Hafta sonu, Bursa'daydık.
Giderken yolda, baharın bin bir çeşit renklerini seyrettik. Kuzular otluyordu. Hayvancılığın bittiği ülkemizde, otlayan kuzuları görmek, içimizi ferahlattı.
Et bulamayan ülkem insanı!
Etsizlikten benzi beti solmuş, ülkemin çocukları!
Düşündükçe üzülüyorum, ama elimden bir şey gelmiyor. Sizlerde üzerlerinize düşenleri yapmadınız!
Bursa'ya niye mi gittim?
"Benim iktidarımda et yemekten bıkacaksınız" diyen, Baş Hoca'yı dinlemeye gittim. İyi ki de, gittim. Ne güzel şeyler anlattı. Bu defa, ne "etten" söz etti, ne '5 Bin lira Asgari Ücret'ten?
Ehl-i Beyt'ten, birlikten, beraberlikten?
Kul hakkı yememekten?
Haramdan kaçmamız gerektiğinden?
Kısacası, unutulan Müslümanlıktan söz etti.
İslamcılık geldi, İslam unutuldu!
Siyasal İslam geldi, Peygamber İslam'ı gitti!
"İslam eşittir başörtüsü!" anlayışı geldi. İslam ahlaktır anlayışı gitti! İslam'ı savunmak geldi, İslam'ı yaşamak gitti!
Oysa Allah, bu yüce dinini savunmamız için göndermedi, yaşamamız için gönderdi. Bazıları hep savunmada kaldı, yaşamak hiç akıllarına gelmedi. Belki her yere "başörtüsü" geldi ama baş örtmenin manası ve anlamı, her yerden yok olup gitti.
Neyse?
Maksadım eleştirmek değil, yeri gelmişken tespit yapmaktı. Yaptık gitti, takılmayın!
Prof. Dr. Haydar Baş, Bursa'da her zaman ki gibi yaşanan İslam'ı hatırlattı. Yaşanılması gereken emir ve yasaklardan söz etti. Tövbenin faziletini anlattı.
Kul hakkı ile gelenin, tövbesinin geçmeyeceğini söyledi.
"Ele, bele ve dile" sahip olmanın Müslümanlık olduğunu hatırlattı. "Alevi-Sünni kardeştir" dedi.
"Mü'min elinden dilinden diğer insanların emin olduğu kimsedir" gerçeğini hepimize, hem hatırlattı, hem yaşattı. Bugün, tam da buna ihtiyacımız var.
Zaten Baş Hoca, ihtiyaç olunanı konuşur. "5 bin lira asgari ücret" herkesin ihtiyacıdır dedi, en başta dün "1 Mayıs" diye bağıran işçiler, yok bizim ihtiyacımız dediler!
Şimdi bağırıyorlar!
Ne bağırıyorsun oğlum!
Devletin kurumu bile "5 bin lira almayan fakir" diyor, sen "5 bin lira vereceğim" diyeni duymadın!
Gidip iktidara veya elinden bir şey gelmez muhalefete oy verdin!
"Bunlar bu işi bilmezler" demedik mi? Nasıl vereceğini ekranda rakam rakam açıklayana "gücü yok" dedin, şimdi sürünüyorsun!
Sürün kardeşim sürün!
Sürünmekte bir hak!
İster yüzüstü, ister sırt üstü!
Sürün!
İster kendin sürün, istersen polis süründürsün!
İster alçak sürün, ister sırt üstü!
Tercih hakkı sizin!
Size bin 300 lira da çok!
Bakan dedi "800 lira neyine yetmez" onu ödüllendirdi.
Dünya ülkeleri Sayın Baş'ın tezine koştu, sizin gibi bağıran işçiler dinlemeye bile tenezzül etmediler. Genelden söz ediyorum, yoksa "bize Baş gerek" diyen işçi kardeşlerime sözüm yok.
Demeyenlere de sözüm yok!
"1 Mayıs" sürünme gününüz diyorum!
E, bunu da diyeyim kardeşim, demesem çatlarım!
Hindistan pilot bir bölge seçiyor, ora da vatandaşlara Prof Baş'ın dünya literatürüne soktuğu "Vatandaşlık Maaşı" uygulamasını devreye sokuyor. Bir de ne görsünler:
Bu maaşı alan ailelerin çocuklarının derslerinde daha başarılı oldukları, benz ve betlerinin yerine geldiği, ticaretin canlandığı, maaş verilen köylerde suçların azaldığı, görülür. Devlet bu maaşı, genele yaymak istiyor şimdi.
Ve yine İsviçre Vatandaşlık Maaşı vermek için referanduma gitti. Dünya da 4 milyar nüfusun, şu veya bu şekilde, Prof. Baş'ın tezinden alıntılar yaparak Milli Ekonomi Modeli'den istifade ettiklerini, onlarca defa yazdık, anlattık.
"1 Mayıs" bağırma günü değil, Baş Model'in anlatım ve tanıtım günü olmalıydı. Bayram olmalıydı. Parasız bayram olur mu?
"Bayram" diye, kafa göz yarıyorlar bu nasıl bayram?
Bu ülkede şu kadar ekonomist var. Dekanlar var. İktisat hocaları var. Binlerce kanal var. Çıksın bir tanesi desen ki, bu tez yanlış veya şurası olmamış!
Mümkün mü?
Hodri meydan!
Ama yok, ne çıkar, ne konuşurlar. Çıksa, Baş Tez gündem olur bir, kendileri rezil olur iki?
Kapitalim, bir kısım insanları işçi yapıp 1 Mayıs'ta bağırtmak zorunda, fakir bırakmak zorunda ki, çark dönsün. Adil paylaşım kapitalizmin fıtratında yok.
"Kaynaklar Sınırlı" diyen bir anlayışta, adil paylaşım olur mu? Olmadı zaten. İkiz kardeşi 'Sosyalizm'le de olmadı. "Kaynaklar Sınırsız" diyen Haydar Hoca'ya kadar, insanlık bu düğümü çözemedi.
Tarihte, nice çözülemeyen düğümlerin Müslüman Türkler tarafından çözüldüğü örnekleriyle dolu?
Yeter ki sen, inat ve inkar düğümünü çöz!
Senin için ne gerekir, o yazdı. Birliğin için, dinin ve imanın için, tarihin için, vatanın için ve de devletin, bayrağın için?