Devletler ‘Haydar Başçı’ iken sen kimsin!

Bir millet nasıl değişir ve dönüşür, görmek isteyenler Türkiye’nin son yirmi yılına baksın. Bu değişim ve dönüşüm, toplumu başkalaştırdı. Artık hiç bir kesim ve hiç bir şey, eskisi gibi değil. 

Değer yargıları çok değişti.

Bizi biz yapan değerler, ya aşındı veya tamamen yok oldu. Ülke derdi olanlar, “nereye gidiyoruz?” diye soruyorlar. Ya hiç bir derdi olmayanlar, ya günlük yaşayanlar… Onlar, sadece mutfakla tuvalet arasında yolculuk yaparlar.

“Her şeyin çivisi çıkmış” denir ya, şimdi ortada çivi de yok. Sadece çivisi çıksa, bir gün o çiviyi çıkan biri çıkar, ümidi olurdu içimizde. Ne böyle bir çivi kaldı, ne de umut…

Bunları neden anlatıyorum:

Prof. Dr. Haydar Baş Bey, İstanbul’a geldi. Meltem Tv binasındaki odasında, bir iki gündür devam eden kıymetli açıklamalarına, bir yenisini ekler diye, mikrofon tutuldu kendisine. Selim Kotil Bey kardeşimiz, birbirinden güzel sorular hazırlamıştı.

Baş Hoca’yı görmek üzere gelmiş, odada en az otuz kişi var. Hal böyle olunca da, “söyleşi olmaz, biz sohbet yapalım” dediler. Ekonomi ve Atatürk  eksenli bir sohbet oldu.

BTP Genel Başkan Yardımcıları, Fuat Şengül,İbrahim Berk ve Ahmet Hamdi Kepekçi beyler de, kamera önünde sohbete iştirak ettiler.

Kamera arkasında kalan bizler, çok dolu bir proğram izledik. O proğramı, sizler de ekranda izlemişsinizdir. İzlemeyenler, tekrar yayınlanır, izlesinler. Üstadımızın, epey aradan sonra peşpeşe söyleşileri, bizler için de “ölçü” ve “ayar” niteliğinde…

Henüz mikrofon açılmadan, kayıt başlamadan, öyle tespitlerde bulundular ki, neden “ney gibi inleyen, ayrılıklardan şekayet eden” bu insan, çok  zamandır konuşmuyor, anlıyorsunuz.

Aklımda kalanları paylaşayım sizinle:

“Evladım, ben söylemedik ne bıraktım! 

Söylenmesi gereken her şeyi söyledim ama bu toplum, kendini yararlı olanı seçme kabiliyetini yitirmiş durumda.

Zarar vereni, tekrar tekrar seçerken, benim yüzüme bakmadı!

Benim Rusya’yı, Çin’i ayağa kaldırdığımı görmelerine rağmen bana, bir muhtarlık bile vermediler. Bu toplumun pahalılıktan şikayete hakkı yok! 

Kendi düşen ağlamaz. Sürünmek, bu toplum için hiç bir şey!

Kendini değiştirmeyen toplumun, akıbeti değişmez.

“Toplum” diyorum çünkü “millet” vasfını da kaybetti. Ben oy uğruna, kimseye şirin görünmedim, gerçekleri söyledim. İstesin kednilerini kurtarırım, istemiyor yolu açık olsun!

Bence hiç bir şeyi değil, toplumu konuşalım! 

Bu toplum ne istiyor?

Bu toplum, ne istediğini bilmiyor. Yoksulluktan kurtulmak istese, dilinde kaynakları düşürmeyen Haydar Hoca’yı seçerdi. Ama gitti, kaynakları peşkeş çekenleri seçti. Ülkenin gelir getiren kurumlarını seçti. Şimdi çocukları ecnebiler şirketlerinde işçi oldu.

Meclise soktukları, kaynakları diline alıyor mu? Almıyor. Kıyamet sabahına kadar bekleseler, akıbetleri değişmez!..”

Kıymetli dostlar!

Bir baba evladına sitem eder, kızar, ama ne yapsın evlat!.. Onun ayıkmasını ve kendine gelmesini ister ya, işte bu hali gördüm ve yaşadım o gece.  Yığınla sorunları, o kadar doğal ve kolay bir anlatımla çözdü ki,  dinleyipte anlamayan eğer hain değilse, kesinlikle zekasında sorun var.

“İşsizliği çözemezler. İşsizlik, para harcatmakla çözülür” cümlesi, beni o kadar düşündürdü ki… “Para harcamanın, işsizliğin yok edilmesiyle ile ne alakası var” dersiniz, kapitalist düşünürseniz. 

O dünyanın, Yeni Ekonomi Modeli’nin sahibi.

Bu yüzden işsizliğe bakışından tutun da, paraya bakışına kadar,  hemen her şeyi orijinal ve kendine ait. Haydar Hoca diyor ki “devlet para harcatacak ki, işsizlik yok olsun”…

Çayını, pastanı önüne koymuş, sımsıcak bir kardeşliğin yaşandığı bu “has oda” da, dünyanın içinden çıkamadığı sorunları çözüyorsunuz ama bunu Türkiye görmüyor. Daha doğrusu görmek istemiyor.

Rusya, Çin, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan, İran gördü, ama “içimizdeki beyinsizler” görmedi. 

Her bir cümlesi ve beden dili ile dinleyenlerin aklını, fikrini ve ruhunu doyuran bu insanı, fırsat varken, hiç olmazsa Ruslar kadar dinleyin derim. Dinleyen Rus vekiller, “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye, boşuna demediler.

Devletler Haydar Başçı iken, sizler kimsiniz!

Rusya’nın dayatmasıyla “Milli Para” demek, zorla şehadet getirmeye benzer. Ne getireni “Müslüman” yapar, ne getirtene bir şey kazandırır.

“Para harcamadan, işsizlik yok olmaz” sözüne, “zaten herkes harcıyor, tüketimde sorun yok!” cevabı verenler, yanılıyorlar. O, kapitalizme göre verilmiş bir cevaptır. 

Haydar Baş ekonomisinde, devlet vatandaşa tüketim kabiliyeti kazandırmak zorunda. Bu kabiliyet, üretim çarklarını çevirir. Tüketim-üretim çarkı döndükçe, büyüyen ekonomi işsizliği sıfırlar. Mevcut sistemde tükettikçe batarsın, Baş sistem de ise tükettikçe büyürsün. Çin o nüfusla, tükettikçe, ekonomi devi oldu.

Devletin kaynaklar karşılığı basılmış parası, vatandaşın cebine girecek. Vatandaş o parayla tüketecek ve para ortalama 16 kez el değiştirecek, bu el değiştirme ekonomi için damarda dolaşan kan olacak.

Şimdi ekonominin damarı kurumuş.100 kiloluk obez bir adamda, bir kilo kan var, bu kan da kendi kanı değil.

Ekonomi düzelmezse, ne ahlak düzelir, ne de huzur olur. Baş Hoca gibi bir insan, neden olaya dinden değil de, ekonomiden başladı dersiniz. Neden her şeyin merkezine insanı ve özellikle Atatürk’ü koydu., düşünelim biraz.

Tarih, Sayın Haydar Baş’ı da yazacak, onu dinlemediği için batan bir ülkeyi de.Yapmayın bu ülke hepimizin. Bize para/kredi verenler, kendilerine “askerlik” yaptırırlar. Müslüman’ı Müslüman’la savaştırırlar.

O geceye aiti bir sözünü daha söyleyeyim: “Milletlerin merkezleri vardır, buna merkezi otorite denir. Türkiye’nin merkezi otoritesi de, Atatürk’tür”

Devletler ‘Haydar Başçı’ iken sen kimsin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön