Ülkemizde öküz çok!

Bir iki gündür, Doğu'dan Karadeniz'e ülkemi dolaşma fırsatı buldum. Tatil değil ama dolaştım. Otobüsle yaptığım yolculukta, ülkemin güzel dağlarını, çaylarını, yeşilliklerini gördüm. Allah bize ne güzel bir vatan vermiş diye düşündüm."Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda" diye Akif, boşuna söylememiş. Ama gel gör ki, bu cennette yaşayan insanlar, kendi elleriyle cenneti cehenneme çevirebiliyorlar. Akletmiyor, düşünmüyoruz.Elbette herkes için aynı şeyi söyleyemeyiz. Ancak insanların çoğunun cahil olduğu, akletmediği, düşünmediği, zanlarla yaşadığı, bize, yüce kitabımız Kur'an tarafından beyan buyruluyor. İnsanın düşünemediğini bir düşünene, akledemediğini bir akledene sorması gerekmez mi?İşte burada da, enesi devreye giriyor. İnadı, tavan yapıyor. Cennet yerine, cehennemi daha Dünyada iken yaşamaya başlıyor. Fakirin zenginlik istemesi doğal ama bunun için bankayı tercih etmesi, intihar. Faizli parayı "nimet" diye tutması batıştır ve çöküştür.Bir düşünün şu ülkede ne olmaz. Ne yetişmez. Hayvancılık mı olmaz. Tarım mı olmaz. Sanayi mi olmaz. Karadeniz dağları, akarsuları, neyi yetiştirmez. Fındık yetişir, borsası yabancı ülkede. Malatya mesela, kaysı yetişir ama borsası dışarıda.Bu hangi akıl?Hangi mantık?"Bankaların işleri iyi, artık bankalar batmıyor" diye sevinen, övünen yöneticiler, seçimlerde tulum çıkarır. "Milleti batırmış, bankalar niye batsın" diye seçmen düşünmez, akletmezse, kim ne yapabilir!Savaşların askerler yerine, ekonomi ve bankalar üzerinden yürüdüğünü, eğer idareci görmüyorsa, akleden ve düşünen azınlığın elinden ne gelir. Hollanda Konya'dan bile küçük, bize inek satıyor. Neden çünkü ülkemizde öküz çok!İngiltere ve Fransa gibi ülkeler halen tarım ülkesi olma özelliklerini koruyorlar. Amerika'sı, Almanya'sı hepsi aynı. Tarım ve hayvancılığı asla bırakmadılar. Bizim ülkemizde fındık sökmeye devlet para verdi. Tarımı bitirdiği için, tarım bakanımıza Fransa ödül verdi."Tarım Şövalye Nişanı'nı 129 yıl sonra Türkiye aldı" diye bizimkiler övündü. Bakanın adı Eker ama politikası ekmemek üzerineydi. Cumhurbaşkanı iftar verdi din adamlarına, masadaki güller Hollanda'dan geldi. Saray'ın bahçesindeki, tüm bitkilerin tohumu İsrail'den? Lalenin anavatanı Türkiye, fakat lale soğanını İsrail'den ithal ediyoruz. Gülün vatanı Isparta, gül Hollanda'dan. Mermer ülkesiyiz ama Saray'ın mermerleri Hindistan'dan? Hangi birini söyleyelim. "Kel kafaya şimşir tarak" demişler.Kapitalist ekonominin "borsa-faiz-döviz" üçlü soygun düzeninde; dağların ineksiz, keçisiz, koyunsuz kalır. Tarlaların buğdaysız, arpasız, darısız ve yulafsız kalır. Pancarsız ve tütünsüz kalır. Kalsın diye kotalar gelmedi mi? Şeker ve tütün yasaları çıkmadı mı? Halen yürürlükte değil mi? Yeni gelen hükümet, bu yasaların yanına yaklaşabilir mi?Kumar masasında ülke kalkındırılacağına inandırılmış, çapsız siyasiler işbaşında olduğu sürece dağlarımızda koyun, keçi yerine terörist dolaşır. Dolaşmıyor mu?Oysa tarıma destek veren,  vatandaşın cebine para koyarak banka tasallutundan kurtarmayı hedefleyen, madenleri devletleştirerek milletin hizmetine sunmayı olmazsa olmaz gören,  Baş projelere ihtiyacımız gözlerimizden kaçırıldı.Takım tutar gibi herkes, kendi parti ve pırtısına yapışırsa, sonuç bugünkü yaşadıklarımız olur. Yolculuk boyunca bunları düşündüm. Aç olan insanımızın, iş ve aş isteklerinin nasıl dönüştürülerek, bölünmeye ve parçalanmaya malzeme yapıldığını fikrettim.Sonra kollarını açarak millete, "bu cadde çıkmaz sokak" diye haykıran Ali sesli, Ehl-i Beyt nefesli Baştürk'ümü düşündüm. Bir insan daha ne yapsın ki dedim? Sırf insanımız kurtulsun diye yazan, konuşan, harcayan, dökülen, saçılan her şeyini feda eden hocamızın, üstadımızın ney gibi inleyişlerini düşünüp durdum. Bu millet onun hakkıyla ödeşemez. Onun kalp kırıklığı, iflah olmamamız için yeter de artar bile. İftar için dinlenme tesislerinde konakladığımızda, insanların yemek tepsilerine göz ucuyla baktım. Akşama kadar aç kaldığı halde, tepsi de sadece çorba almış olanları gördüm. Gençleri, kızları gördüm. İçim parçalandı.En fazla alan da, iki çeşit almış. Yemek, pilav, su?Oysa Haydar Baş'ı seçmiş olsalardı. Şuan o tepsilere yemekler sığmayacaktı. Kızımız bin 500 lira, oğlumuz bin lira, babası asgari 5 bin lira alacaktı. Dağlar, ovalar, şenlenecekti. Herkes iş sahibi olacaktı. Bunlar vaat değildi. Bir projenin, bir aklın, bir modelin helal sonuçlarıydı.Ama bir laf var: Kendim ettim, kendim buldum!

Ülkemizde öküz çok!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön