleri ABD’ye, içişler AB’ye teslimdi.
“Dinler Arası Diyalog” mu dersin “Açılım” mı dersin, TSK’ya “operasyon” mu dersin, içinde ne ararsan vardı. Tam 20 yıl geçti. Halen “omuz” verilmeye devam ediliyor.
Büyük İsrail’in yedek parçaları “Kuzey Irak/Kuzey Suriye”, “Türkiye’nin Güneydoğusu“nu beklemekte!
Küresel akıl, bir mühendislik titizliği ile çalışmakta, sürece zarar verecek, hiç bir detay gözden kaçmamakta…
2001 yılında Çağlayan’da “Ermeni Soykırım İddialarına ret mitingi” ile Prof. Dr. Haydar Baş, elinde bayrak olduğu halde “bu vatan bizimdir, bizim kalacaktır” diyerek haykırdı.
Bu haykırış, Atatürk’ün ölümü ile düşen, “Bağımsız Türkiye” bayrağının, yeniden dalgalanışıydı.
Bu haykırış, Gazi Mustafa Kemal’in haykırışıydı!
Bu hareket;
Milliyetçi, Şövenist değildi.
Dindar, fundamentalist değildi.
Ulusalcı, mandacı değildi.
Özelleştirme taraftarı değil, devletleştirme taraftarıydı.
Faizci, borsacı, dövizci, değil; öz kaynakçıydı.
Borç almaya karşı, öz kaynakları devreye koyacak planları mevcuttu. Dahası, kapitalizme karşı “Milli Ekonomi Modeli” diyordu.
Anlayacağınız Atatürk’ten sonra siyasetten, eğitimden ve ekonomiden “tam yol ileri” giden emperyalistlere karşı, “dur” çeken, “kırmızı ışık” yakan, yeni bir Atatürk çıkmıştı: Hoca Atatürk!
Hamaset olsun diye söylemiyoruz, hakikat tam anlamıyla buydu. Duruş bu, hareket bu, bakış buydu.
ABD’ye orduların yapamayacağı bir kazık attı. “Milli Para” formülü ile ABD, ülkeleri artık eskisi gibi eşek edip binemiyor, at edip süremiyor. ABD hegemonyasının doların rezerv para olmaktan çıkmasıyla, sona erdiğini herkes söylüyor artık.
14 Nisan 2020 tarihinde, Karadeniz’in yiğit evladı, ABD’den gelen tekliflere “benim satılacak imanım da yoktur, vatanım da…” diyerek rest çeken, hiç bir bedel ile satın alınamayan, Haydar Hoca, Allah’a yürüdü.
Türkiye’nin son 20 yılına siyasetle, ondan önceki 30 yılına eğitim,kültür, ikaz ve irşat ile damga vuran bir insandan söz ediyoruz. Son Atatürk’ten söz ediyoruz. Bıraktığı boşluğun hiç hesaba katılmadığını düşünmek, aptallık olur.
Veya ülkede bıraktığı bağımsızlık izinin, çizgisinin ve duruşunun, yok edilmek istenmediğini düşünmek, tam anlamıyla saflık olur. Düşmanı tanımayan bunları anlayamaz. Dört gözümüzle nöbetteyiz. ABD’nin ülke içindeki renkleri ile karıştırılmamız söz konusu değil.
“Sizler ümidi vatansınız!” diyen liderimizin tırnağını, dünyalara değişmeyecek gönüllere sahibiz.
Bu, böyle biline…
Bu hareket; NATO milliyetçiliğine karşı gerçek Türk milliyetçiliği, NATO İslam’ına karşı gerçek İslam’ı, NATO Atatürkçülüğüne karşı gerçek Atatürk’ü müdafaa eden, yaşayan ve yaşatan harekettir. Bu harekete bakan kendi eksiğini görüp tamamlayacak, bir bilek bir yürek olmamızı sağlayacaktır.
Her doğrunun sahtesi, bu hareketin dışında, her doğrunun gerçeği de, bu hareketin özündedir. Dinle kavgası olanların, Atatürk ve de Türklük ile kavgası olanların, panzehiri bir harekettir. Bizi biz yapan bütün değerlerin iç içe yaşandığı, emsali olmayan bir harekettir.
Bu hareket, Ata tohumu gibidir!
Katkısız, bu topraklara ait ve doğaldır.
