Türkiye layıktır layık kalacak!

Türkiye neye layık? 

İşte bugünkü idareye?

Başka?

Böyle bir muhalefete?

Yani olmayan muhalefete?

Başka?

Böyle bir meclise ve böyle bir meclis başkanına?

Başka neye layık?

Anlatıyım:

"Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah onların durumlarını değiştirmez". İlahi ölçü bu?

Durumlarsa ortada!

Mecliste İş konuşuluyor mu, Aş konuşuluyor mu?

İsterseniz, konuşuluyor deyin!

Ama ben ihale işlerini demedim. Vatandaşın işinden ve aşından söz ettim. Geçim derdinden bahsettim.

Gerçi, böyle vatandaşa da bunlar layık!

Böyle bir meclis bu vatandaşa, vatandaş ta, böyle dertlere, gerçekten layık! 

Sonuçta, Türkiye layık!

Yaşanan her şeye layık!

Bu kafayla devam ederse, hep layık kalacak.

Türkiye layıktır, layık kalacak!

Kaynaklar ecnebinin olmaya devam edecek!

Petrol ve madenleri, ABD'li, Kanadalı, İsrailli firmalar çıkarmaya devam edecekler.

İktidarın Cengizleri altın dağlarına konmaya, konarken millete sövmeye devam edecekler. Çünkü bu halk buna layık!

O yüzden, sürekli layık olduklarını seçiyorlar.

İktidarın "Osmanlı" rüyalarına kandılar, şimdi başlarına roket yağıyor. Nasıl bir ah almışlarsa, taş yerine roket yağıyor!

He vallahi öyle?

Haydar Hoca, "kaynakları devletleştireceğim ve Türk milletine maaş olarak dağıtacağım" dedi, inanır mısın, herkes tarihçi kesildi başımıza. "Kaynaklar 2023'kadar bizim değil" diye ecnebi avukatlığına soyundular. Ayağındaki ayakkabının numarasını bilmeyen insanlar "Lozan" diye dikildi karşımıza. "Lozan nedir?" diye birine sordum bana "deniz" diye cevap verdi.

Sevr'le, Lozan'ı ayırt edemeyen bu halk, gerçekten layık!

Kapitalizm ruhlarına işlemiş adeta.

Kaynakların kendine ait olmadığına o kadar inanmışlar, inandırılmışlar. Akıllar köprüde asılı kalmış, tünele çakılmış sanki!..

Yol, köprü, tünelle kafayı bozmuşlar. Japon'un yaptığı köprü tekbirle açılınca, kendini iyi hissediyorlar. Hele köprü ismi "Osmanlı" olunca, o köprüyü "sırat" yapıp cennete gideceğini bile düşünüyorlardır. Geçiş kazığı değil 120 lira, 220 lira olsa sorun etmiyorlar. Tabi bazıları için!.. 

Bu halk layık kardeşim layık!

Her türlü sömürüye layık!

Çalınmaya layık!

Soyulmaya layık!

Yolsuzluğa layık!

Adaletsizliğe layık!

Tuttuğu partinin adı "adalet" ile başlasın, yeter!

Ne yapacak adaleti!

Adaletsiz paylaşımla yaşamaya "alışmış" bi kere?

Başları "ak" olsun tamam!

Kalkınma, ondan uzak olsun!

Hep ecnebi kalkınsın. En iyi arabaları onlar üretsinler. Huzur onların, barış ve güven onların hakkı!

Bizim kaderimiz roketlerle, TERÖRLE yaşamak!

"Kim gelse çalacak", hiç olmazsa "Allah için çalanlar" gelsin!

Kafa, anlayış bu?

Biz, bizi yolanın ayak dibinde danelere razı gelen Stalin tavuğu olduça, efendisine âşık köle kaldıkça, daha nelere layık oluruz kim bilir.

Borçlu doğup, borçlu öleceğiz!

Bağımlılığı özgürlük sanacağız.

Bağımsız olmak, bağımsız düşünmek, aklımıza gelmiyor.

Kafamız bağımlı, gönlümüz bağımlı, ne yazık ki böyleyiz!

"Halinize göre idare olunursunuz" buyuruyor, peygamberimiz.

Neye layık olduğumuz ortada, devlet laik olsa ne olur, olmasa ne olur!

Sanki ortada devlet var da!

Kendi vatandaşını koruyamayan devlet? Roketlere karşı "abdest" öneren devlet, laik miydi sahi?

Veya öğrenim gören vatandaşına, kıyafet dayatan, okul önlerinde ağlatan devlet, laik miydi? 

Bu iki devlete iyi bakın!

Kıyafet dayatan devlet, Allah ile kandıranı doğurdu. O da uygulamalarıyla ülkeyi sattı. Satarken besmele çektiği için sattığı pek anlaşılmadı. Satarken Kur'an tuttu gözlere çünkü.

Bu tartışmalar, yeni bir oyunun ilk perdesidir.

Devletin laik olması dinsizlik değil. Asıl dinsizlik, din gösterip, vatan satmaktır. Bu böyle biline?

Kaynakları ecnebiye peşkeş çekip, vatandaşı aç ve sefil bırakmaktır dinsizlik. 

Ben "dinsiz devlet" görmedim ama "dinsiz" iktidarlar gördüm!

Onu söylemiyim, siz bulursuz!

Allah'ın dininin muhatabı, insandır, devlet veya kurumları değil!

Allah devleti cennete veya cehenneme koymuyor. Hırsızlığın, peşkeşin, kan ve gözyaşının hesabını devletten değil, insandan soruyor. Yediğinden, içtiğinden, insanı sorumlu tutuyor. Kutulara doldurduğundan ve erittiklerinden de tabi?

Bu iş, laiklik veya dindarlık meselesi değil. Gereksiz şeyleri tartışıyoruz. 

Bizi tartıştırıyorlar, malı götürüyorlar!

Sadece yerli götürücülerden söz etmiyorum.

"Ben laikim" diyen Sayın Ahmet Necdet Sezer, örtülü ödeneğin bir kuruşunu harcamadı. Çocuğunun düğününü yaptığı gün, köşkün elektriklerini hesaplatıp, cebinden ödedi. "Ben laik değilim" diyen Sayın Erdoğan'ın "örtülü" veya örtüsüz ödeneklerini, varın siz araştırın!

Bu iş öyle, Halife Ömer hikâyeleri anlatmakla olmaz.

Önyargıyı terk edeceğiz. Kafayı değişeceğiz!

Devleti de, toplumu da kurtaracak kişi Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Devleti de fabrika ayarlarına döndürecek o, Müslüman'ı da Hacıbektaş, Mevlan'a Yunus öğretisine taşıyacak, yalnızca o dur. 

Aksi halde Türkiye; despotça baskılara "laiklik" diyen zihniyetle, din süslemeli yağmaya, peşkeşe, sömürüye ve satmaya "İslam" diyen zihniyetin çarkları arasında, enerjisini, geleceğini tüketmeye devam edecek.

Tek çare; Bağımsız Türkiye?

Dindar ama fundamentalist olmayan, Milliyetçi ama şovenist olmayan, Ulusalcı ve Bağımsız bir irade, bu ülkeye farz oldu!

Atatürk'ü ve Hacıbektaş'ı içinde cem etmiş, bir dindarlık anlayışı, Batı'nın din eksenli tüm oyunlarını bozar. Böyle bir Baş Hoca'ya ihtiyaç hayatidir.

Türkiye layıktır layık kalacak!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön