İktidar; "ABD bizi El Bab'ta yalnız bıraktı" diye dert yanıyor. "ABD yüzünden El Bab'ta şehitler verdik" diyor. İktidarın altı böyle derken üstü, "Rakka'ya ABD ile girmekten" söz ediyor.
Alttan itiraflar gelirken, üstten farklı telden çalınıyor. Ülkede muhalefet kalmayınca, sanırım iktidar "muhalefet" görevini de üstlenmiş.
Hükümetin altı muhalefet, üstü iktidar!
Herhalde bu da "Türk Tipi" demokrasi!
Neyse ya, derdim iktidarı eleştirmek değil zaten. Dua edelimde, kandırılmasınlar!
Onlar "kandırıldıkça" bizler ölüyoruz!
Ve elden başka hiçbir şey gelmiyor, ne yazık ki.
ABD'ye güvenerek Suriye'ye gir, sonra "ABD bizi yalnız bıraktı" de!
Daha bir kaç gün önce, "Esad'ı devirmek için Suriye'deyiz" diyorlardı. Rusya'dan zılgıt yiyince çark ettiler.
Allah'ım, sen ülkemizi muhafaza eyle?
Sen devletimize zeval verme?
Gayri senden başka, umudumuz kalmadı!
Almanya'nın gelen sığınmacılara ve göçmenlere karşı bir politikası var. Suriyeliler ülkelerine gelmesinler diye, elinden gelen her şeyi yaptı, Papaz kızı Merkel.
Türkiye'yi AB'ye "mülteci bekçisi" bile yaptı. Almanya, üye ülkeler para vermeyince, direk mültecilere para vererek, ülkelerinden gönderme yolunu seçti.
Ya bizler ne yaptık?
Mültecilerin varlığı ile gurur duyduk. Onları "vatandaş" yaptık veya yapacağız. Harcadığımız milyar dolarlarla hava attık. O kadar ülke, sığınmacıdan çekinirken, "aralarında IŞİD olur" diye kılı kırk yararken, biz, "Türkiye'ye bir şey olmaz" dedik.
Şimdi her şey, Türkiye'ye oluyor!
ABD'si, İngiltere'si, Fransa'sı, Almanya'sı hiç biri kara harekâtına girmezken, hava saldırısı haricinde olayın dışında kalırlarken, Türkiye kendini bir anda Suriye'de buldu. Hem de yapayalnız?
Hava harekâtını kestikleri gibi Irak'taki teröristleri de üzerimize saldılar. Ve Türkiye'ye yardıma, Suriye yönetimi koştu. Burası Ortadoğu, dost düşman bir günde değişir.
Batı'yı tanımak için bu kadar bedel gereklimiydi?
Avrupa ve Amerika'nın "dost" olmadığını görmek için ille ölmemiz mi gerekirdi!
İlle, darbelerle dövülmemiz mi lazımdı ABD'den "müttefik" olmayacağını anlamak için!
Ah, Türkiye Ah!
Başına gelen her felaket, Prof. Dr. Haydar Baş'ı dinlemekten. Eğer onu dinleseydik, bugün yaşanan "zifiri karanlık" olmazdı. Terör olmazdı. Türkiye'nin güvenlik sorunu kalmazdı. Ekonomik sorunlar yaşamazdı. Madenlerini kendi işleten zengin ve Bağımsız Türkiye olurdu.
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Gine Cumhurbaşkanı'na "sakın ola kaynaklarınızı yabancılara sömürtmeyin!" dedi.
Ağlayayım mı, güleyim mi?
Ama ben güldüm, 15 yıl sonra da olsa, madenlerin önemini anlamak sevindirdi, bundan güldüm!
Bütün madenlerini yabancılara vermiş ve elinde hiçbir şeyi kalmamış Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, konuk cumhurbaşkanına "bizim yaptığımızı yapmayın!" diyor aslında.
Buna da şükür!
Ancak anlamadığım bir şey var. Acaba Sayın Erdoğan Türkiye'nin madenlerini verdiklerini yabancı mı görmüyor da, böyle yapmadığı bir şeyi Gine Cumhurbaşkanı'na söylüyor.
Neyse mühim değil!
Aklıma geldi de sordum!
15 sonra;
ABD'den kuşku duymak, ABD'nin bir Kürt devleti kurma amacında olduğunu fark etmek, darbenin arkasında bu ülkeyi görmek, çok güzel gelişmeler. Hele de madenleri yabancılara sömürtmemeyi başkalarına tavsiye etmek, bence olumlu gelişme?
İnşallah ne kadar yabancı firmaya, ne kadar maden ruhsatı verilmiş diye bir rapor akıllara gelirde, Sayın Cumhurbaşkanımıza iletilir. Madenlerin Lozan'da verilmediği anlaşılır. Böylelikle bir "Lozan" yalanı daha tarih olur.
Madenler için 2023 beklenmez, hemen çıkartılır. Ve yabancılara verilmiş ruhsatlar iptal olur. Küresel Cengizlerden alınıp, devletleştirilir, millileştirilir.
Haydar Baş yine haklı çıktı denmez bunu biliyorum ama zaten onu Allah haklı görüyor, kullar görmezse de olur.