Aldığım haberlere göre, iktidar para basmaya başlamış.
Peki,darphane hangi parayı basıyor sizce!
“Türk lirasını tabi ki, ABD parasını değil ya!” diyeceksiniz. İşte tam da böyle ne yazık ki… Türkiye’de yıllardır para basılıyor ama sorun şu ki, Türk lirası basılmıyor.
Milli Para’nın kitabını yazmış Prof.Dr. Haydar Baş, ne demişti, yıllar önce: “Türkiye’nin kendine ait milli parası yoktur. Piyasada dolaşan para, doların tercümesi olan paradır.”
İşte demek istediğimiz bu.
Türkiye, yıllardır dışarıdan aldığı krediler karşılığında ihtiyacı olan parayı basıyor. “Türkiye para basmalı” derken, Sayın Baş, Türkiye’nin yıllık gelirinin karşılığı olan parayı basmaktan söz ediyor. Türkiye ne üretiyor da, karşılığında para bassın!
Herkes cebindeki paraya baksın lütfen.
Ne yazıyor?
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası mı yazıyor, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası mı yazıyor? Gördünüz, “i” yok olmuş.
Yani Türkiye’nin Merkez Bankası dahi , Türkiye Cumhuriyeti’nin değil. Basacağı paranın kendine ait olduğunu sanmak saflık olmaz mı!
AKP iktidarı ne yazık ki, Merkez Bankası’nı bağımsız yaptı.
Ülkeyi bağımlı yapmanın yolu, o ülkenin merkez bankasını, “bağımsız” yapmaktan geçiyor. 2001 yapay krizinden sonra ABD, bir Derviş göndermişti hatırlayın. O Derviş’in üflediği her şey, AKP iktidarınca koruma altına alındı.
Hatta diyebilriz ki, AKP, Derviş kanunlarını sağlamlaştırmak için geldi. Derviş’in attığı ekonomik temeller AKP’nin ekonomi politikasını oluşturuyor. Demek ki ABD için partinin önemi yok.
Bu Derviş’in CHP’li olması, bir şeyi değiştirmiyor. Hatta Erdoğan, “Derviş en iyi AKP’ye yakışır” demişti, vallahi doğru söylemişti.
Neyse, konumuz bu değil.
Yani 2001 krizinden sonra “bağımsız” olma temelleri atılan Merkez Bankası, AKP iktidarıyla, tam “bağımsız” olmuştu. Türkiye, tam bağımsız olmalı iken, merkez bankası “tam bağımsız” olmuştu. Ve hatırlayın lütfen, Merkez Bankası yöneticileriyle Sayın Erdoğan, her seferinde kavga etti.
Sebebi şu, Merkez Bankası Türkiye’nin değil.
Yani başındaki adamı Erdoğan’ın atamasına bakmayın. Oraya oturan bağımsız hareket etmek zorunda. Edince de, Erdoğan ile kavga ediyor. Erdoğan’ın söz geçiremediği tek kurumdur, Merkez Bankası, işte bu yüzden. Türkiye’ye ait olmadığı için!…
Türkiye’nin kendi milli parasını basmadan önce Merkez Bankası’nı millileştirmesi gerekiyor. Türkiye’den bağımsız merkez baknası, tabi ki kredi kuruluşlarına bağlı. Vatandaş bu ihaneti anlamış olsa, “eyvah” diye saçlarını yolar.
Şu kadarını söyleyelim “bağımsız” yapılan Merkez Bankası, o ülkenin emek ve üretimini, kredi satan küresel tefecilere, peşkeş çekmiştir. Yani, parayı sıfır maliyetle basıp, işçiye, çiftçiye, memura velhasıl vatandaşa vermek yerine, alınan kredi karşılığı para basıp, “maliyetli para” olarak insanlara vermiştir.
Hem insanlar soyuluyor, hem devlet soyuluyor. Bir ülkenin merkez bankası, o devletin ve milletin değil de “bağımsız” ise o ülkenin parası kendine ait değil demektir. Bağımsızlık kulağa hoş gelir ama ülke bağımsız olmalı, Merkez Bankası değil.
Türkiye’nin kendine ait bankası bile yok. Eğer Merkez Bankası senin değilse sana ait olan bankalar dahi, tefecilere ait. Bankanın binası senindir, bir de içindeki “ırgatlar” senin.
Mesela Halkbank devletin değil mi? Ama değil işte, Merkez Bankası senin değilken, nasıl o bankarın sana ait olduğunu sanırsın.
Türkiye neden işgal edilmiyor çünkü Türkiye’de ele geçmeyen hiç bir şey yok. 82 milyon küresel beylere çalışan ırgat, neden işgal edilsin. Para ile işgal, asker ile işgalden daha kolay ve daha sonuç alıcı…
Kıymetli dostlar, söz sözü açıyor, köşe bize yetmiyor. Öyle dertler büyük ki… Para dedik, paradan devam edelim. Gelelim işin bir başka boyutuna;
Para bastınız, nereye vereceksiniz!
Burası çok önemli, bakın.
ABD, finansal kriz olduğunda Haydar Hoca demişti ki “ABD para basıp, bankalara verirse krizi aşamaz”. Ve öyle oldu ABD, paraları bastı ve bankalara verdi. İşte ABD, bundan ders çıkardı, şimdi tam da Haydar Hoca’nın dediğini yaptı.
Hem de “vatandaşa bin dolar çocuklara 500 dolar” Baş Hoca’nın seçim broşürlerinde yazan “bin lira vatandaşlık maaşı, 500 lira çocuk maaşı” ile tıpatıp aynı. Demek istediğimiz şu: Doktor nası bir tedavi önerdi ise Türkiye ona uymak zorunda.
İlacın tatbik şeklini kafanıza göre yaparsanız, istenen sonuç olmaz. Haydar Hoca, para basıp, bizzat tüketici cebine koyulmalı diyor. Çünkü tüketmeli ki, üretimi tetiklesin. Ve Baş Hoca bunu bir sefer değil, her ay verecekti.
Ne “korona” için ne de, başka bir şey… O zaman, korona da yoktu. O bir sistemden söz ediyor. Çalıp söylerseniz veya çalıp para basarsanız, enflasyon olur. Yani verilecek bu para mevcut sistemde verilirse, biraz rahatlama olur fakat asla çözüm olmaz.
Vücut, kendi kanını ister. Kan, vücudun kendi kan grubundan olmalı. Yıllarca damalarda dolaşan kan, yabancı kan oldu.
Bu kadar kanı bozukluk, niçin sanıyoruz!
Ekonominin kanı bozuk!
Faiz, borsa, döviz virüsleri, ülkeyi bitirdi.
Uyarıyorum: Mevcut şartlardan para basıp, bunu da bankalara dağıtırsanız, felaket olur.
İsa dua eder ölü diriltir ama sahte taklitçi aynı duayı okur, diriyi bile öldürür. Hikayeyi biliyorsunuz.
Ölü ekonomiyi diriltecek İsa, Baş’tan belli!
Çalıntı dualarla bereket kapısı açılmaz!