Sizi bilmem ama ben belgeselleri çok severim.
Mümkün oldukça izlerim.
Doğa da bir denge var.
Aslanlar, geyikler, kurtlar, çakallar, hepsi bu denge üzerine hayatlarını devam ettirirler.
Biri diğerinin besin kaynağı olabilir.
Yahut biri diğerinin varlık sebebi?
Bu belgesellerde en çok dikkatimi çeken, bir görüntüyü hiç unutamam. Sırtlanlar bir geyiği yemeye başlıyorlar ama geyik ölmemiş daha ve hayvancağız kendini yiyen canavarları izleyerek can veriyor.
Aslan başka bir hayvan ya?
Avlanmasında bile bir asalet var. Aslan da geyik avlıyor ama boğazından yakalıyor ve canı çıkıncaya kadar bekliyor. Hemen parçalara ayırmıyor. Hele kurdun avlanması, daha iğrenç!
Yiyeceği bir koyun ama yüzlercesini boğar.
Aslan acıktıkça avlanır.
Türkiye'yi avlayanlar, ne yazık ki sırtlanlar. Doğa boşluk kabul etmiyor ve Türk'ün bıraktığı boşluğu, çakallar, sırtlanlar doldurmuş vaziyette. Batı'nın kurt politikaları, Türkiye'yi peşinde kuzu kuzu sürükledi yıllardır.
Kurdun bir taktiği de, koyunun boğazını sıkıp bırakmak. Ondan sonra koyun kurdun peşinde, kendi yürümeye başlar.
Batı'nın Türk'le, hesabı asırlardır devam ediyor.
Şark Projesi'nden hiçbir vakit vazgeçmediler. Sevr, Büyük Ortadoğu Projesi olarak isim değiştirdi.
"Başkanlık Sistemi" veya "Yerel Yönetimler Yasası" olarak devam ediyor.
Dananın kuyruğu kopmak üzere!
"Dana hangi tarafın olacak, kuyruk kimin elinde kalacak" bunu zaman göstermeyecek!
Bu görülüyor. Bizim elimizde kuyruk bile kalmayacak.
Çünkü ortada biz yok!
Türkiye; bu iktidar eliyle, vatandaşın oy desteğiyle, adım adım parçalanıyor. Sırtlanlar tarafından resmen yeniyor. Ülke insanı, idaresi ve hatta askeri erkânı tüm olanları sadece izliyor. Geyiğin, kendini yiyen canavarları izlemesi gibi?
Şokta mı desem, uyuşmuş mu desem!
Anlıyor mu desem, kandırılıyor mu desem!
Hatırıma geldi bak!
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, 7 Haziran seçimleri öncesi bazı seçmen kitlelerinin gelişmeleri anlamaması karşısında, bir fıkra anlatmışlardı. Adam, hocaya bir rüya anlatıyor: "Hocam rüyamda öyle bir yerdeydim ki, dağ mı desem ova mı desem, düz mü desem tepe mi desem, bu ne olabilir"
Hoca da, " Gördüğüm kadarıyla Allah belanı verecek ama bu gün mü desem yarın mı desem. Sabah mı desem, akşam mı desem?" der.
Olay bu!
Sayın Baş, dinlenilmemesinden bir ney gibi inliyor, yıllardır. Ve bu yılbaşı gecesi, "2016'da bazı taşlar düşecek" dedi. Bu insan ne dedi de çıkmadı?
Güneydoğu'yu vatandaş ağlayarak terk ediyor bugün. Beddualar okuyor, çaresiz insanlar. El arabasıyla taşınan yaşlılar?
Eğer 14 yıldır izledikleri yolun sonucunun bu olacağını bilmiyorduysalar bunlar gafil, yok biliyorduysalar şüphesiz hainlerdirler.
Kim ne derse desin!
Gerçekler acı?
İkiz yasalarını imzalamışlardı.
Bakın, AİHM Türkiye'den savunma istedi. Türkiye'ye BM müdahale edebilir. Şuan terörle mücadele değil, BM'nin müdahale etmesinin zemini hazırlanıyor. Terörle dağda mücadele edilir. Şehir de değil.
Şehre sokan "süreç" belli?
Suçlular da belli?
Referanduma gidecekler ve doğu elden çıkacak. Hitler başkanlığını savunanların, başa geleceklerden haberi bile yok.
BM'de veto yetkisi olan bir Rusya'yı karşımıza aldık. Almamış olsaydık, Irak ve Suriye'nin bölünmesini istemeyen Rusya, bizim de bölünmemize karşı çıkardı.
Ya şimdi?
Müstevlilerin siyasi emellerinde birleşmeye "ak" diyen gafil ve hainlerin peşine takılanları uyarmaya çalıştık ama ne yazık ki başaramadık.
Parçalanmak mukadder oldu!
İnsanlar verdikleri oylarla ülkelerini parçaladıklarını, çok sonra görecekler. Herkes artık ayrışmayı konuşuyor. Ülkenin geldiği bu durumdan kurtarılması, bu meclis aritmetiği ile imkânsız.
Meclis var mı, belli değil. Meclisin bol çeşitli ve bir liralık yemeklerinden yiyip de, ara sıra dalaşmasalar, bir meclis olduğunu unutacağız.
"Taksim'e cami" sloganıyla yola çıkıp, "İsrail'e ölüm" naraları atarak semizleşen "besili" zihniyetin açtığı on binlerce kilise ve İsrail'le "dostluk" bile bu gözleri açmadıktan sonra, yapılan hiçbir şey yoktur.