Okurların Duygu Yüklü Satırları

Her kitap yazarı kadar okurunun da aynasıdır. Okurlarımdan gelen mesajları okudukça, kalemime yüklenen sorumluluğu daha derinden hissediyorum. İşte satır satır, gönülden gönüle akan o yorumlar:

📍 Antalya’dan bir kardeşim şöyle sesleniyor:
“Sevgili kardeşim, bu büyük emeğin için sana teşekkür ederim. 80’lerde, 90’larda, neler oldu neler yapıldı gerçekten unutmuştuk. Ancak büyük bir titizlikle, o yılları yazmanız, beni oldukça şaşırttı bilesiniz. Kendimi o yıllarda hissettim.”

📍 Konya’dan gelen bir mesajda ise şunlar yazıyor:
“Bu eser beni, Konya’da yaptığımız Mevlana programına götürdü. Ben hafızası güçlü bir insanım ancak gündemimizde düşen faaliyetlerimiz de var. Mesela Milli Basın Kurultayları’nı bu kadar ayrıntılı anlatman, beni çok heyecanlandırdı. Emeğine sağlık kardeşim, sen önüne bak, aldırma kimseye…”

📍 İstanbul’dan dikkatli bir okurum:
“Bu eser, insan olmayı ve de insan kalmayı anlatıyor. O kadar çok konuyu, bir arada birbirine karıştırmadan, bu kadar muntazam anlatmanız takdire şayan bir durum hocam, gerçekten minnettarım…”

📍 İzmir’den yükselen ses:
“Öyle sözler var ki kitapta, sadece o sözlerin internet ortamında ne kadar alıcısı olur. Yusuf Karaca sen kitaptan öte bir şey yazmışsın.”

📍 Erzincan’dan gelen içli satırlar:
“Bu kitabı elime aldıktan sonra, hemen her gün hocamı görüyorum rüyamda. Biz okurken hocamı görüyoruz acaba sen yazarken, neler gördün gerçekten bir gün dinlemek isterim. Hocamı yaşattın bize, okurken yalnız olmuyoruz bu çok doğru…”

📍 Zonguldak’tan Hakan kardeşimiz şöyle yazıyor:
“Eseri okumadan, eser hakkında en küçük bir fikri olmayanların, yazarı hakkında hakarete varan iftiralarda bulunmaları, onların basitliklerini gösterir. Önyargılarını bir kenara bıraksalar, bizleri ağlatan bu eserden utanacaklar. Hocam senin başın öne eğilmesin. Sen görevini yaptın. Sana dualar ediyoruz. En çok da annem ediyor. Ben okuyorum o gözyaşı döküyor…”

📍 Bursa’dan dertli bir ağabey:
“Hocam ben bu kitabı alıp da paylaştıktan sonra, çok mühim bir adam oldum. Herkes beni arar oldu. Ancak arayanlar sinirlerimi tavan yaptırdı. Neden aldın, nasıl alırsın, niye okursun, niye paylaşırsın? Kim ne derse desin, ben o üç mitingi yeniden yaşadım ve ağladım…
Eşim okuma yazma bilmez. ‘Bu kitabın üzerinde hocamın fotoğrafı var, ne kadar güzel bir kitap… İçinde kötü bir şey mi var ki seni rahatsız ediyorlar?’ dedi. Ben de ‘hayır, kitabın içi dışından da güzel, adeta hocamın kokusunu alıyorum satırlarda’ cevabını verdim. Ama arkadaşlarımın bu halleri beni üzdü…”

📍 Yine Bursa’dan, ama bu kez hapishaneden gelen bir aktarım:
“Hocam, Allah ceddine rahmet eylesin. Gardiyanlar kitabı bana verdiler, verirken de hocamın resmini gördüler, ‘bu adamın kıymetini bilemedik’ dediler. Elime alır almaz adeta hocamın kokusunu aldım ve ağlamaya başladım.
Koğuşa geçtim, okudukça sanki hocam anlatıyor sandım. Hem ağladım hem okudum. Elimde olsa tüm tutsaklara hocamı okutur, ruhi bir hürriyet tattırırdım. Bu kitabı okuyan eşkiya bile esfiya olur.”

📍 İstanbul’dan başka bir okurumuz ise kitabın tekniğine vurgu yapıyor:
“Ben çok kitap okudum ancak, bu kitabın tekniğine hayran kaldım. Bir mühendis titizliği ile bir hayatın ele alındığını gördüm. Kitabın kurgusu çok güçlü. Bir hayatı anlatmak için Türkiye’nin 70 yıllık özetini okumak, gerçekten çok farklı bir tarz. Kıskananların olması çok normal Yusuf Bey. İnan okurken ben de kıskandım. Hem Haydar Baş gibi bir insanı yazacaksınız ve hem de bunu sizden Haydar Baş isteyecek. Seni bütün kalbimle tebrik ederim.”

Ve ben bütün bu sesleri, gönlümün derinliklerinde taşıyorum. Çünkü biliyorum ki:
👉 Küçük insanlar kişileri, sıradan insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri konuşur.

Benim umudum da, bir gün yalnızca yazarı değil, kitabın kendisini konuşacağımız günlerin gelmesi…

Okurların Duygu Yüklü Satırları
Başa dön