Alçalmak serbest!

İnsan hayatta büyük imtihanlarla karşılaşır. Bazen zulmün en dibini görür, bazen acının en keskinini yaşar. İşte tam bu anlarda, hem dünyasını hem ahiretini kurtarmak önemlidir. Dünyasını kurtarır çünkü sabırla hareket eder; ahiretini kurtarır çünkü öfkenin kör kuyusuna düşüp katil olacak noktaya gelmekten sakınır.

Öyle aşağılık adamlarla karşılaşırsın ki, insanlığa olan inancın sarsılır. “Bu nasıl yapar bunu?” dersin. “Bu hale nasıl gelir?” dersin. Oysa o zaten o seviyededir; sen yeni fark edersin. Zaten “aşağıların aşağısıdır”, sadece insan postu giymiş bir mahlûktur. Geçtim Müslüman olmayı, mümin olmayı; insanlığın kenarından bile geçmemiştir.

İslam’a girmek bir şeydir, içinde kalmak başka bir şey. Girersin, çıkarsın. Mühim olan girip de yürümektir, mümin olmaktır. Bu herif girmiş ama sıfır kilometre kalmış. Bir adım yol almamış.

Ne aile hayatı Müslüman gibi, ne ticareti, ne sosyal ilişkisi… Ahlakı desen, tövbe estağfurullah, İslam’ın kokusunu dahi bilmez. Bari insanî bir duruş, insani bir asgari çizgi olur… Yok! Maalesef yok. Sorsan kendini bir dernek başkanı sanır veya bir parti temsilcisi görür, belki  bir tarike dahil olduğunu bile iddia eder ama insan olamamıştır. Tarikli  Gavur! İslam’a girmemiş ama tarike girmiş!

Kur’an, bu karakterde olanlara “aşağıların aşağısı” der. Çünkü kötülüklerinde sınır yoktur. “Bu da mı yapılır?” diye bir frenleri yoktur. Her şey mubahtır onlara. Ve aşağılık bir adam her adım attığında daha da aşağı düşer. Sen de oturur “Allah Allah!” diye şaşırırsın.

Allah kimseyi bu hâle düşürmesin. Kimseyi bu mahlûklarla sınamasın. “Allah’ım ben ne yaptım da beni böyle aşağılık yaratıklarla karşılaştırdın?” dedirtmesin.

Dinle ney’den:

Ulan aşağılık herif… “Eşyaları gelip alacağım” dedim. “Tamam, bir şey olmaz” dedin. Adam gönderdim; sen ne yaptın? Eşyaları kiraya vermişsin! Kullanıma açmışsın! Onlarca yıllık hatıraları, el değmesine kıyamadığım evladımın emanetlerini, el alemin pis ellerine teslim etmişsin. Buna çocukluk hatıraları, elbiseleri ve hatta çekmecelerde dolu çamaşırları dahil…

Aşağıların aşağısı it!
Hiç mi utanman yok?
Hiç mi namus denilen şeyle tanışmadın, alçak?

Sana cesaret verenlerin de, seni adam diye otelde karşısına alıp sana vaatlerde bulunup, beni arkadan sana hançerletenlerin de, Allah belasını versin!

Ben, beni ısıran iti vurmam!
Vuracaksam, üzerime salanı vururum.
Ben vurmasam Allah vurur; o ayrı konu.

Allah’ın intikam okunun önüne geçecek bir güç yoktur. Benim buna imanım tam… Kimse yaşattığını yaşamadan ölmez. En ufak destek olan bile karşılığını mutlaka görür; ilahi adalet şaşmaz. İlahi adalette zaman aşımı yok.

Karının kızının aylarca yaptığı kaynana-görümce terörünü “Kadındır” der geçerim. Kilise kilise gezip büyü yapmalarını bile yok sayarım. Onları mutlu etmek için girdiğin bin bir tiplemeyi, palyaçoluğunu, şahsiyetsizliğine bağlarım. Kiliseleri gezip, papaz büyüleri yapmasını, oğulları eşlerini değil de annelerini sevsin çırpınışlarını, çırpınışlarınızı ve türlü türlü ruh hastalıklarınızı, “Allah belanızı versin” deyip geçerim.

Ama, ama…

Kendi torunlarına kurduğun tuzakları, kayıt yaptırdığın kreş ile el ele verip dışarıdaki karanlık yapıların çocukları sahiplenme düzeneklerine destek olmanı, annesinden alınıp, Hıristiyan devlete teslimi için, elinden gelini yapmanı, asla unutmayacağım!

O kiralık aklınla, büyücü papazlarınızla, Yahudiliği ile övündüğün o  ‘ünlü’ avukatınla birlikte, bir Müslüman Türk’e yenileceksiniz!
Onun kurguladığı düzenekleri bana karşı uygulaman, senin “hayvandan aşağı” bir varlık olduğunu bir kez daha gösterdi.
İmansız!
İzansız!
Şerefsiz!

Diyordun ya:
“Müslümanlar bir bakkal bile yönetmemeli, yönetmeyi bilmiyorlar. Yönetimi Yahudi ve Hıristiyanlar yapmalı. Onlar yönetmeyi biliyorlar. Türkiye’yi mesela keşke Almanya yönetse… Rusya, Almanya’ya saldırsa, ben Almanya için savaşır, gerekirse ölürüm…”

İşte sen busun be rezil!

O büyük insanın, “sen gittin Türkiye’yi ve Türklüğü unuttun” dediğini, hiç bir zaman unutmamış, seni adam etmek için bana havale ettiğini, o gün anlamıştım. Yaptığım onca “Müslüman-Türk” vurgulu, sohbetlerime acıyorum. Helal kazanç konulu uyarılarıma, pişmanım. En önemlisi de, seni insan görüp, muhatap almamda, kendimi affedemiyorum. Baktın Müslüman olmaktan başka çaren kalmadı,  otelden aldığın destekle köprüleri yıktın.

Avro’ya iman etmiş alçak!
Cami duvarına değil, mihraba ve minbere bile yaptın sen!

Sığındığın insanlar da senden aşağı değil. Kendi yeğenlerinin yuvaları başta olmak üzere onlarca yuvaları dağıtan, babalarının kurduğu her şeyi yıkmaya adeta yemin etmiş, iki bencil yaratık… İki adi mahlûk!

Kabil’e laf etmek, Âdem’e saygısızlık değildir. Âdem ne yapsın Kabil’in cinayetine?
Nuh’u ve gemisini, gemiye binmeyen oğlundan dolayı hafife alamayız.
Peygamberdir, oğluna söz geçiremedi diye suçlayamayız.

Ama şerefsiz, evliyadan da çıkar, enbiyadan da… İmtihan dünyası burası!

İşte o iki iblis yaratık, bu şahsiyetsiz itin aklına girip benden intikam aldıklarını sandılar. Yoksa buna cesaret edecek biri değildi. Onları da göreceğim, yaşattıklarını yaşamadan ölmesinler. Biri ticarete çökmüş, diğeri siyasete… Kardeşlerine bile zulmeden bu ikiliden küçük olan, görevli karşısına çıktığında adeta altına yaptı. Yediği haltlar önüne konunca görevliye “abi” çekti. Ödlek!

Koyun gibi güdülenlerin alkışlarıyla beslenip batıl yollarında koşmaya devam ediyorlar.  Bu çağdaş Kufeliler de ciddi bir vebal altındalar.  Nur akan ekranı, kir akan ekrana dönüştürdüler. Sadece izliyorlar. Bunlara tutulan her alkış, başkalarına zulüm olarak dönmeye devam edecek.

Bu şahsiyetsiz, o ikiliyi de  kullandı. Evet, kaybettiği kıytırık etikete yeniden kavuşmak için, yemeyeceği halt yok. Hayatta hiç bir şey olmamış kimliksiz biri için, ‘temsilci’ etiketi büyük olay. Beş yıldır aleyhinde olmuştu, etiket gelecekse şimdi “Ben sizdenim” der tabii!

Doğru! Şerefsizliğiyle sizden!
Kullanıldığınızı görecek gözleriniz olsa, böyle pervasız olmazdınız!

Yıktıklarınız karşısında oturup, böyle kutlama yapmazdınız!

Hakikatin sahibi gidince, şemsiyenin altına girmiş ne kadar soysuz, ne kadar şerefsiz varsa, karakterlerini sergilemeye başladılar. Olay budur! Arifin elinde rahmet olan, cahilin elinde tehlikeli bir silaha dönüştü.

Doğru bildiğim yoldan geri döner veya boyun eğer miyim? ASLA!

Bir otuz boyunla, et dolu beyin yerine hava taşıyan o koca kafanla ne yaptığını bilmiyorsun diyelim. İlahi adaletten de korkun yok. Bunca suça, günaha, adaletsizliğe, namussuzluğa, karşımdaki insan nasıl tahammül etsin diye hiç mi akıl etmezsin?

Müslüman’ın evliliği de boşanması da İslam’a göredir.
Sen ne Müslüman’sın ne Türk!
Maria’nın torunusun!

Esas problem bu!
Köksüzlüğün, karakter çukurun hasımlığında iyice çıktı ortaya.

Çeyize bile tenezzül edip, bir hanımın ayakkabılarını, çantalarını, kıyafetlerini kiraya verip ondan para kazanan alçak. Müslüman bir hanımın özel eşyalarını bile bir Hıristiyan’ın hizmetine sunan sefil! O para kefen paran olsun. Para için namusunu satarsın sen! Allah, sizin gibileri düşmana vermesin!

Yaşattıklarını yaşamadan ölme!

Her yaşadığında, yaşattıklarını hatırla, sen ve arkandakiler.

Yanına kalacak sandın öyle mi?

Göreceğiz!

İstediğin kadar alçal!
Alçalmak serbest!
Devam et!”

Alçalmak serbest!
Başa dön