Gülüyoruz ağlanacak halimize!

Türk insanını kandırmak çok kolay ne yazık ki! Aziz Nesin haklıydı demiyorum ama inanın kolay kandırılıyoruz.

Ortada bir çocuk var, fakat çocuğu doğuran ana yok. Babayı sormuyoruz tamam, “gayri meşru” olması kuvvetle muhtemel, iyi de anasız çocuk doğmaz ki!..

Bir araba, fabrikasız nasıl olur?

“Efendim önce tasarladık, fabrika sonra kurulacak.” Bu ülkede seçimler öncesi, “Türkiye kendi özel uçağını yapıyor!” diye haber de yapıldı, reklam da.

Hani, nerede uçak?

Geçtik uçağı, uçağın bir koltuğunu gösterin!

Yok.

Dünya bize gülüyor, emin olun.

Kanal İstanbul için halka mikrofon tutuluyor, “açılsın izleriz!” diyenler çıkıyor. “Ay’a dört şeritli yol yapıyoruz” deniyor. “Çok geç kalındı, yapılsın destekliyorum” diyenler çıkıyor.

Erdoğan, Kanal konusunu halka sormaya çekiniyor, çekinmesin bence, kazanır! Kanal’da siyasi olarak boğmak isteyen rakiplerine çalışmıyorum, merak buyurmasın!

* * *

Tabi ki Türkiye’nin bir arabası olsun. Çok geç kaldık ve Devrim’in intikamı alınsın. Ama yok kardeşim, tasarım gördüğümüz kadarıyla çalıntı. Adamlar şimdi bizim sandığımız o arabayı, tanıtalı  2 yıl olmuş.

Bu işe niyet edilsin, bu memleketin insanları neler yapmaz. Ama öyle bir niyet yok. Niyetler halen koltuk eksenli. Ekonomide ve siyasetteki çöküşlerini gizlemek adına, hepimize bir reklam filmi izlettiler.

200 bin liralık arabayı, 2 bin 324 lira asgari ücret alan bu halka, alkışlattılar. Tamam da şeyini çıkarmayın artık. İnsanların, “mili” olan her şeye hasret kaldığı şu günlerde, “milli” bir salak bile bulsa alkışlayacakları kesin.

Çıkarsınlar birini, “bu bizim ‘milli’ eşkıyamızdır” desinler, alkışlanmazsa namerdim. En çok izlenen diziler “milli mafya” dizileri değil mi? “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” dizisi insanlara, “ne kadar ‘milli’ bir mafya!” dedirtmiyorsa, ne dedirtiyor?

Türkiye’de bugün bazı mafya liderleri, ne yazık ki askerden ve polisten daha “itibarlı” hale getirildi. Askere ve polise “fetö” sızıyor(!), bunlar öyle “temiz” ki, ne “fetö” var içlerinde ne bir şey!

Gülüyoruz, ağlanacak halimize…

Neyse!

Kopmayalım “milli”likten!

* * *

Tarımda, kendi ürettiğimiz ne kaldı?

Buğday, Rusya’dan…

Şeker bile artık, Rusya’dan gelmeye başladı.

Pirinç, nohut, mercimek, hepsi dışarıdan.

Markette bu saydığım ürünlerin nereden ithal edildiği yazıyor ama buna rağmen üzerine “yerli ve milli” etiketi yapıştırılmış. Kanada mercimeği ne kadar milli ise işte reklamını izlediğimiz “oto”lar da o kadar milli…

Parası “milli” olamayan bir ülkenin hiç bir şeyi milli olamaz;

Mesela Rusya, İran, Çin ile “milli paralar” üzerinden ticaret anlaşmaları yapıldı. Bu ticarette Türkiye hariç, bütün ülkeler kazanır.

Türkiye neden kazanmaz peki?

Çünkü  “Türkiye’nin ‘milli para’sı yoktur.” Bunu kim söylüyor? Milli Para’yı icat eden Prof. Dr. Haydar Baş söylüyor. Rusya “milli apara” diyebilmek için tam 13 yılını verdi. 2005’ten beri adamlar, bunun ilmini tahsil ettiler, Baş Hoca’dan.

Mercimeği Kanada’dan getirtip, üstüne “yerli ve milli” yazmaya hiç benzemez. Bu başka bir şey… Gelip öğrenmiyorsunuz, Mesaj-Meltem kanallarını dinleyin, Murat Çapas kardeşimiz, günde üç öğün anlatıyor.

Bir para, ancak o ülkenin emek ve üretimi karşılığında basıldığı taktirde “yerli” veya “milli” olur. Bunun dışında, üzerinde “Türk Lirası” da yazsa, o parada Türk’e ait bir şey yoktur. O araçta kendini zorlarsan Türk’e ait bir şey bulursun ama parada asla bulamazsın.

Nitekim bulanlar oldu;

Ön lambalarına “hilal bıyık”, üst lambalarına “Kurt Gözü” diyenler oldu. İşte milli olmaktan anladığımız sadece bu: Bozkurt işareti ve hilal bıyık…

Oysa “milli” olmak, antiemperyalist olmayı gerektirir. Kaynakları devletleştirmeyi gerektirir.

* * *

Türkiye, artık şu dört konuda “milli” olmak zorunda. Ekonomide, savunmada, eğitimde ve dinde… Başka türlü, kurtuluşu imkansız. Şuan “milli” kalan tek şey, “Piyango”…

Ekonomide, savunmada, eğitimde, “milli” olmayı anladık da, dinde “milli” olmayı duymadık diyebilirsiniz. Ülkenin bütün vatanseverlerine sesleniyorum: Düşman “din” örtüsüne bürünüp geliyorken, sizler, başka türlü takılamazsınız.

Atatürk’ün “Din yobazlara bırakılmayacak kadar önemli” dediğini kimse yok sayamaz. Diyanet’i bu yüzden kurdu. Kur'an'ı tefsir ettirdi. Türkçe mealini yazdırdı. İşte kendinizi dinin dışına atarsanız, dininizin içine öyle şeyler sokulur ki, kendi evladınız birer robota dönüşür.

İslam, “Türk’ün milli dinidir” diyen Haydar Hoca’ya kulak verin. Yeni bir oyuna gelmeyin!

İslam’ı İngiliz’e, ABD’ye bırakmayın!

İslam’ı Araplara bırakan, İngiliz’e ve ABD’ye bırakmıştır. Onlar da işte IŞİD üretir, FETÖ üretir, “Vehhabilik-Selefilik” üretir.

Türk’ün İslam’ına sahip çıkın!

Ahmet Yesevi’ye, Hünkar Hacıbektaş’a, Yunus ve Mevlana’ya sahip çıkın!

Haydar Hoca’ya sahip çıkarsan, bunlara sahip çıkmış olursun. İslam’ı, insana taşıma yoludur, bunların yolu. İnsanı unutup, sisteme taşımaya kalkanlar, bugün 'insanımız nasıl bu hale geldi?' diye etrafına soruyorlar.

Sizler getirdiniz!

Sizleri yetitirenler getirdi.

* * *

Ekonomide ve dinde “milli” olmak için, Baş Hoca’ya muhtaçlık, güneş gibi ortada. Kaldı, savunma ve eğitimde milli olmak… Savunma ve eğitimde milli olmanın birinci şartı da, ekonomide “milli” olmayı gerektirir.

Eğitim 1949’lardan beri ABD’nin elinde. Dünyanın neresinde Türk var, bunu ancak Türkler zulüm gördükçe öğrendik. Papağan gibi “1071’de Anadolu’ya geldiğimiz” ezberletildi. Yok böyle bir şey. En az 8 bin yıldır, bu coğrafyadayız.

Gülüyoruz ağlanacak halimize!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön