Devrin padişahı bir gün vezirine, "İstanbul'da hiç hak dostu velî var mıdır diye sormuş. Padişah, vezirinden "var sultanım" cevabını alınca, öyleyse gidip görelim demiş.
Yanına gideceğimiz bu zatın gerçekten velî olup olmadığını nasıl anlayacağız diye sorunca da, veziri, o kolay cevabını vermiş. Padişah ile veziri, tebdil-i kıyafet ederek sokağa çıkarlar ve kapalı çarşıda bir dükkâna girerler.
Vezir selamdan sonra kumaşları görmek istediklerini söyler ve top top kumaşlar önlerine indirilir. Her birini uzun uzun incelerler.
Vezir, bir top kumaşı işaret ederek: "Şundan bana yarım arşın kesebilir misin?" der.
Dükkân sahibi memnuniyetle müşterilerinin bu arzusunu yerine getirir. Vezir: Bu galiba biraz az oldu, yarısı kadar daha kesebilir misin, der.
Bu arzuları da yerine getirilir. Vezir, başka bir top kumaşı göstererek: -Bu kestiğin parçaları beğenmedim. Şundan yarım arşın kesebilir misin, der.
Dükkân sahibi, bu teklifi de reddetmez. Kısacası birçok toplardan böyle yarımşar arşın ve daha az kestirdiler.
Sonunda vezir: "Bunların hiçbirisi kesildikten sonra hoşuma gitmedi, almayacağım" diyerek, dükkândan çıkmaya davranınca, kumaşçı büyük bir sükûnetle: Fesübhanallah! diye gülümser.
Padişah ile veziri birçok kumaş kestirdikleri halde, hiç birini satın almadan dükkândan çıkarlar.
Padişah vezirine: Şu kumaşçı gerçekten de velilerden imiş. Acaba makamı bundan daha yüksek olan başka bir velî var mıdır, demiş.
Vezir: Evet sultanım vardır cevabını verir ve birlikte Sultanahmet'te karpuz satan bir zatın sergisine giderler. Vezir, karpuz yığınlarının arasına girer.
Rast gele karpuzları almaya, ellerinin arasında sıkıştırmaya, onu bıraktıktan sonra bir başkasını alıp sallamaya başlar.
Böylece birkaç karpuz elledikten sonra, karpuzcu hafifçe vezirin omzuna dokunarak, "bana bak efendi!" der.
-Ben, o kumaş satan zat değilim. Verdiğin zararı ödemezsen, ensene öyle bir vururum ki, neye uğradığını anlayamazsın!
Padişah gerek kumaşçının, gerekse karpuzcunun zararlarını bir güzel öder. Saraya dönerken vezirine sorar "Bunlardan hangisi daha üstündür?" diye. Bu defa da vezir gülümser ve soruyu şöyle cevaplandırır:
-Yerine göre sultanım! Adam olmaya kabiliyeti ve istidadı olan kimse, kumaşçının eliyle irşat edilir. Düşüncesi kıt, irfanı kısır olan şahıs da karpuzcunun terbiye şekliyle irşat olunur.
İşte böyle dostlar!
Sizlere önceki devirlerden bir hikâye anlattım. O günlere, çokta yabancı kalmayın istedim!
Padişahın veli araştırması, çok güzel değil mi?
Vatandaş şanslı?
Ya padişah, İstanbul'un delilerini araştırsaydı. Hatta delilerle iş görseydi, İstanbullunun vay haline!
Nerde bir rüyacı, hayalci, uçan, kaçan varsa onu bulsaydı mesela.
Padişah hem akıllı hem nasipli adammış vesselam.
Tarihimizde deli padişah bile çıkmış. Muhtemelen o da, "İstanbul'da deli var mıdır?" diye araştırma yapmıştır.
İşin şakası bir yana, vezir de adammış ha!..
Baksana, adam velileri eliyle koymuş gibi bulmuş. Günümüzde veli araştırması istense birinden, muhtemelen; sakalı, cübbesi, en uzun kimse, ona yapışırlardı!
Vezir ölçü sahibiymiş, gerçekten. Ensede tokat pahasına, karpuzcuyu göstermiş padişaha.
Helal olsun vallaha!
Aslında;
İyi vezir adamı padişah yapar!
Kötü vezir de, padişahı bile rezil yapar.