Aşk çekici yiyen baş, dönmeye başlar!

Mahallemizde, Tenekeci Hacı vardı. Sabahtan akşama, teneke düzeltirdi. 

Ciddi ustadır.

Tenekelere şekil verirdi.

Mahallenin teneke sobaları onun elinde geçerdi. Günboyu döver dururdu tenekeleri. Dövülmüş tenekeler, ya soba veya banyo sobası olurdu. Yeni nesil bilmez tabi, banyo sobasını…

Malzeme, tenekeydi…

Çarşıda kalaycılar vardı. Bakır kapları, bir güzel kalaylarlardı. Bakır kaplar kalaylanınca, insanın içini açardı. Hele o bakır kaplarda, yemeklerin tadına doyum olmazdı. Bakır kalaylı tas ile yaylada soğuk su içmek, muazzam bir lezzetti. İçtikçe, içersiniz.

Malzeme bakırdı.

Demircilerden söz etmedik bile… Demirci ustaları, demire şekil vermek için ne yaparlar. Ateşi körüklerler. Demirden sayısız eserler ortaya çıkar. Malzemesi demir olan, ne varsa, bir ustanın elinden geçmiştir.

Bir ustanın ateşine girmiş, çekiçlerine muhatap olmuştur. Ustanın işine karışmak, vazifesini engellemek, bir eserin doığuşuna engel olmaktır. Çekiç önünden kaçırılan demirden, kazma bile olmaz!

Usta çekiçleri indirsin, demire merhamet etme!

Kuyumcu ustlarını çalışırken göremeyiz. Malzeme kıymetli olduğu için, öyle uluorta çalışmazlar. Altınları sadece vitrinlerde görürüz. Başında düzgün giyimli kuyumcularla… Dostumuz, Kuyumcu Saadettin vardı, Allah rahmet eylesin.

Mevlana, kuyumcular çarşısından geçerken çekiç seslerinin "Allah" dediğini müşahade ediyor ve başlıyor dönmeye. Kuyumcu Selahaddin, o an bu cezbeye kapılır, "ballar balını buldum, dükkanım yağma olsun" der. Ve bütün altınlarını fakirlere dağıtır.

Aşk bu…

Aşk çekici böyle bir şey…

Tepene indiği an, başlarsın dönmeye…

Mevlana gibi aşk ustasına teslim ol, teneke bile olsan, senden eserin şahını çıkarır.

Aşk çekici bakırı bile altın eder!

Tapduk'un elinde Yunus, ölümsüz olmadı mı?

Celladdin Rumi, Şems'ten aşk çekici yemeseydi, Mevlana olur muydu? 

Ne mümkün.

Şems güneş demek… Mevlana'nın içini yaktı, bu güneş. Günümüzde kimi soytarılar, bu aşkı, sarıkta cübbede sanıyorlar. Aşk bir ustanın çekiç darbelerinde, bir çiftçinin alın terinde, belki de bir foter şapkanın altında…

Aşk, bir kravatlının boynunda…

Bunun, çul ve çaputla alakası yok. Aşkı, bulmuşsan, istersen kot pantolonlu ol.
Aşk, Ali'dir, Ali aşktır.
Aşk şehrine gireceksen, Ali kapısına varacaksın.
Zincirin başı Ali. Halka Ali'ye çıkıyorsa, eyvallah.
Ali dışında bir yere çıkıyorsa, hiç kendini kandırma!

Neyse, anlayan anladı.

Demire, bakıra, altına şekil veren aşktır. İnsana da şekil veren aşktır. Ve bu aşk, okumakla elde edilmez. Aşk hem okutur, hem yazdırır, ayrı konu. Ama en önemlisi aşk öldürür.

 Kibri aşk öldürür.

Riyayı aşk yakar.

Aşk bulaşıcıdır. Aşk sahibinin yanında  dur, sana da bulaşır. Ama aşka talip olursan…

Kıymetli okurlar!

Ülkenin çok önemli sorunları var. Bugün, bu konuları değil de, aşkı yazmaya çalıştık. Aslında aşk ne yazılır, ne okunur. Aşk yaşanır. Emin olun, bütün sorunları, aşk çözer.  Sorunlarımızı da, aşk ile aşk çözecek. Yani  Haydar Baş çözecek… 

Atatürk bu millete aşıktı, o yüzden başardı. O aşk ona, hasta yatağında, Hatay’ı aldırttı. Aşk böyle bir şey. Ne hastalık dinler, ne ölüm. Aşk ölümü öldürür, sahibini ölümsüz yapar.

 “Ey Türk İstikbalinin Evladı”, bir, aşk seslenişidir!

Aşk sahibi bu seslenişi duydu, aldı  ve kabul etti.

0 YORUM

YORUM EKLE

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir