Her Müslüman’ın bir Ali’si vardır

Her Müslüman’ın bir Ali’si vardır. Emevi öğretisinin bir sonucu olarak gizlenen, saklanan, hakkı gasp edilen Hz. Ali Efendimizin sevgisi kalbinde iman olan herkesi bulmuş ve onu sevmenin bahtiyarlığına erdirmiştir.

Cenab-ı Hakk’ın bir kutsi hadis de şöyle buyurduğu rivayet olunur: “Allah bir kulunu sevdiği zaman meleklere hitaben, Ey meleklerim! Ben filan kulumu seviyorum siz de sevin. Melekler arşa hitap ederler: Allah filan kulunu seviyor, siz de sevin. Bu ses tüm kâinatta duyulur ve dağlar, taşlar ve kalbinde iman olan her Müslüman bu hitaptan dolayı o zatı sevmeye başlar.”

İşte Allah’ın sevdiğini, Müslüman’ın sevmesine hiçbir güç mani olamaz. Kaldı ki Ehli Beyt’i sevmek bir ibadet ve de emirdir. Ehli Beyt’i sevmek belki imanın şartı değil, ama sonucudur. Şimdi çağdaş Yezitler çıkmış çeşitli kanallardan konuşuyor. Geçen bir tanesini izliyorum. Hz. Ali efendimizin üstünlüğünü ortaya koymak, diğer sahabelere haksızlık yapılıyormuş gibi, saçma sapan bir mantık ortaya atıyor.

Yahu Ali efendimizi Allah ve Resulü yüceltmiş sana ne oluyor da kendi hazımsızlığını kusuyorsun? Bunların derdi Hz. Ebubekir’i, Hz. Ömer’i yüceltmek değil, çağdaş Yezitlik yapmaktır.

Sahabeler arasına girmek bize düşmez ve girer isek yanarız, onlar Allah Resulü’nün dostlarıdırlar. Asrı saadet ailesinin fertleridirler, bizim bu kardeşler arasında ne işimiz var? Kardeşler arasında vuku bulan hataları, onlar kardeşlik hukuku içinde kalarak çözmüşler bize ne? Bize düşen; onların üstün vasıflarını örnek alıp, şefaatlerini dilemektir. Ancak hepsinin birincisinin ve incisinin ise Ali olduğunu unutmamak gerekir.

Dedik ya her Müslüman’ın bir Ali’si var, işte benim de âcizane bir Ali’m vardı çocukken. Çocukluğumda rahmetlik babaannem bize Ali menkıbeleri anlatırdı, onunla uyurdum. Yaklaşık yüz on beş yaşlarında vefat etmiştir, biz ona “Ebee” derdik. Ebem gök gürleyip, şimşek attığında şahadet getirmemizi öğretmişti. “Evladım gök gürlemesi Hz. Ali’nin savaşta narası, şimşek ise kılıcından çıkan kıvılcımdır” derlerdi.

Ben ilkokulda iken fen öğretmenim Nezahat hanımın sorusuna böyle cevap verince, arkadaşlarım gülmüştü; ancak halen gök gürlemesi, şimşek atması halinde şahadet getirir Hz. Ali’yi hatırlarım Ebem sayesinde. Kendileri Hz. Ali’yi çok severlerdi, bu nedenle çocuklarından birinin adını Ali, diğerinin adını ise Haydar koymuştur.

Ali benim babam, Haydar ise geçen yıl rahmetli olan amcamdır. Çocukken sanırdım Hz. Ali ailemizden biri, çocukluk tabii yoksa ne haddimize böyle düşünmek. Ama inşallah Ali Efendimiz; lütuf buyururlar, kendisini seven her Müslüman’ı ailelerinden kabul ederler mahşerde. Yani çağdaş Yezitlere inat Hz. Ali her yerdedir, her gönülde ve her ailedendir.

Yine köyümüzde; büyük bir taşta beş parmak izi vardı, çocukken bizler bu taşa el sürerdik, Hz. Ali’nin mübarek eli değmiştir diye. Anlatılan hikâyeye göre Ali efendimiz bu taşı tek eliyle karşı dağdan düşmanın üzerine atmıştır. Doğrudur ya da değildir bu çok önemli değil, Önemli olan gönüllerimizdeki Ali sevgisidir.

Anadolu’nun bütün köylerinde böyle hikâyeler çoktur, her Müslüman’ın bir Ali’si vardır. Hz. Ali efendimizin bu köylere gelmesi elbet söz konusu değildir. Ancak sevgisi gelmiş işte, ne fark eder? Belki kendisi de gelmiştir, çünkü Ebem bunu da inandırmıştı beni. “Oğlum Ali yürüdüğü zaman kurban olayım ona, yer dürülürmüş o yüzden Ali’nin ulaşamayacağı yer yoktur” derdi.

Anadolu’da Ehli Beyt anlatıldığından ötürü, bizler Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman gibi sahabelerin adlarını ancak okula gidince öğrenmiş, daha önce hiç duymamıştık.

Şimdi ise; Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in Ehli Beyt serisi eserleriyle bütün bir dünya Ehli Beyt’ten içiyor, Elhamdülillah. Onun sayesinde İçimizde ki Ali büyüdü, Hz. Ali oldu. Allah Üstadımızdan razı olsun, uzun ömürler lütfeylesin.

Her Müslüman’ın bir Ali’si vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön