Haydarizm: Ekonomide Devrim

Prof. Dr. Haydar Baş’ın ikinci büyük devrimi, iktisat alanında olmuştur.
Ondan önce söylenen, yazılan her şey, bir öncekinin tekrarıydı. Kapitalizmin kalıplarını aşamayan, sosyalizmin gölgesinde şekillenmiş düşüncelerdi bunlar. Biri sermayeye hizmet etti, diğeri gücü elinde tutanlara… Ama her iki sistemde de insan, sadece bir dişli olarak kaldı. Halklar için değişen bir şey olmadı.

İşte tam bu noktada Haydar Baş çıktı sahneye.
“Milli Ekonomi Modeli” ile yalnızca yeni bir teori değil, yepyeni bir medeniyet anlayışı ortaya koydu.
İnsan merkezli, vicdan eksenli bir sistem kurdu.
O, insandan yola çıktı; çünkü her şeyin özü insandı.
Kapitalizm ve sosyalizm ise sistemden yola çıkmış, insana sistemin içinde bir yer biçmişti.
Sisteme göre insan tanımlanmış, insana göre sistem kurulmamıştı.
Sonuç: mutsuzluk, sömürü, savaş.

Haydar Baş, daha işin başında bu çarpıklığı teşhis etti:
“Kaynaklar sınırlı derseniz,” diyordu, “sınırlı olan o kaynaklara güçlüler sahip olur, zayıflar mahrum kalır. O zaman adalet olmaz, barış da olmaz.”

Gerçekten de insanlık, “sınırlı kaynaklar” yalanı ile sömürüldü.
Savaşlar, kıtlıklar, ekonomik krizler hep bu yalanın üzerine inşa edildi.
Çünkü kaynaklar sınırlıysa, paylaşmak değil, kapmak gerekir.
Ve böyle bir dünyada güçlü olan, zayıfı ezer.

Oysa Haydar Baş, bu ezberi tek bir cümleyle yıktı:
“Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır.”

Bu cümle, sadece bir iktisat önermesi değil, bir medeniyet devrimidir.
Çünkü mesele kaynakların değil, ihtirasların sınırsız olduğuydu.
İhtiras, inancın zıddıdır; imanla terbiye edilmemiş bir nefis, dünyayı tüketir.
Bunu bir Batılı anlayamazdı; çünkü onun inancı, insana sadece maddeyi öğretmişti.
Ama bir Müslüman bilir ki, insanı yıkan kıtlık, toprakta değil kalptedir.

Haydar Baş’ın tezi kabul edilirse, kapitalizmin tüm kurumları çöker.
Dünya Bankası, NATO, IMF, Dünya Sağlık Örgütü… Hepsi aynı zihniyetin ürünü, aynı çarkın dişlileriydi.
Hepsi “kaynaklar sınırlı” yalanıyla insanlığı sömürüyordu.

O, yıllar önce uyarmıştı:
“ABD dolar ile dünyayı soyuyor. At etmiş sürüyor, eşek etmiş biniyor.”
Gerçek buydu.
Kağıt ve boyadan ibaret bir parayla, dünyanın emeği çalınıyordu.
Amerikan doları, modern köleliğin simgesiydi.

“Devletler kendi milli paralarıyla ticaret yapmalıdır,” dedi Haydar Baş.
“Ancak böyle sömürülmekten kurtulabilirler.”

Ve dünya yavaş yavaş bunu anlamaya başladı.
Rusya, Çin, Latin Amerika ülkeleri, “Milli Paralarla Ticaret” demeye başladı.
ABD’nin üstünlüğü sarsıldı.
Çünkü ordusu, doların bekçisiydi; ama onu Haydar Baş’tan koruyamadı.

Siyasete girerken, “ABD’yi batırmazsam namerdim” demişti.
2013’te Moskova’da Rus Duması’nda tezini anlattı.
Ve bütün dünyanın gözü önünde şunu ilan etti:
“ABD bitmiştir.”

Buna devrim demezlerse, neye derler?
Bir fikir adamı, tek başına bir dünya düzenini sarstı.
Bugün ABD, kaybettiği otoriteyi geri almak için dünyayı karıştırıyor.
Avrupa’yı Rusya’nın önüne atıyor, “başınızın çaresine bakın” diyor.
Avrupa, tarihinde ilk kez bu kadar yalnız.
Ve dünya, tarihinde ilk kez bu kadar yeni bir fikre muhtaç.

Artık iktisada dair söylenecek her söz, Haydar Baş’ın penceresinden söylenmek zorunda.
Nasıl ki ondan önce ekonomi Keynes ve Malthus’un sınırları içinde dönüp durduysa,
bugünden sonra da kimse Haydar Baş’ı geçemeyecek.
Çünkü o, bir çağın paradigmasını değiştirdi.

Ama içimde bir sızı var.
Bu fikri, bu devrimi, bu hakikati; halktan gizleyenleri anlıyorum da,
yakınında olup da bugün ondan utanır gibi davrananları anlamıyorum.
Elinde onun emanet ettiği kurumlar olanlar, neden susuyor?
Neden yayın organları onun fikirlerine kapalı?
Neden “Haydar Baş” demekten çekiniyorlar?

O, “Bana inanmıyorsunuz,” derdi.
Meğer bu bir sitem değil, bir tespitti.
Rusya inandı, Çin inandı…
Ama kendi halkı, hatta yakın çevresi inanmadı.
Ne acı bir kader bu!

Vefatının ardından, onun kurduğu çizgiden sapmalar başladı.
Bir dönem “onunla yürüyenler”, birden kendi siyasetine, kendi gündemine döndü.
Haydar Baş’ın mirasıyla değil, gölgesiyle yürümeye kalktılar.

Benim acizane düşüncem şu:
Bir dönem Haydar Baş’la yol yürümüş herkes, bir kez olsun onun aynasında kendine bakmalı.
Kendini, onun ışığında çek etmelidir.
Çünkü bu fikir, bu tohum çürümemeli.

Bu tohum, yüz yılda bir çıkar.
Ve eğer çürürse, insanlık çok şey kaybeder.
Ben, yanan bir ormanda bir ağacı kurtarmaya çalışan biriyim sadece.
Köklerine su tutuyorum, çünkü kök yanarsa orman bir daha yeşermez.

Beni değil, yangını görün.
Ve söndürün.
Köklerinize dönün, köksüz olmayın.
Onunla olan, asla çürümez.

Haydarizm: Ekonomide Devrim
Başa dön