Ülkemiz, genç bir evladını daha, kansere kurban verdi. Ailesine ve sevenlerine sabırlar versin. Hayatının baharında, ülkemin canları, birer yıldız gibi kayıp gidiyorlar.
Evlatlarımızı sadece kanser mi elimizden aldı? Yoksa küresel ölümcül şirketlerin ve politikaların da kanser gibi ülkeye çökmesinin payı var mı?
Hepimizi öldürüyorlar! Sırayla, bugün Neslican, yarın başka canlar, genç yaşta toprağa girecekler. Yüzler, binler, yüz binler değil, daha büyük kayıplar vereceğiz. Ülkemizde yılda ne kadar insan, kanserden ölüyor?
Bunun bir araştırmasını yapan, devlet kurumu kaldı mı?
Bölgelere göre bir kanser haritası var mı elimizde?
Neslican'ın tek başına verdiği direnişi alkışlıyoruz. Kansere karşı bu ülkede, bir bilinçlendirme var mı? Bu ülke insanı, neden dünyada en çok kansere yakalanan bir toplum oldu. Yakında kanser vakaları, sağlık sistemimizi çökertecek.
Zaten çöküntünün eşiğinde olan sistem, kanser ilaçlarını ödemediği için şimdilik ayakta. Hastanelere iğne-iplik yok, vatandaş hastası için iğneyi ,ipliği ,kendi almak zorunda.
Şehir Hastaneleri, şehir efsanelerine döndü! Bu da ayrı bir yara. Bir yılda Şehir Hastaneleri'ne ödenen paralarla, 26 tane hastane kurulabiliyor. Binası kendine ait devlet hastaneleri boşaltılıyor, Şehir Hastaneleri adı altında kurulan ve devlete "hizmet" satan, hastanelere mecbur bırakılıyoruz.
Yol ve köprü için verilen "geçiş garantisi", bu olayda da var. "Hasta Garantisi" vermişler. Hastane sahibine devlet diyor ki, "sana, yılda şu kadar hasta vermeyi garanti ederim. Şayet veremezsem, hazineden öderim."
Gel de hasta olma!
İnsanın aklına, "acaba mezarlık yapıp ölü garantisi de mi verdiler?!" sorusu geliyor. Devlet hasta garantisi veremez. Ancak tedavi garantisi verir. Hasta etmeyi garantilemiş bir zihniyet, Neslican'lar neden ölüyor, araştıır mı, taktirlerinize bırakıyorum.
Türkiye'nin toprakları zehirli. GDO'lu tohumlarla toprakları böceklendirdiler, sonra da, böcekleri yok etmek için "ilaç" diye zehirleri topraklarımıza saçtılar. Yerli Tohumla, binlerce yıldır bu topraklarda tarım yapılır.
Binlerce yıllık tohumları, yasaklatıp, İsrailli firmalardan tohumlar almaya mecbur bıraktılar çiftçiyi. Yerli tohum kullanmayı suç saydılar. Konuyla ilgili, 08.03-2017 tarihli "Irak'ı silahla, Türkiye'yi tohumla vurdular" yazım okunabilir. (http://www.yenimesaj.com.tr/turkiyeyi-tohumla-vurdular-H1274474.htm)
Gerçekten Türkiye, silahla değil ama tohumla çok kötü vuruldu. ABD, Irak'ta ve Afganistan'da işgal ile yaptıklarını, Türkiye'de işgalsiz gerçekleştirdi. AKP iktidarıyla aynı sonucu elde etti.
Şimdi batan AKP gemisinden, erken atlayanlar var.
Nereye gidiyorsunuz, böyle hesap vermeden!
Zehirli politikaları hep birlikte uygulandız! Bütün yanlışları, bir adamın boynuna asıp kaçmak, ne vicdana ne hukuka sığar. Hep birlikte yanlış yaptınız.
Cargill firması, bizlere neyi hatırlatıyor;
Şeker mi satıyor bu firma, zehir mi!
Türkiye'de kanser olmamak mucize!
Bütün tatlılar NBŞ ile yapılıyor. Aklınıza tatlı ne gelirse, NBŞ ile yapılıyor. Şeker fabrikaları bu ülkede kapatıldı ki, NBŞ üreten Cargill daha çok kazansın.
Cargill'e Türk mahkemeleri Bursa'da davalar açmış, üretimi durdurmuştu ki, AKP geldi. Anlaşmazlıkları çözmek için Bush geldi ve konuyla bizzat ilgilendi. Pastanelerin önlerine bidonlarla bırakılan "tatlı" zehiri görseniz, bir daha pastanelerin önünden geçmezsiniz.
Nasıl kanser olmayalım ki, küresel firmalar, iktidarlar neci olursa olsunlar fark etmiyor, zehirlemeye devam ediyorlar. Bu ülkede Şeker Kurumu kapatıldı.
Nedeni konuşuldu mu?
ABD firması Cargill için kapatıldı. Şeker fabrikalarınını kapatan iktidara, fabrikası elinden alınan işçi, ve şeker pancarı tarlada kalan çiftçi, "daha kim var ki!" diyerek, tekrar oy verdi. Şimdi, kendileri açlıktan, Neslican'lar kanserden ölüyor.
Bu ülkede en geçerli şey, cehalettir. Vatandaş partilerini, partileri , ABD'yi tutuyor. ABD'de küresel firmalarını salıp, hem bizi soyuyor, hem hastalandırıyor.
Dünya ilaç devi Bayer, dünya tohum devi Monsanto'yu satın aldı, bir kaç yıl önce. Monsanto, şirketi mısır, soya fasulyesi, pamuk, buğday ve şeker kamışı gibi genetiğiyle oynanmış tohumlara sahip bir dünya devi.
Her çiftçinin yolu, buradan mutlaka geçer.
NBŞ dediğimiz, mısır şurubu nişastasının kimyasal işlemden geçmesiyle elde edilir. CERRAHPAŞA Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Aydın'ın ve Prof. Dr. DİZDAR'ın konuyla ilgili anlattıkları, insanı dehşete düşürüyor.
Ülkemiz adeta kanser edilmeye, programlanmış. Beslenme yoluyla, neslimiz hasta ediliyor. Kısırlaştırılıyor ve yok ediliyor. Hemen ölmemiz de işlerine gelmiyor. Çünkü hasta edince kazanıyorlar.
Monsanto toprağı zehirliyor, topraktan yediklerimiz bizi hastalandırıyor. Ardından Şehir Hastaneleri'ne gidiyoruz, bu arada bize Bayer "ilaçlarını" veriyor.
Ölme, sürün ellerinde!
Bir eliyle zehir saçıyorlar, öbür eliyle "ilaç" veriyorlar. İki durumda da kazanan, aynı eller.
Geçenlerde "yağmur" konusu gündeme geldi. Bir şeyler döndü ama gizlendi mesele.
Yağış mevsiminde, topraklarımıza zehirli bulutlar gönderiliyor. "Kimyasal patlama" gerçekleştirip, içlerine karıştırdıklarıyla, milyonlarca insanı bir anda hasta edecek, karabulutlar ülkemiz üzerinde dolaşıyor.
82 milyona ağlayın!
Daha "aşılar" konusunda girmedik bile. Bu kadar sapık, ibne, puşt, nasıl türüyor sanıyoruz. Aşılar içine neler katılıyor, başka zaman konuşalım.