29 Ekim’de düşman çatlatalım


29 Ekim’de Ankara’dayız. Hem de, çoluk çocuk cümbür cemaat… Bu coşkuyu yaşamak için,  düşeceğiz yollara… Atatürk’ün, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolasıyla çıktığı Bağımsız Türkiye yolunda, aynı imanla tekrar yürüyeceğiz.


Cumhuriyet, nedir öyle mi?


Cumhuriyet, padişahın kulu olmak yerine, Allah’ın kulu olmayı, tercih etmektir. 


Cumhuriyet, “manda ve himayeyi” asla kabul etmemektir. “Egemenliğin, sadece ulusa ait olduğunun” ilanıdır.  Egemenlik değil AB’ye, ABD’ye; hiçbir zümreye veya kişiye, “devir” edilemeyecek, en yüce namus kavramıdır.


Bir ulusun namusu, egemenliğidir. 


Şimdi gel de, bunu bir AB’ye devret!


Gel de, ABD’ye ve NATO’ya teslim et!


Egemenlik, size ait “kaynaklar” üzerinde tasarruf etmekten başlar, size ait mahkeme kararlarına kadar devam eder. Hiçbir TAHDİT ve TAHKİM’İ kabul etmez. 


Egemenlik, size ait “para” kavramından başlar, “ada” ve “adacıktan”, çakıl taşına varıncaya kadar, sahip olmanın adıdır.


Egemenlik,  üzerinde asla gölge kabul etmez. Üzerinde  “tartışma” hele, asla… İşte bizim cumhuriyetimiz bu… Atatürk’ün kurduğu, Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti bu… 29 Ekim, böyle bir cumhuriyetin “ilan” günüdür.


 Atatürk olmazsa, egemenlik de olmazdı, cumhuriyette…


Bunu Ankara’da, bir kez daha haykıracağız:


“Hoş Geldin Cumhuriyet!” ve “Hoş Geldin Atatürk!” diyeceğiz. Ve tabi ki,  “Hoş Geldin Haydar Baş!” diyeceğiz.’


Cumhuriyeti ve Atatürk’ü gönüllere yazan adama, gönülden ve ruhumuzdan “Hoş Geldin” diyeceğiz Ataköşk Hotel’de. 


Bütün varlığımız ve bütün azalarımızla, “sana selam olsun!” diyeceğiz.


29 Ekim’de düşman çatlatacağız anlayacağınız!


“Cumhuriyet” diyerek, “Atatürk” diyerek ve “Haydar Baş” diyerek…


Bu üç kavram, ülkemizde “turnusol” oldu. Bu üç kavram adeta “millilik” testi oldu. Ve emin olun günümüz Türkiye’sinde bütün sorunlarımız, bu üç kavram üzerinden çözüme kavuşacak.


Andımız etrafında koparılan fırtınaya bakın, bir de, Andımız’ı Ruslara ezberleten, Prof. Dr. Haydar Baş’a bakın. Biz bu ülkenin vatandaşlarına okutamazken, O dünyaya okuttu. 


Rus akademisyenler, Rus vekiller, dünyanın gözü önünde ve Rus elçisinin huzurunda, “Ne Mutlu Türküm Diyene” dediler. Baş Hoca, “Türk düşmanı” dedikleri Jirinivoski’ye bu sözü, Duma’da söyletti de, bazıları okulda çocuklarımıza söyletemedi.


Şimdi böyle bir Türk’e, “Hoş Geldin” demek için,  Ankara’da olmamak mümkün mü? Böyle bir Türk ile dünyada beraber, ahrette beraber olmak, lütufların en büyüğü değil mi?


“Evet” diyen dillerinize, sağlık…


Kıymetli dostlar!


İşgal yıllarında çekilmiş bir fotoğraf gördüm. O kadar etkiledi ki beni, sormayın. Yunan askerleri bir köy meydanında, Türk kadınlarını oynatıp gülüyorlar. “Atatürk ne yaptı?” sorusuna hiçbir cevap olmazsa, bu fotoğraf yeter.


Türk milleti, Atatürk hayatta olsa, ayaklarını yıkayıp suyunu içse, emin olun azdır. Atatürk’e düşmanlık hainliğin ötesinde, çok büyük günahtır. Hayatta olmayan bir insana, hem de bir memleketi kurtarmış, haçlı ile savaşmış birine…


Bugün kadınlarımız vekil oluyorsa, istedikleri görevlere geliyorlarsa, Atatürk ve cumhuriyet sayesinde. 1925’te Ankara’da kadınlar lokantada yemek yiyemiyorlardı. “Ayıp” ve “günah” sayılırdı. Atatürk düşmanı bazı hanımlar, bugün kafelerden çıkmıyorlar.


Yahu, Atatürk’ün hatırı yoksa kafenin de mi yok!


Neyse, yarın bayram!


Taş atmak yok!


Sadece, hatırlatma var.


Yarın Ankara’da buluşalım, fazla laf istemem!


Yolunuz, yolumuz, açık olsun!

29 Ekim’de düşman çatlatalım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön