Hakikate Adanmış Hayat ile hayat bulanlar

İrfan kardeşimden bir telefon geldi. Her zamanki gibi mutlu, coşkulu… Anlattıkça anlattı… Açık cezaevinde Hakikate Adanmış Hayat – Prof. Dr. Haydar Baş eserini mahkûmlar okumak için sıraya girmişler. Bu kardeşlerimizden biriyle bir röportaj yapmış, 3.Göz’de yayınlamış ve “Bak şu kardeşimizin heyecanına…” diyerek bana da göndermiş.

Röportajı okumaya başladığımda içimden “Allah nelere kadir…” dedim. Mahpusta bir insan, Hakikate Adanmış Hayat’tan hayat bulurken; evlerinde rahat koltuklarında oturup kitabı okumaya bile tenezzül etmeyen, buna rağmen ipe sapa gelmez yorumlar yapan zihinsel ve ruhsal mahkûmlara acıdım. Çünkü okuyamıyorlar; okuma özürlüler. Merak etmiyorlar; çünkü anlatılan insanla bağları kalmamış, davasından hiçbir şey almamışlar, anlamamışlar. Bellidir ki onun çıkardığı yüzlerce eserden birini bile açmamışlar. O insanın, gönül ve fikir olarak yanından bile geçmemişler.

Vallahi onlara acıdım.

Peki mahkûm kim?
Bedensel hürriyetine el konulan mı, yoksa zihinsel ve ruhsal hürriyetini kaybeden mi?

Şimdi bu mahpus kardeşimizin tespitlerini beraber okuyalım:

Hakikate Adanmış Hayat – Prof. Dr. Haydar Baş kitabında, kafamdaki tüm soruların cevabını buldum. Türkiye’nin ekonomisinden sanayileşmesine, dış politikasından sağ-sol çatışmasına kadar yaşadığı birçok kırılmanın aslında görüldüğünden çok daha derin bir zemine oturduğunu gördüm. Bu eser yalnızca bir biyografi değil; Türkiye’nin karanlıkta bırakılan dönemlerine, küresel projeler ile iç dengeler arasındaki bağlara ışık tutan güçlü bir tarih okuması.”

Okur, kitabı okuyunca “Bizi bizden başka herkes yönetmiş” dediğini söylüyor. Eser, Türkiye’nin geçmişine, bugününe ve yarınına dair insana yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Atatürk’ten sonra ülkenin kendi kendine yetme anlayışından hızla uzaklaştırıldığını; Atatürk’ün başlattığı kalkınma hamlelerinin unutturulup dışa bağımlı hale getirilmesini berrak bir şekilde ortaya koyduğunu ifade ediyor. Haydar Baş’ın hayatında bu bağımlılığa karşı verilen büyük mücadeleyi görüyor. Bir insanın hayatından öte, o hayat üzerinden yeniden bir bağımsızlık destanının yazıldığını fark ediyor.

Kitap, KİT’lerin önemine geniş yer ayırıyor ve Haydar Baş’ın bu kurumlara bakışının bilimsel temellerini gösteriyor. Okur, Milli Ekonomi Modeli’nin Haydar Baş’ın doğumu, hayatı ve mücadelesiyle iç içe geçtiğini, her sayfada ayrı bir heyecan yaşadığını söylüyor.

“Hayatım boyunca içinden çıkamadığım bütün sorularımın cevabını bu kitapta buldum.”

ABD’den getirilen Derviş’lerin nasıl bir proje olduğunu görüyor. 80’lerde Haydar Baş dinlense sağ–sol çatışmasının yaşanmayacağını söylüyor. “72 millete bir nazarla bakan çağın Yunusu imiş” diyor; eskiden sadece “İş, Aş, Haydar Baş” sloganını bildiğini, ancak kitabın ona Haydar Baş anlaşılmadan Türkiye’nin hiçbir sorununun çözülemeyeceğini öğrettiğini ifade ediyor.

Ve ekliyor:

“Haydar Baş, Türkiye demek. Kitabı okuyunca bir insanın nasıl Türkiye olacağını anlıyorsunuz. Haydar Baş, Türkiye’yi elbise gibi giymiş. Bu kitapta bir insanı değil, bir milleti okuyorsunuz. Aynı anda hem İslam’ı, hem imanı, hem sosyal gerçekleri görüyorsunuz.”

Sol kesimin bile sahip çıkmadığı kendi değerlerini Haydar Baş’ın sahiplendiğini, “ezberleri bozduğunu” söylüyor. Türk milletine açılan bütün çukurları doldurduğunu, oluşturulan fay hatlarını ortadan kaldırdığını ifade ediyor. Eserin yazarının da her şeye tanıklık eden kalemiyle bu hakikati ortaya koyduğunu belirtiyor.

Ardından gelen değerlendirme ise şöyle:

“Bu eserde sadece Haydar Baş’ın hayatını okumadım; Türkiye’nin yakın tarihine doğru derin bir yolculuğa çıktım. 80 öncesini, 80’li, 90’lı ve 2000’li yılların siyasi ve toplumsal kırılmalarını yeniden yaşadım. Körfez Savaşı’nın perde arkası, Özal döneminin iniş çıkışları, ekonomik krizler, siyasal İslam’ın yükselişi, cemaat–tarikat yapılarının dış bağlantıları… Hepsini bu kitapta buldum. Dinlerarası diyalogla ülkeyi nasıl zayıflattıklarını, FETÖ’ye gerçekte kimlerin direndiğini öğrendim. 28 Şubat’ın gerçek yüzüyle karşılaşmak beni sarstı.”

Kitaptaki Atatürk bölümü için “başlı başına bir eser” diyor ve Hoş Geldin Atatürk perspektifinin kendisini derinden etkilediğini belirtiyor.

Milli Ekonomi Modeli ve Rusya Duma konuşması ise bütün merakını gideriyor:

“Bu sadece bir ekonomi tezi değil; ülkenin kaderini değiştirebilecek bir yaklaşım. Ev hanımı maaşı, vatandaşlık maaşı, milli para ile ticaret… Bunların hepsinin ne kadar gerçekçi ve devrim niteliğinde olduğunu gördüm.”

Türkiye ile Rusya arasında bir dönem yapılan milli para anlaşmasının, Haydar Baş’ın modelinin bir parçası olduğunu öğrendiğini belirtiyor. Rusya’nın 2001 sonrası karanlıktan çıkışında bu modelin etkisini fark ediyor.

“Bugün ABD ile yarışan hatta yer yer onu gölgede bırakan Rusya’nın arkasında Haydar Baş’ın fikirleri olduğunu öğrenmek beni şaşırttı ve gururlandırdı.”

Ve en çarpıcı soruyu soruyor:

“Biz kendi değerlerimizin kıymetini neden bilmiyoruz?”

Eserin ona, çözümün uzaklarda değil yanı başımızda olduğunu gösterdiğini, Haydar Baş’ın gönül derinliğini ve Allah’a bağlılığını her satırda hissettiğini belirtiyor.

Son cümlesi ise gönülden kopan bir itiraf gibi:

“Türk dünyasında Nazım Hikmet’ten sonra bir Türk ilim, fikir ve gönül adamının bu kadar sevilmesi beni hem duygulandırdı hem de gururlandırdı. Allah nasip ederse bundan sonraki hayatımın birçok alanında Haydar Baş olacak. Bu eser bana bunu öğretti.”

Hakikate Adanmış Hayat ile hayat bulanlar
Başa dön