Dana Gözüyle Bakma, Hakkı Görürsün!

Prof. Dr. Haydar Baş – Hakikate Adanmış Hayat eserinin yankısı sürüyor. Yer yer okurlardan gelen değerlendirmeleri paylaşıyoruz; bazen de okumadığı halde fikri olanları, karşı çıkanları, hatta düşman kesilenleri uyarıyoruz.

“Okuyun, belki kanaatiniz değişir” diyoruz. Onlar ise “asla” diyor. O kadar cahiller ki, neye niçin karşı olduklarını kendileri bile bilmiyorlar. Hocamın kitabı ortada dururken, “neden Yusuf Karaca’yı okuyacağız” diyorlar. Ama hocamın kitabını da okumadıklarını hemen anlıyorsunuz. Dahası, hocamın yazdığı eserlerle benim yazdığım kitabı karşılaştırma hadsizliğine kendileri giriyorlar.

Oysa bilseler ki hocamın 70’e yakın eserinin her biri farklı bir konuyu anlatır: Peygamberimizin hayatını yazdı. Ehl-i Beyt’in, 12 İmam’ın hayatını yazdı. Atatürk’ün hayatını yazdı. Ben de hocamın hayatını yazdım. Ve bunu kendi isteğimle değil, hocamın emriyle yaptım. Sen bilmiyor olabilirsin, sağır olabilirsin, kör olabilirsin… Ama sen mi ölçüsün?

Kimsin sen?
Hocamı beş yılda bir bile ziyaret etmeyenlerin bilmediği şeyleri, ben hocamla yaşayan biri olarak yazdım. İnsan biraz haddini bilecek! Şimdi bu atıp tutanları hocam tanır mı? Ömürlerinde hocam onlardan bir şey istedi mi? Hayır, hayır, hayır!

Konuyu bilenler ses çıkarmıyor, açıktan itiraz etmiyor. Fakat şimdi karar almışlar: “Beş yıldan fazla zaman geçti, biz ‘hocam böyle bir şey istemedi’ diyelim, nasıl olsa unutur herkes.”
Kasap bir arkadaşa diyor ki: “Hayır, hocam böyle bir şey istemedi.” Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun! Ertesi gün başka biri arıyor aynı arkadaşı; kitap alıp paylaşan kardeşimizi. O da diyor ki: “Hocam Yusuf’u uzaklaştırdı.” Halbuki aslında kendinden bahsediyor. Neyse… Allah yalan söyleyenin belasını versin mi pirket!

Sana hiç yakıştıramadım! Ölüm var, ölüm… Öleceksin. Bir de hoca olacaksın, sakalından utan!

Dört koldan, adeta cemaat halinde kitabın yazarını, beni kötülüyorlar. Ama ben “evliyayım” demiyorum ki, “arifim” demiyorum ki! Ben “Haydar Hoca ariftir” diyorum. “Ben liderim” demiyorum ki, “lider Haydar Hoca’dır” diyorum. Hakikate adanmış bir ömre tanıklık ediyorum. Bu da kendi keyfimle değil, hocamın isteğiyle oldu. Kitabı okusalar mesele bitecek. Ama iftirayı tercih ediyorlar.

Bu kadar adice, şerefsizce, ahlaksızca iftiralarla karşılaştığım için diyorum ki: Gerekirse kendi hayatımı da yazarım! Benim kendimi size anlatmaya ihtiyacım yok. İsteyen iftiracılara inanır, isteyen bana.

Arada kalanlar baksın: Ben kimi yazıyorum, onlar kimleri yazıyor? Ben kimden bahsediyorum, onlar kimlerin borusunu öttürüyor? “Emanet” dediğiniz kanalda kimleri çıkarıyorlar, sizlerin desteklerini kimlere harcıyorlar? Benim 3 bin makalem var; yürekleri varsa saysınlar! Onlar mı Haydar Baş ve eserlerini anlatmış, ben mi?

Ve şimdi, “unuttuk” dedikleri Haydar Baş’ın kitapla geri dönmesine tahammül edemedikleri için, ezan okunurken havlayan itler gibi gürültü kirliliği yapıyorlar. Oğlum, sizi kullanıyorlar! Kendinize gelin. Bunların sorunu benimle değil, Haydar Baş ile!

Bunu açıkça söyleseler, sizi kandıramayacaklar. Kitap baskıdayken “Hoş Geldin Atatürk” eseriyle önümü kesmeye çalıştılar. Hocamın eserinden ben mi rahatsız olacağım? Olanın Allah belasını versin!

Şimdi hocamın kabrine gidip fotoğraf vermeye başladılar. İlk defa bu Pazar hocamın bir konuşmasını yayınladılar, zevkle izledik. Demek ki yazdığım kitap sonunda hocamı hatırlattı! Sizleri de hatırlattı, arayıp sormaya başladılar unuttukları insanları. Ama bir taraftan da “Yusuf Karaca’dan etkilenmesinler, yazdıklarına beğeni atmasınlar” diye fırtına gibi çalışıyorlar.

Bir yandan “biz de Haydar Baş diyoruz” havasına giriyorlar, öte yandan itibar suikastçılığına soyunuyorlar. O kadar çelişkiler içindeler ki… Hem hocamı unutturmak istiyorlar, hem de “konuşacaksak hocamı biz konuşuruz, kimse konuşamaz” diyorlar. Konuşun, yazın! Ben de bunu istiyorum. Haydar Baş öyle bir rahmete vesile ki, yalancıktan da olsa kurtulursunuz!

Fanatik bir partiliye, bir dostum sormuş:
“Kitapta seni rahatsız eden ne?”
Cevap: “Kitabı okumadım ki…”
O halde neden kızıyorsunuz? Yönetiminiz neden rahatsız oluyor?

Asıl cevap düşündürücü:
“Eğer Yusuf Karaca’nın anlattığı maneviyat sahibi bir Haydar Hoca’yı kabul edersek, biz siyaset yapamayız. Parti biter!”
Kafaya bakın!

Arkadaş konuşmasına devam ediyor: “2001’den önceki Haydar Hoca’yı silelim mi?” Sen kaç yılında geldin? Madem siyaset için geldin, gitseydin daha popüler bir partiye!

Temel mesele şu: Onların izlediği siyasete göre bir Haydar Hoca yazmalıymışım. Ama ben olduğu gibi yazdım. Hocama “nasıl yazayım” diye sorduğumda, “her şeyi olduğu gibi yaz” dedi. Ben de her şeyi olduğu gibi yazdım. Bunlara göre “Haydar Baş, sıradan din dersi öğretmeni”… Üstadı için de “Hayri denilen kişi” demeliydim. Ve “kadir diye birini tanımıyorum” demeliydim. Ben sizi hiç tanımıyorum, tanıyamıyorum, nasıl bir yola girdiniz!

Değil sizler, 8 milyar insan karşımda olsa da fark etmez. Sağıra, sığıra laf anlatmaya gerek yok. Ben yazdım. İsteyen okur, isteyen okumaz kardeşim.

Benim Haydar Baş’a borcum var, size değil!

Merak ediyorum, bu kitabı ben değil de Balbay çıkarsaydı, tepkiniz aynı mı olurdu? Heykelini dikerdiniz be! Anlata anlata bitiremezdiniz!

Ben Haydar Baş aşığı olduğum için mi rahatsızsınız?
O kitabı okuyun, siz de kendinize geleceksiniz. Ama gönül gözüyle…

Dana gözüyle bakma, Hakkı görüsün!

Dana Gözüyle Bakma, Hakkı Görürsün!
Başa dön