Libya’da zafer mi çıkar hezimet mi?

Libya tezkeresi geçti. Vekiller, tezkerenin lehinde mi yoksa aleyhinde mi olacağı konusunda çok git-gel yaşadılar. Parti olarak bile bu git gel yaşandı. Önce lehte oy vermeyi düşünenler aleyhte verdikleri gibi lehte oy vermeyi düşünenler de aleyhte oy verdiler.

Sebebi şu; kimse bir şey bilmiyor.

Türkiye, gelişmeler karşısında çok hazırlıksız çünkü. İç siyaset gözümüzü kör etmiş. Bazıları Erdoğan nefreti ile kör olmuş, bazıları Erdoğan sevgisiyle. Ne yazık ki buna sebep olan da, bu iktidarın kendisi…

ABD, “Türkiye’ye Erdoğan’ı devirmeye gidiyorum!” kararı verse, işgal askerlerine çiçek atacaklar bile çıkar. Kimileri de, Erdoğan Türkiye’yi ateşe atsa, itiraz etmeyi “dinden çıkmak” olarak görür.

Hali pür melalimiz bu…

Erbakan ile başlayan ‘Siyasal İslam’ın ülkeyi getirdiği son nokta bu ne yazık ki…

Neyse, asıl konumuza dönersek;

Türkiye’nin böyle bir “tezkere” elinde olmalı ancak buraya asker gönderme konusu, çok başka bir şey. Bence, Libya’ya asker gönderilmeyecek. Hafter’e ve onu destekleyenlere bir mesaj verildi sadece. Bir ihtimal daha var, onu demeyeyim… İnşallah öyle bir yanlışa düşmezler

Eğer mevcut şartlarda Libya’ya asker gönderilirse, oradaki iç çatışmanın bir tarafı oluruz ki, bu Türkiye’yi daha da zora sokar. Türkiye, tarihi misyonunun gereği olarak bütün gruplarla diyalog içinde olmalı.

Türk askeri Libya’ya gitti, tüm Libya’yı Hafter devraldı, ne yapacaksınız, savaşacak mısınız? Savaşacaksınız diyelim, karşınızda kimler var?

Tezkere çıktı, Trump aradı. Tebrik mi etti, uyarı mı yaptı bilmiyoruz. Siz Libya’da, ABD ve Rusya’nın var olduğunu biliyor musunuz? Ve üstelik aynı tarafta olduklarının farkında mısınız?

Niçin aynı taraftalar, bunu hiç düşündük mü?

Sanmıyorum, çünkü biz Kanal’dan çıkamıyoruz ki, bir şey düşünelim.

Arap Baharı’nın en ağır sonucunu Libya ve Suriye yaşıyor. Türkiye, önce Suriye’deki duruşunu düzeltmeli. Önceki Libya yazımda bu konuya değinmiştim. Tezkereye “EVET” isteyen iktidar, Libya konusunda “uluslararası meşruiyet” vurgusu yaparken, Suriye’de “meşru” hükümeti tanımıyor.

Bu çelişki, AKP için çok normal olabilir ama Türkiye için hiç normal değil. “Libya’da ne işimiz var!” diyenlere, “Atatürk’ün Libya’da ne işi vardı” cevabını verecek pişkinlik de ancak bunlara yakışır.  

Allah’ın dinini, gelecekleri uğruna siyasetlerinde bozuk para gibi harcayanlar, yeri gelince Atatürk’ü niye harcamasınlar!

Libya ile yapılan MEB anlaşması çok geç kalınmış bir doğru adımdır. Bunu taktir ettik ve bu anlaşmanın korunması lazım dedik. Korunması için elden gelen yapılmalıdır. Fakat kılı kırk yarmak zorundayız.

Tarihten ders almalıyız.

Osmanlı yönetimi kendilerine  saray yaparken, Balkanlar'a gönderdikleri askerleri orada açlığa terk ettiler. Ağaç kabukları yiyerek hayatta kalmaya çalışan askerlerimizin resimleri, arşivlerde yerini koruyor.

Libya’da, ABD-Fransa arasında petrol paylaşım kavgası var. Mısır, Hafter’in arkasında ve Türkiye ile AKP sayesinde kavgalı bir ülke. Mesela Libya ile yapılan anlaşmanın Mısır’la da yapılması gerekiyor. Bu hükümet varken, Mısır’la anlaşmak mümkün değil.

Çünkü ABD, AKP’yi, Mısır’ın sokaklarına kadar soktu. Mısır’ın Rabiası Türkiye’de araçların camlarını süsledi. Mısır, Mursi desteklenerek iç işlerine karışıldığını kabul ediyor. Türkiye’nin ezeli düşmanı Yunanistan ve İsrail, Mısır’ı Doğu Akdeniz’de kendi taraflarına çektiler.

Bir “Rabia” nelere mal oldu!

Ayrıca Mısır, Rusya ve ABD arasında, paylaşılamayan bir ülke. Mısır için, Libya’da aynı saftalar. Çünkü Mısır, Hafter’i destekliyor. Mısır’ı kaybetmeme uğruna, bu iki ülke Hafter’e destek oluyorlar.

ABD, Mısır’a her ay 3 milyar dolar yardım yapıyor. Bu sebeple Mursi’yi destekleyen ABD, Mursi’nin Rusya-Putin ile olan diyaloğundan rahatsız oldu. Öldürücü bir darbe ile indirip, Sisi’yi getirdi.

İbret-i âlem için de Mursi’yi, hapishanede öldürttü.

Yani Mısır deyip geçmeyin! “Ortadoğu’da savaş Mısır’sız, barış Suriye’siz olmaz” denir. İşte Türkiye, böyle olmaz bir yolda,  böyle çıkmaz bir yolda.

Ve emin olun, AKP ve bileşenlerinden bu halk kurtulmadıkça, ne Türkiye’ye huzur var ne de Müslüman coğrafyaya. Bir, AKP’den önce İslam dünyasına bakın, bir de AKP’den sonra…

Laik Türkiye, Müslüman ülkeler için meğer, ne kadar da güvenliymiş.

Libya, Suriye, Mısır ile ilişkilerimiz, AKP gitsin düzelir. Bu ne kadar “İslami” bir anlayış ki, Müslüman dünyaya felaket getirirken, İsrail’i daha güvenli yapıyor. Batı ülkelerine ise “petrol” başta olmak üzere kaynak dönüşü sağlıyor.

Libya’da Müslümanlar birbirlerini öldürürlerken, petrol Batılı şirketlere akıtılıyor. Libya’nın altını üstüne getirmede Batı’nın yanında saf tutmuş AKP iktidarı, Kaddafi’nin kanını eline bulaştırmış  bu kirli siyaset, Libya’da neyi düzeltir, taktirlerinize bırakıyorum.

Türkiye’de Atatürk’ü görmeyenler, Libya’da Mustafa Kemal’i gördüler. Peki, biz de inanalım, “demek nasipleri Libya’daymış!” diyelim. Libya’da Atatürk’ün yaptığını yapın o zaman.

Ne yaptı Atatürk:

Libya halkını düşmana karşı örgütledi. Birbirlerine karşı değil. Onun bu samimiyeti yıllar sonra Şeyh Sunisi’yi, İstanbul’a getirtti ve milli mücadelede destekçisi yaptı.

İstanbul mollaları, İngiliz’e uşaklık yaparken, Sunisi “Peygamberin eli Mustafa Kemal’in başı üstündedir” dedi. Tarihte, eli öpülecek gerçek Şeyh mi arıyorsunuz, işte örnek.

Libya’da zafer de bize bağlı hezimet de. Küresel aktörlerin piyonu gibi hareket etmeye devam edersek, sonu hezimet olur. Tarihi misyonumuza yakışır halde, hareket edersek, çok geç bile kalınmasına rağmen, sonuç zafer olur.

Trump’ın bir tweet’i ile Barış Pınarı harekatını durduran iktidar, Libya’da ABD’ye rağmen ne yapabilir, göreceğiz. Umarım Batılı şirketlerin petrol kuyularına Mehmetçik “bekçi” yapılmaz. Yemen Türküsü ile yüz yıldır ağlayan bu millet, bir daha çöllerde ölmez ve ağlamaz.

Libya’da zafer mi çıkar hezimet mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön