Atatürk’le ‘Hu’ dedik!

Böyle bir 30 Ağustos, yaşamadım:

Dini bayram tadında geçen, bir milli bayram geçirdik. Nede olsa, “Milli bütünlük dini bütünlük, dini bütünlük milli bütünlük” anlayışının Baş mimarıyla, birlikteydik. 30 Ağustos Cuma günü, Akçaabat’ta, önce üstadımızla Cuma’yı kıldık.

Sonra, biz misafirler için tutulmuş araçlara binip, proğramın icra edileceği salona geçtik. Salonda, sevgi dolu gönüller arasına katıldık. Nerede baksan, bir 50 yılını vererek, yetiştirdiği yüz binlerden, sadece bir kısmını, bir zafer bayramında daha, Trabzon’da toplamıştı üstadımız.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, bize öğrettikleri karşısında ücret istemiş olsa, bunu ödememize servetlerimiz yetmez. “Bir harf öğretene, kırk yol köle olurum” Ali terbiye anlayışına göre ise ömür boyu köle olsak, yine ödeyemeyiz.

Ya peygamberimiz, Müslümanlara öğrettikleri karşısında ücret isteseydi, ne olacaktı halimiz. Bu yüzden, “Peygamberliğime karşılık sizlerden istediğim, Ehl-i Beyti’mi sevmenizdir” ayeti, imdadımıza yetşiyor.

Müslümanlarda, haikaten pek sevdiler!

Ehl-i Beyt’ini kestiler!

Neyse, konuyu dağıtmayayım!

Baş Hoca, öğrettiklerine karşılık, bir bedel istemedi. Her seferinde, “benim vazifem bu” dedi.  Ama bizlerden, Atatürk’ü sevmemizi istedi. Ustalar çıraklarından, hocalar talebelerinden, bir şey isteyebilir.

Baş Hoca’nın, az bir 30 yılına, ben şahidim. 40 ve 50 yılına şahit olan, ağabeylerimiz var. Bu insan, benim gördüğüm, 33 yıldır bir ney gibi inler.

“Ülke” diyor, “vatan” diyor, “bayrak” diyor. “Dini bütünlük” diyor, “milli bütünlük” diyor. Bunları birbirlerinin teminatı  olarak görüyor. Birini diğerinin karşıtı değil, tamamlayıcısı görüyor.

Yetmedi , “Atatürk, birleştirici harçtır” diyor. “Atatürk vatandır” diyor. İngiliz İslam öğretisi vehhabilik ve selefilik karşısında aşılmaz bir bend oluyor. ABD’nin “ılımlı”, radikal” ve “siyasal” İslam “ürünlerine” karşı sürekli uyarıyor.

Böyle bir insanı, “Diyanet” anlar mı?

Hristiyanlık konusunda,  “uzman” bir insan, Diyanet’in başında. Suat Yıldırım tez hocası. Böyle bir Diyanet, Atatürk ismine hutbede yer verecek!.. Sait Nursi eserlerini basan Diyanet, Atatürk’e hutbede yer verir mi? 

Cumhuriyet tarinde ilk defa, bir camide, “Atatürk” tartışması yaşandı. Cemaat, “neden hutbede Atatürk yok” diye tepki gösterdi.

Camide iktidara oy bile istediler de, zafer gününe denk gelen bir Cuma hutbesinde Atatürk’e yer vermediler.

Milli bir değer olan Atatürk’ü “O Veli bir insandır” diyerek ülkemizde, dini değer haline getirmektir devrim.  Bu da, Haydar Baş devrimi…

Sait Nursi’lere, Mustafa Sabri’lere, İskilipli Atıf’lara “hoca” diyenler, “veli” diyenler, bize kızıyorlar. Varsın kızsınlar. Biz eşkiyayı “evliya” yapmadık. Biz, ülkenin kurtuluş liderine “Veli” dedik ki, zaten Veli…

 İnsanlar Atatürk’ün kabrine gitmesinler diye  kabir ziyaretlerini,  türbe ziyaretlerini,Vehhabilikten “ithal” ederek, “yanlış” bulan, “şirk” gören bir Diyanet, “Atatürk” der mi?

“Atatürk” diyen Haydar Hoca’yı doğru görür mü? Doğrular içerisine “yanlış” koyarak, insanları zehirlediler.

Hacca gidenler bilir, Peygamber kabrini ziyarette hacılar, çok büyük zorluklarla karşılaşırlar. 

Hasretini çektiğiniz peygambere dönüp bir fatiha okuyacaksınız, Arap polis gelip, tepenize dikilir.  “Yönünü kıbleye dön!” ikazı yapar. Namazda değilim ki yönümü kıbleye döneyim. 

ABD’yi İsrail’i kıble yaparlar, bunda sıkıntı yok! İşte bu kod kafalılık, ne yazık ki, bir çok hocada mevcut.

Sizce bu kafa nereden geldi!

İktidara camide dua edilir sevap!!!

 Atatürk’e camide dua edilir şirk!!!

İşte Haydar Hoca, bu anlayışı yıktı attı. Trabzon’da her yıl yaptığı gibi Atatürk’e ve silah arkadaşlarına mevlid okuttu. Öğlen, Zafer Bayramı’nı kutladık. Akşam da Mevlid okutuldu. 

Bu yaşıma geldim, bu kadar feyizli bir Mevlid dinlemedim;

O kadar ki, ağlamamak elde değil. Sizi alıp götürüyor resmen. Sanki Süleyman Çelebi, yeni yazmıştı Mevlid’i. Bağıra bağıra ağlayacaksınız, ortamı bozarsınız. Ses çıkarmamaya, özen gösterince de, gözler çeşme oluyor.

Allah üstadımızdan sonsuz kez razı olsun. Bize Atatürk’ü ve  Ehl-i Beyt’i tanıttı. Alevi ve Sünni’yi bir bilek bir yürek yaptı. Malatya Doğanşehir’de Alevi Abuzer kardeşim, eşiyle gelmiştiler.

Daha bir çok Alevi kardeşim, Atatürk için camide okutulan mevlide geldiler. Cemevi ile Cami işte böyle birleşir. Önce gönüller birleşir, sonra duvarlar kalkar.

Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Trabzon BTP İl Başkanı Nihat Hekimoğlu’na, Mustafa Yıldırım hoca ve mevlidhan ekibine de, çok teşekkürler. Bütün yol arkadaşlarıma teşekkürler.

Trabzon’dan İstanbul’a birlikte döndüğüm, Ömer Sarçoğlu hocama, ve diğer bütün gönüldaşlarıma teşekkür ederim. Birlikte; üzüm-ekmek-peynir yedik, ekmek arası mubabbet doluydu.

Beni talebelik yıllarıma götürdü. Gerçekten “felekten bir gecemiydi” bilmem ama felekte,  yüzdüğümüzü söyleyebilirim. Sema ettiğimizi,  aşıklarla ve şehitlerle, hatta Atatürk’le “Hu” dediğimizi, ifade edebilirim.

Atatürk’le ‘Hu’ dedik!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön