Saldırılar Merhum Baş’a değil devletedir!

Bağımsız Türkiye olarak acımızı yaşarken, ölüye dahi saygıları olmayan bazı alçak mahfiller, birilerinin teitikçiliğini yapmaya devam ediyorlar. Bir taraftan Atatürk’e saldırıyorlar, diğer taraftan liderimiz, merhum Haydar Baş’a…

Bu saldırılar, bizi ne şaşırtıyor ne de korkutuyor. Şaşırtmıyor çünkü hizmet ettikleri arkalarındaki efendileri tanıyoruz. Korkutmuyor çünkü “ölümden korksak dünyaya gelmezdik” diyen bir liderin takipçileriyiz.

Saldırılar, birliğimizi pekiştiriyor, saflarımızı sıklaştırıyor. 

Haydar Baş gitti diye kimse sevinmesin. 

Haydar Baş gitti Hüseyin Baş geldi!

Bağımsız Türkiye mücadelesi devam ediyor. Baş Hoca, “Tezlerim ama benli ama bensiz, mutlaka iktidar olacak” demişti. Hem de 2003 seçimleri sonunda, bir seçim değerlendirmesi yaptığımızda, böyle ifade buyurmuştu.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın diploması, öldükten sonra bile gündem ediliyorsa, belli ki belli çevrelere acayip koymuş. O, hayatta iken bunu soranlara açtığı davalarda tazminat kazanmıştı. 14 yıl öğretim görevlisi olmuş, Bakü Devlet Üniversitesi de bunun cevabını vermişti,  hukukta…

Halen bu kafada olanlar varsa, peşlerinde oldukları liderlerine bir lise diploması bulsunlar önce. Değmez bunlarla meşgul olmaya…

Saldıranların ortak özellikleri, Atatürk düşmanları/karşıtları olmaları.  Bazıları da din karşıtı tipler, FETÖ’cü hesapların hedeflerine hizmet ediyorlar ne yazık ki. 

Atatürk karşısına dini, din karşısına Atatürk’ü oturtan tarafların ortak hedeflerinin Baş Hoca olmaları da, ayrı bir konu ve bu da bizi şaşırtmıyor.

Bu İngiliz oyununun, iki tarafınına deşifre etti Haydar Hoca. İki tarafında tezlerini çürüttü. Cami Anıtkabir karşısına veya Anıtkabir cami karşısına konulamıyor. artık Cami ile Anıtkabir arasına, yıkılmaz bir köprü kurup gitti, Haydar Hoca…

“Anıtkabire abdestli gidin” sözü, bütün  ezberleri bozdu. Artık dizilerde anamaz kılan Atatürk’ün olması “hafız Atatürk”ten söz edilmesi, kim ne derse desin, Hoş Geldin Atatürk devriminin sonuçlarıdır.

Haydar Baş’ın “Dindar Atatürk” devrimi, İngiltere’nin “dinsiz Atatürk!” projesini yıkmıştır. 100 yıllık İngiliz projesi çökmüştür. Tabi ki Haydar Baş’ın ölüsüne bile saldırırlar. Yalnız ölen bedenlerdir, tezler ölmez.

Gelelim, işin bir başka boyutuna;

Bazı sarıklı cübbeli tiplerin “Ebubekir ve Ömer” üzerinden Sayın Baş’a iftira atmalarına: Alevi-Sünni çekişmesini sonlandırmak için, Baş Hoca’nın Ehl-i Beyt’i “tevhidin merkezi” ilan etmesi, Emevi anlayışlı çevreleri rahatsız etti.

Kadın satıcılığından hapse giren, hapisten Gülen’e methiyeler dizen, hapiste iken darbeci Adil Öksüz tarafından hapishanede ziyaret edilen, sonra hapisten “diyalogcu”  olma sözü vererek çıkan herif, eline sazı aldı.

Hem de, Pensilvanya’daki “üstadından” sonra, Baş Hoca aleyhinde beyanat vermesi, bizce hiçte şaşırtıcı değil. 

Ebubekir Ömer aleyhinde Baş Hoca’nın bir tek sözü olmadığı gibi “ben peygamber alilesi arasına girmem” ifadesi vardır. Yazdığı kitaplarda Ebubekir ve Ömer’e yer verdiği, hakikat olarak ortada. Bunların derdi Ebubekir Ömer değil, bozulan emperyalist hesap, AlevSünni çatışması… 

Ebubekir-Ömer ne şansız adamlar ki,  sözde savunucuları bir kadın satıcısı!..

Emin olun, Ebubekir -Ömer halife olalı, böyle zulüm görmediler!

Baş Hoca yaşasaydı, Ebubekir Ömer’i de yazacaktı, bu “satıcı”nın elinde kurtaracaktı. Onları kurtarmakta, bizlere düştü, söz!..

Esas mesele olayın Halidi boyutu;

Türkiye’de Haydar Baş’ı anlamak için üniversite kurulmalı. Çünkü O, 73 yıllık hayatına öyle tezler sığdırdı ki, Türk ve Müslüman alemi için kurulmuş bütün tuzakları bozdu. 

2. Mahmut döneminden Osmanlı sarayına bir virüs gibi sokulan Nakşi Halidi ekolü, devleti yıktı.

Cumhuriyet kuruldu ama bu “virüs”, kendini gizlemeyi başardı. Kubilay olayı ve Şeyh Sait isyanı gibi isyanlarla kendini belli ettirdiyse de, “virüsün” yok edecek aşı geliştirilmedi/geliştirilemedi. 

Bu “virüs” sayesinde, cumhuriyet İslam karşısına, İslam cumhuriyet karşısına oturtuldu. İnancı ile devleti arasında gidip gelen halka,  Haydar Hoca ulaştı. Atatürk ile Müslüman arasına örülen duvarı bir vuruşta dağıttı.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuranlar Müslümanalardır” diye haykırdı.

Türkiye’nin, Osmanlı’dan beri  içine sokulduğu Halidi çuvalı yırttı attı Haydar Hoca. Nursi “ben Halidiyim” der. Ve hatta “Halidi’nin sarığı bende” demiştir. Yani, Atatürk düşmanlığı, Türk’e/devlete olan düşmanlık nedeniyledir.

Osmanlı varken de, bu düşmanlık vardı. 

İstanbul’daki Osmanlı’ya karşı Barzani isyanı da, Halidi kökenlidir. Cumhuriyet dönemi de dahil bütün isyanlar, Nakşi-Halidi isyanlarıdır.  “Zebaniler sizi yakaladığında, Halidiyim deyin bırakırlar” diyordu ya, “yanmaz kefenci”, işte aynı Halidi’dir. Mevlana Halidi Bağdadi…

“Açılım” sürecinde Türkiye Gazetesi yazarı Rahim Er, Halidi’yi “Barşın Lideri” olarak tanıtmış, “Halidi’de birleştik” demişti. Aynı Türkiye Gazetesi’nin başka bir yazarı, geçen hafta Atatürk’e “ajan” yakıştırması yaptı.

Kısacası Büyük İsrail  amaçlı kurulmuş Halidi tuzak, Türkiye’de “tarikat-cemaat-siyaset” olarak devam etmekte. İşte bunlara karşı tek duruş; Haydar Baş duruşuydu. 

İslam’ı, en duru kaynaktan Ehl-i Beyt pınarından alıp bize sunan adamı anlamak, iman ile birlikte biraz seviye ister.

Dünyanın büyük devrimcileri, bir konuda devrimler yaparlarken, onun ekonomik, siyasi ve dini alanda devrimleri, ölümünden sonra da hedef olacaktır. 

Çünkü o dinde merkezi “Ehl-i Beyt” olarak ele almış, siyasette merkezi Atatürk olarak ilan etmiş, ekonomide olayı “milli para”  ve “kaynaklar” temeline oturtmuş, büyük bir  hakikat ve strateji insanıdır. 

O sadece yanlışları hedef almış üstün ahlaklı bir insandı.Ona düşman olanlar ya dine karşılar, ya Atatürk’e veya devlete… Yahut bunların hepsine… O, öyle bir kadro yetiştirdi ki, her biri birer Haydar Baş. 

Yeni Genel Başkanımız Sayın Hüseyin Baş ile  Bağımsız Türkiye mücadelesi, kaldığı yerden devam edecektir. Türkiye’yi tam bağımsız bir ülke yapmayı, Atatürk ve Cumhuriyete bağlı, gerçek dindarlık anlayışı içinde,  İslam’ı, devlet ile çatışma alanından çekip, olması gereken mecraya oturtmayı amaçlıyor. 

“Mezhepçi”, “tarikatçı” veya “dinci” devlet olmaz. Bizleri bekleyen, koskoca Türk dünyasıyla bir ve beraber olmaya bize giydirilen “Sünni” elbise engel. 

Liderimiz Haydar Baş, hem devlete hemde millete, büyük “bağımsız” bir cadde açtı. Bu caddede yürürsek eğer, yolumuz Atatürk’le ve Hacıbektaş ile kesişir.  Devlet ve millet fabrika ayarlarına döner.

Aksi halde “ayarsız” kalmaya devam ederiz. Kardeş kavgalarıyla bizler birbirimizi yerken, küresel güçler kaynakalrımızı yer. Haydar Baş’ın aziz hatırasını korumak, devleti ve milleti korumaktır.

Saldırılar Merhum Baş’a değil devletedir!

Saldırılar Merhum Baş’a değil devletedir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön