Karlar niye yağdınız içimi yardınız!

İstanbul'a kar yağdı.

Karın kokusu gelse, bizim evin yokuşlarda kar bir karış olur. Hizmetlerini anlata anlata bitiremedikleri "Ak" Belediye'nin, o yokuşlara tuz döktüğünü görmedim.

Bizim çocuklara da, çarpışan arabaları seyretmek kalıyor. Patlamış mısırlarını alıp, cam önüne oturuyorlar. Sırf bu iş için bana kar geliyor diye mısır patlatma makinesi aldırdılar. 

Bende eski günlere gittim.

Çocukluk günlerime?

Kar yağdığında, ayaz olmasını beklerdik. Kar yağışı sonunda ayaz olursa şayet, kar buz keser. İyi kayılır üzerinden. Sonra arkadaşım Bekir'le birlikte, tahtadan iskemlelerimizi alır, altlarına kalın muşambalar çakar, dağlara çıkardık.

En çok gittiğimiz yer Aşağıdağ dediğimiz altı göl olan dağdı. Dağın en tepesine çıkar, oradan kendimizi bırakırdık. Uçak gibi uçardık adeta. Açıkta bir taş kaya olmadığı için bir yere çarpmamız söz konusu değil. O kadar kar yağardı yani?

Üşenmeden, tekrar dağa tırmanırdık.

Eve dönme vakti geldiğinde, Bekir'in evine giderdik. Ayşe teyze ocak önünde, gölün kuru kamışlarını yakar, bir güzel üstümüzü kuruturduk. Sonra da, ateşte demlenmiş çayı yudumlardık.

Bekir'in rahmetli babası karda kaydığımız için kızmazdı. Tabi annesi de? Ama benim babam, üstümü ıslak görsün, şaplatırdı.

Uludağ kayak merkezleri bile alt etmiştir, bizim Aşağıdağ'ımızın yanında. Tesislerde bütün ikramları toplasınız Ayşe teyzenin bir bardak sıçak çayı etmez!

Ne günlerdi Allah'ım?

O dağlar bizimdi. 

Eşkıyaymış, teröristmiş, hikâye?

Şimdi duyuyorum ki, bizim dağlarda tekin değilmiş. Güzel ülkem bu günleri görecek miydi?

Ülkemin dağları nasıl böyle güvensiz hale gelir. Gecenin ikisinde üçünde, yazları özgürce gezerdik dağlarda?

Ay ışığında yürümek o kadar zevkli bir yolculuktur ki, anlatamam. Yıldızları seyrederek. Etrafta bir tane ışık olmadan?

Gölümüzde, çok ördek vardı. Karatavuk dediğimiz, eti tatlı mı tatlı bir kuş türü vardı.

Balıklar, ilkbaharda gölden akarsuyu takip ederek, tersine bir yolculuk yapar, bazen tarlamıza kadar yolunu şaşırıp gelebilirdi. Belki fakirdik ama huzurluyduk.

Güvendeydik.

Bırakın çocuklarınızı, eğlendiği kadar eğlensinler. Oyunlar oynasınlar. Nasıl olsa ileride çok ağlayacaklar. Bizler eski huzurlu günleri artık sadece rüyalarımızda göreceğiz.

Kürt'ün, Türk'le bir sorununun olmadığı, herkesin nasıl olsa Müslüman olduğu için kardeş olduğu gerçeği, eskilerde kalacak. Bir de dini eserlerde?

Bugün belli yaşın üzerinde ki insanlar, eski birlik beraberliği gördükleri için, onlarla birlikte, hiçbir sorun yok. Peki ya, terör doğduğundan bu yana doğanlar ve büyüyenler?

Nasıl bir arada yaşayacaklar.

"Ak" diye ülkeyi basan karabasan, Türkiye'nin en az elli yılını kararttı. Karlar içinde bir Türkiye bile bugün çok siyah görünüyor. Aslında bugün siyaset yazmayacaktım. Ama gel gör ki, "siyaset" diye bir ülke elden çıkarılıyorsa, bir vatan bölünüyorsa, istersen girme!..

Yaylalarında sular içtim, her çeşmesinden?

Türküler söyledim.

İlahiler okudum.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamı düşünürdüm. Köyümüze geldiğini hayal ederdim, o zamanlar. Yeni tanıma lütfüne ermiştim.

Bembeyaz taşları üzerinde secdeler ettim. Zikirler yaptım. Gözlerimi yumduğumda, o taşların üzerinde ki otları bile görüyorum hala?

Nasıl unuturum. 

Nasıl bırakırım vatanımı?

Karlar niye yağdınız, içimi yardınız!

Çocukluğumu, gençliğimi hatırlattınız. Ülkemin karanlık geleceğini, düşündürdünüz.

Gerçekten aksınız ama içim acıttınız!

Karlar niye yağdınız içimi yardınız!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön