Yukarıdaki resme iyi bakın lütfen. Baldırı çıplak bir çocuk, ince bir iple, koca bir öküzü çekiyor. Çocuk öküzün bir boynuzu kadar bile değil. Ama öküzü peşinde sürüklüyor. Öküz istese, ipten kopabilir, özgürlüğüne kavuşabilir. Ancak özgür olamayacağına inandırılmış. Kopmayan şey ip değil, inançtır. * * * Psikolojide "öğretilmiş çaresizlik" diye bir kavram var. Önce sizin inancınızı elinizden alırlar sonra, durumunuzu değiştirmeye gücünüz olmadığına ikna ederler. Oysa her şey, inançla başlar? Resme "öküz" diye bakıp, geçmemek lazım. Öküze uygulanan "öğretilmiş çaresizlik" psikolojisi, toplumlara uygulanabiliyor. Hele de ABD, bunu çok yapar. Koca bir toplum, bir baldırı çıplağa teslim edilip, öküz gibi çekilir! * * * Neden; Çünkü çaresiz olduğuna inandırılmış. Çaresizlik ona kader olarak benimsetilmiş. İnsanlar durumlarını değiştirme inançlarını kaybederlerse, her şeylerini kaybederler. Emperyalistler, sömürge ülkeleri üzerinde hep bir algı yönetimi oluştururlar. Sömürülenler kendilerini sömüren güçlerden kopma inançlarını, bu algı sayesinde tamamen kaybederler. Her an kendilerinin kontrol altında olduklarına inanırlar. Öyle ki, Allah'a o şekilde itikat beslemezler. Onlardan korktukları kadar Allah'tan korkmazlar. * * * Bizim ülkemizi düşünün bir. ABD'nin uydudan kol düğmelerimize kadar gördüğü inancını, nasıl benimsediklerini düşünün. Üstelikte "Müslüman" bir toplumuz güya. ABD, bazılarında, Allah yerine konmuş sanki. Özellikle soğuk savaş döneminde estirilen yalanlar, en meşhur olanları. Evliya menkıbeleri dinlemeye alışkın bir toplum, NATO'ya girdikten sonra, NATO yalanları dinlemeye alıştırıldı. NATO'yu evliya gibi görenler bile var. NATO nerde, biz orda! Sanki Allah'ın emri! Hâşâ? * * * "Bu ABD var ya ABD, ayağımızdaki terliğin numarasını bile bilir" yalanı, uydurulmuş NATO yalanlarından bazılarıydı. Bir tanesi "nah bilir" demezdi arkadaş. Hele bazı cahil sofu takımının ABD'yi bir sevişleri var, sormayın gitsin. "Sofu soğan yemez, yerse cücüğünü yer" demişler, ya işte aynen öyle. ABD'nin cücüğüne bile inanırlar. ABD cücüğü ile bile idare eder onları. Sen madenleri devletleştirmekten söz edersin, o pis pis güler. Gülmesine bakma, "öğretilmiş çaresizliğin" ifadesi vardır yüzünde. Niye güldüğünü sorsan "müsaade etmezler" diye, umutsuzluğunu dillendirir. "Kim etmez?" diye tekrar sorsan, cevap alamazsın, sıvışır gider. Geçtik durumları değiştirme inancını, durumları konuşma cesaretleri dahi yok olmuş. * * * İsrafil'in Suru lazım ki, ayaklı ölüler topluluğunu diriltesiniz. Önceki akşam metrobüste iki kişi kendi aralarında konuşuyorlar. Seçimden sonra gelecek vergi yağmurundan dert yanıyorlar. Biri " Türkiye'nin vergiden başka bir geliri kalmadığından" dert yandı. Diğeri ise "2023'e az kaldı, kaynaklar bize kalacak" dedi. "Kaynaklar şimdi niye senin değil?" dedim, yüzüme bakıyor, trene bakar gibi. * * * Somut bir örnek verdim: Madem kaynaklar yabancıların onlara dokunamayız. Öyle ise iktidar Koza grubuna vermek için neden, 20023'ü beklememiş. Koza grubu Türk şirketi? Ve şimdi, o ruhsatların bazılarını iptal etti. "Paralel" diye, demek verilebiliyor ve istenildiğinde iptal edilebiliyormuş dediğimde, "ben ineceğim" deyip uzaklaştı. Dikkat ettim inmedi, kaçtı. Küresel güçlerin gücünü, bizi sömürerek aldıklarını bilmemiz gerekir. O zaman onların, baldırı çıplak birer öküz çekicileri olduklarını anlarız. * * * Gözlerimizi açalım. Gözlerde bandajları sökelim. Siyaseti son nefes için yaptığını söyleyen ve kendini Türk milletinin bağımsızlığına, kaynaklarına adayan Prof. Dr. Haydar Baş'a kulak verelim. Ve hakkımızı sahip çıkalım. Hakka sahip çıkma, ülke kaynaklarını ağzına almayanlara oy vermekle olmaz. Sayın Baş "ABD hiçbir halt değil" derken hamaset yapmıyor, bir hakikati dile getiriyor. Uydurulmuş "Lozan" yalanlarıyla, ülke kaynakları iç ediliyor. Ülkenin işini bitirmeye besmele çekiyorlar. Ülkenin sahip olduklarını bilsek, ABD'nin baldırı çıplaklarıyla öküz gibi çekildiğimizi anlarız.
Öküz gibi çekilmek!