Hamdolsun ordumuz artık profesyonel. Komutanları içeride, emekli olanları ise Silivri’de emekliliğin tadını çıkarıyorlar!
Çoluk çocuk ile birlikte, evlerinde günlerini gün etmek varken, “kör talih” başlarına konmuş, hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
Yetmişine varmış ak saçlı komutanlar hastanelerde ya ameliyat oluyor, ya da “son nefeslerini evlerinde versinler” diyerek alelacele gece talimatlarıyla tahliye ediliyorlar. Bunlar şanslı olanlar, bir de gidip tabutla dönenler var.
Bir yandan “komutanlar içeride elimizden bir şey gelmiyor” numaraları çekilirken, öbür yandan gece talimatıyla ameliyat masasından on sekiz yıl hüküm giyen Ergun Paşa tahliye ediliyor.
Haksız yere yattığı düşünülen ameliyatlı paşanın çıkmasına mı sevinelim, talimatla katledilen hukuka mı üzülelim? Bu insanların aileleri ve evlatları neler yaşıyor? Onları bu hallere sokan namertlerin umurunda mı acaba?
Ergun Saygun Paşa’nın evladı, ameliyat masasında olan babası için hastane önünde ve babasının tespihi elinde olduğu halde dua ediyor. Bir duada müzakere masasında olan ülkemize etse keşke, paşamızın evladı… Çünkü “mazlum ile Allah arasında perde yoktur.”
Babasının bekçiliğini yaptığı ülkemiz bu sayede belki kurtulur… Dua ile müzakere masası devrilir mi? Belki… Bir ümit.
“Ak” adaletin pençesinde kara günler yaşayan askerlerimiz Habeş ordusunu bile aratacak, bir ezilmişliğin içerisinde…
İktidarın, epey zamandır profesyonel ordudan kastettikleri buymuş meğer. Orduyu demokrat yapmaya çalışmış ve askerleri siyasilere bağlamışlardı. Askerlerin siyasilere bağlanıp bağlanmadıklarını bilemeyiz ama hapishane ve hastane ranzalarına bağlandıkları ortada…
Ordunun eli kolu bağlanınca “profesyonel”, eğer bir de komutanları ranzalara bağlanmışlarsa bu durum da “Ultra profesyonel ordu” oluyormuş!
Ultra profesyonel ordunun özellikleri bu kadar değil elbet…
Komutansız birlikler ve donanmalar, pilotsuz hava kuvvetleri, başına çuval geçirilmiş askerler hepsi ultra profesyonel ordunun özellikleridir.
Dünyanın en büyük orduları arasında bulunan Türk ordusunun bu hallere geleceğine kim inanırdı? Sadece Ordu mu? Elbette hayır. Ekonomik ve siyasi tüm sonuçlar… Sıfır sorundan, sıfır dost kalışımıza kadar her şey…
Bunu nasıl becerebildin?
Üniversitede matematik bölüm başkanımız Salih hoca yıllar önce yaşanmış bir hikâye anlatmıştı. Yaşıyorsa hürmetlerimi arz ediyorum…
Bir Anadolu köylüsü Almanya’ya gittiği ilk gün, bir ev tutar. Evin sahibi gerekli işlemler için dışarı çıktığında, bizimki evin tuvaletini aramış… Nereye bakmışsa bulamamış, tuvalet yok!… (Alafranga’nın kapağı kapalı olduğu için tuvalet yok sanıyor.)
Bakmış olacak gibi değil, altına yapacak hali yok ya… Banyoya gitmiş ve çorabını çıkarıp içine yapmış. “Ev sahibi dönmeden nasıl bir çare bulayım” diye düşünmüş. Aksilik bu ya…
Pencereden dışarı bakmış, Alman geliyor. Alman binaya girdiği sırada, bizimki çorabı elinde sallayarak oda içinden dışarı uzak bir yere, pencereden fırlatmayı düşünmüş ve hemen uygulamaya koyulmuş.
Koluyla salladığı çorabı pencereden dışarı fırlatmak yerine kazayla odanın tavanına çarpıyor. İçindekiler tavana yapışırken, çorap yere düşüyor. Yerde çorabı alıp hemen yok ediyor. Ama tavan berbat… Ev sahibi içeri girdiğinde pis kokuyu göz ucuyla araştırırken, gözleri tavana ilişiyor.
Hayretler içerisinde tavana bakıyor ve çok şaşırıyor. Bizimki şaşkın vaziyette utanıp, sıkılıyor. “Temizlerim lütfen düşünme…” dediyse de ev sahibi şaşkınlık içerisinde, bizimkini duymuyor bile…
Biraz düşündükten sonra, ev sahibi şöyle diyor “Ben temizletirim sorun değil… Senden bir aylık kira da almıyorum ama buna karşılık sen, yere değil de tavana nasıl s…tığını bana lütfen anlat! Bunu nasıl becerebildin?”
Şimdi aynı soruyu AKP’ye soralım.