Gripten, yatıyorum bir iki gündür. Delikanlı, stajyer avukatlık kursunda, beni arıyor “baba adıma kargo geldi mi?” diye. Neyse evde olunca, akşama doğru beklenen kargo geldi. Açtım birkaç kitap sipariş etmiş.
Bir tanesi çok dikkatimi çekti, Haydar Tunçkanat’ın “ikili anlaşmaların iç yüzü” isimli kitap. Çok defa yazdığım konulardı ama aradığım birçok şey bir arada olunca, bir çırpıda okudum kitabı. Geçmişe ve günümüze ışık tutan önemli çalışma.
Kitabın merhum yazarına rahmetler olsun. Ve çiçeği burnunda Avukat Musa Haydar’a da teşekkür ederim.
NATO ile ilgili ikili ve çok taraflı anlaşmalar. İkili askeri anlaşmalar. Kredi anlaşmaları, siyasi anlaşmalar, iktisadi ikili anlaşmalar, tarım ürünleri anlaşmaları… Bir dönemin anlaşmalarının iç yüzü bu kitapta anlatılıyor.
Lozan imzalanırken, Lord Curzon ne diyor İnönü’ye: “Bugün kabul etmediğiniz taleplerimiz cebimizde, bizden para istemeye geldiğinizde hepsini kabul edeceksiniz”. ABD-İngiltere belli ki, Atatürk’ün ölümünü, tam 15 yıl beklemişler.
Ne para alıyor, ne yardım istiyor, Batı’dan…
“İstikbal göklerde” diyor, uçak üretiyor. Türkiye’nin bugün dahi bırakın uçağı otomobili yokken, Atatürk ile bu millet uçak üretmeye başlıyor. 1937’lerde Belçika’ya uçak satıyor. Gaz maskeleri üretip Almanya’ya satıyor.
Körfez krizinde Türkiye, Almanya’dan gaz maskesi ithal ediyor, bir de bakıyorlar ki, bu gaz maskeleri, Türkiye’nin Almanya’ya sattığı gaz maskeleri… Atatürk modern tarımın temellerini atıyor, tam bir milli tarım politikası uyguluyor. Onun traktör üzerinde iken çekilmiş fotoğrafları halen hafızalarımızda…
Türkiye, 1941’lerden itibaren ABD ile mekik dokumaya başlıyor. 1945 ve 1946’lara geldiğimizde sözünü ettiğimiz bütün anlaşmalar yapılıyor. Menderes dönemi geldiğinde hele, artık ABD’nin bir eyaleti olmuşuz.
ABD, bu anlaşmalardan sonra, bizim her şeyimize karışıyor. Ne yiyeceğimizden tutun da, ne giyeceğimize kadar. Bir nesil, ABD’nin süt tozu ile büyüdü. Tarım köylüsü olan bizlere, tereyağının kalp hastası yaptığı anlatıldı yıllarca, bunun yerin, margarin yememiz önerildi.
“Zeytinyağı yiyemem aman” diye türküler söylettiler. ABD ile tarım anlaşması başka nasıl bir sonuç getirir. ABD ile eğitim anlaşması, nasıl kafalar yetiştirir ki, 6.Filo’ya döndürüp, secde ettirir.
ABD, nasıl düşüneceğimize kadar karışıyordu. Mesela, “ABD katil” diyenler, “anarşist” ilan edilirlerdi. Bizim aile, “anarşist” damgalıydı. Sebebi iki amcam oğlu “devrimci-solcu” olmuşlar. Ne olmuş, biz de bilmiyoruz.
Mahsuni Şerif dinleyip “Amerika katil” diyorlardı. ABD’ye “katil” dedin, bittin zaten. Allah aşkına Deniz Gezmiş ve arkadaşları ne yaptılar. ABD’yi reddetmek dışında… Deniz Gezmiş eğer asılmasaydı, bugün çok farklı bir Türkiye olurdu.
Neden?
Çünkü eğer yaşasaydı, bugün çok farklı bir CHP olurdu. Amcam oğlu Mustafa yurt dışına kaçtı, işlemediği ne kadar suç varsa ona kaldı. Arkadaşları da CHP’de, vekil olup sefa sürdüler. O ise yurt dışında, vatan hasretinden kanser olup, ancak ölüsü geldi Türkiye’ye.
Deniz Gezmiş hayatta olsa, ondan en fazla bugünkü CHP’liler rahatsız olurdu, belki de. “Atatürk” diyen, “Tam Bağımsız Türkiye” diyen bir insanı, ABD istediği için astılar. Bana göre Deniz Gezmiş, şehit oldu.
Ölüme gülerek giden, giderken “hakkınızı helal edin” diyen, “Allah ısmarladık” diyen bir insan, nasıl “dinsiz” olur. Hani bunlar Allah’a inanmıyorlardı. Bunlar Allah’a inanıyor, ABD’ye inanmıyorlardı oysaki.
Allah ile ABD’yi karıştırılanlar, bunları yanlışlıkla astı. ABD’ye inanan Nursi gibiler, Gülen gibiler “âlim” oldular, ABD’ye inanmayanlar ise “anarşist” oldular.
“Vatan sevgisi imandandır”. Nokta.
Rahmetli amcam, oğlu “Kahrolsun Amerika” dediği için, beş vakit camide çıkmadığı halde, “anarşist” babasıydı. Oturduğu evin durağında dolmuşlar yolcu indirirken, “komünistlerde inecek var” derlerdi.
Amcam dahi oğluna “ben sizi okuttum adam olasınız, siz gitti gâvur oldunuz” diye çıkışırdı. ABD öğretisi evlere bile girmişti. “Amerika katil” diyenler, ne evlerinde gün gördüler, ne yurtlarında. İnşallah, öbür tarafta görürler.
Bu ülkenin bir dönemi böyle geçti gitti. Her şey, ABD ile yapılan, o anlaşmalarla oldu. ABD’yi içimize, evimize ve hatta dinimize soktuk.
“Sağcı cennete, solcu cehenneme gidecek” dendi. “Sağcının amel defteri sağdan, solcunun amel defteri soldan gelecek” diye vaazlar verildi. NATO camilerde dolaşıyordu. Allah’ın evine şeytan giremezken, NATO girmişti.
Gülen ve Nursi gibiler acayip “görevler” almıştılar. “ABD, İslam’a hizmet ediyor” diyen bunlar değiller mi? “Dünyada ABD’ye rağmen bir şey yapılamaz” diyen bunlar değil miydi?
Bunlar Deniz Gezmiş’in tırnağı etmezler. Yusuf Aslan’a, Deniz soruyor asılmaya gitmeden önce “korkuyor musun?” diye. Yusuf’un cevabı “biz korkuyu, Kerbela’a bıraktık” oluyor. Şua Aslan’a bakar mısınız!
Şimdi bu adamlar “dinsiz”, Filo’yu “kıble” edenler “dinli”. Sen onu benim külahıma anlat. Birilerini suçlamıyoruz. Bir devri sorguluyoruz. Bunlardan ders çıkarmalıyız.
Bu kitap, beni alıp götürdü çocukluğuma. Çocukluğumdan beri en çok sevdiğim türkü, “Amerika Katil” türküsüdür. Amcam oğlu Mustafa’ya(kara Musto’ya) rahmetler olsun. ABD’nin “katil” olduğunu, onlar ruhumuza kazıdılar.
‘Amerika Katil’ en sevdiğim türkü