Ülkeye, yağmur yerine adeta bela yağıyor. Allah devletimizi, milletimizi beterinden korusun. Bazı iktidar müntesiplerinin “belaları def etme duasına çıkmaktan” söz ettiklerini duydum.
Depremden(!), insanlarımız öldü. 20 yılda toplanan deprem paralarıyla, eğer çürük binalar yıkılıp yenileri yapılsaydı, belki de o insanlar hayatta olacaklardı şimdi.
Öldüren deprem mi, yoksa ihmal mi?
Japonya’da deprem oluyor, ölen yok, hem de en az 8 şiddetinde… Olaya dikkat çekmek için, deprem uzmanı Ahmet Ercan, “depremde ölenler, şehid olmaz” dedi. İhmalden ölen, şehit olmaz, demeye getirdi.
Deprem doğal afettir ama çürük bina doğal değil!
Çığda ölen insanlarımız, çok büyük bir kayıp. İki kişiyi kurtarmak için oraya sevk edilen asker ve görevliler, ikinci bir çığ altında kaldılar. Devam etselerdi arama ve kurtarmaya, belki üçüncü çığ altında kalacaklardı.
Peki, bir telefonla askerleri, görevlileri oraya sevk etmek yerine, işi ehline verip, ikinci çığ suni yolla gerçekleştirilseydi, 40’ın üzerinde insan şimdi hayatta olmaz mıydı?
Suriye konusuna girmek bile istemiyorum. “Orada ne işimiz var!” diyenler “vatan haini” ilan ediliyorlar. O yüzden sormuyoruz!
İktidar açıklasın!
Suriye’de ne yapıyoruz!
Suriye'ye evlatlarını gönderenler şunu soruyor: Suriye’de biz, ne taraftayız?
Tarafımız ABD mi, Rusya mı!
Ha, ikisi de değil, Türkiye tarafında isek İdlip, Türkiye’nin mi, Suriye’nin mi? Esad Türkiye’ye ait olan toprağı mı ele geçiriyor, yoksa kendi toprağını mı? Kendi toprağını ele geçiriyorsa, biz neden rahatsız oluyoruz?
TBMM, bunu araştırabilir mi?
Hayır.
AKP ve MHP oyları ile araştırma reddedilir.
Geçtik araştırmayı, böyle bir soru sormak dahi, “suç” sayılıyor .
FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda da, bırakın araştırmayı, konuşma izni dahi yok. İlker Başbuğ üzerinden yapılan kavgaya bakın. Sayın Başbuğ, “siyasi ayak AKP’dir” demeye getirdi, kıyamet koptu.
Araştırmaktan ne var, neden korkuyoruz!
AK’lanmaktan neden hoşlanmaz, AK Partisi…
Ak mı kara mı belli olsun canım!
Başbuğ Paşa, 6 yılını FETÖ kumpası sonucunda, hapiste geçirmiş bir adam. Kumpasın bedelini ödemiş insan, neden korksun ki!.. Kozmik Oda konusunda, kendisi de masum değil. Çünkü Başbuğ’un izniyle devletin mahremini girildi. Kendisi karşı çıktı ama zamanın Başbakan’ı emredince, emre uydu.
Hukuki durumu ben bilmem ama vicdani durumu söylüyorum. Fakat kesinlikle Kozmik Oda’nın hesabı; rütbesi ve konumu ne olursa olsun, ilgili herkese sorulacak bir gün. Şuan da çıkan kavga da bence, bununla alakalı…
Hesap verme sürecine, girilmiştir.
Hem iktidar için, hem de millet için ilahi adalet dönemi de devreye girmiştir. Bu iktidarın onca ihmal ve yanlışlarına, “durmak yok, yola devam!” komutu veren halkımız, bedelini ağır ödeyecek.
Ödemeye başladı bile…
Gönül ister ki, bu olmasın ama yaşanacak kader de yaşanır. Bu, ne yazık ki, toplu ölümler şeklinde, kıtlık ve savaş türünden zuhur edeceği gibi olur olmaz kazalarla da kendini gösterir.
Devlette liyakat kalmadığı zaman, devlet, denetleme özelliğinden kopartıldığı zaman, devlet devlet olmaktan çıkartıldığı zaman, ihmaller zinciri, hepimizin canını bir bir alır. Ateş, bütün ocaklara düşer.
Vatan uğrunda ölen Müslüman, şehittir. Asker, polis veya sivil olmak, bir şeyi değiştirmez. Ülkenize düşman kast etmişse, savaşmak farzdır. 18 adamız için savaşmak, önceliğimiz değil mi?
Esad yönetimi, Yunanistan’ı yönetmiyor. Adalarımızı da, Suriye işgal etmedi. Kafamızı Suriye’ye sokup, Yunanistan’ı görmemiz mi engelleniyor!
Suriye’nin toprak bütünlüğüne imza atmış Türkiye’nin, topraklarını terörden temizlemeye çalışan Şam yönetimine, yardım etmesi gerekmez mi?
Eskiden, PYD/YPG mi vardı!
Askeri tehlikeye atmadan, Şam’ın topraklarını kurtarmasına yardım etmek daha doğru değil mi? Biz Suriye’de ne yapıyoruz, bunu bu halk biliyor mu!
Bunu, konuşup tartışabiliyor muyuz?
Asla.
İdlip’e sıkışmış teröristler, Türkiye’nin içine doğru, mesela Hatay’a doğru süpürülürse, Türkiye ne yapacak?
Bunun önlemini almaz isek öldürüldüğümüzde, şehit olur muyuz!
Depreme, kaza ve kadere inanıyoruz, peki, ihmale ne diyeceksiniz!
Sık sık “Hz. Ömer” referansı yapan bu iktidara, bir “Ömer” hatırlatması da biz yapalım. Ebubekir halifelik koltuğuna oturduğunda, “ben yanlış yaparsam, beni uyarın” der. Ömer ayağa kalkar, “sen merak etme Ey Ebubekir, seni kılıçlarımızla düzeltiriz” der.
Bu iktidarın yanlışını, bir oyla düzeltme gereği duymayan bu halk, ağır bedeller ödemeye devam edecek. Doğal afetler ve açlık sadece tahmin edilen…