Yoksa Aydos'a 'Kayyum' mu atandı!

Yıllardır, İstanbul'da, ağaçlık, ormanlık diye gittiğim tek yer, Aydos'tur. Oraya çıktığımda, büyük bir huzur bulurum. 

Odun ateşinden çay demler, rüzgârın ağaç dallarında çıkardığı o, huzur veren sesi dinlerim.

Kafa dengi bir arkadaşla, doğrusu, orda bir yaz gecesi, yıldızlara bakarak, sabaha kadar sohbet etmek isterim. Sevgili Osman Nuri ile bir gece kalıp, Ehl-i Beyt'ten konuşacaktık.

Olmadı.

Gökyüzüne bakarak geceleri Ali'yi konuşmak var ya, her derde devadır. Sevgili Peygamberimizi ve Ehl-i Beyt'ini konuşmak, her zaman şifadır. Fakat böyle bir ortamda, daha başka olur onları anmak.

Rüzgârla, dağlarla, beraber, "Allah" demek. Tadına doyum olmaz. "Ateşte demlenen çay" diyoruz ya, o da başka türlü bir ateşin, başka türlü çayı?

Afiyet olsun!

Yalnız dostlar!

Bu sene ilk defa gittim, inanın Aydos'a ağladım!

İçini delik deşik etmişler. Tam tepesine bir bayrak direği dikilmiş sevinmiştim. Bu sene o bayrak direğinin etrafı, öyle bir açılmış ki? "Gecekondu" değil sanki "gündüz kondu" dikecekler. 

Orman ağlıyordu resmen!

Sürekli "yaş kesen" iktidar, eğer buralardaki ağaç talanına göz yummaya devam ederse, korkarım bir kaç yıl sonra, buralarda "orman vasfını kaybetmiş" olacak.

1992'den beri her karışını bilirim Aydos'un. Önce içine işletmeciler sokuldu. Sonra, araç başına "haraç" gibi para toplayan hilal bıyıklılar türedi. 

Bir iki büfe ile başlayan orman içi yerleşme, içini neredeyse villalara teslim etti.

İnsan vasfını kaybetmişler, Aydos'u, "orman vasfını kaybetmiş"e doğru götürüyorlar hızlıca.

Lütfen Aydos'a acıyın!

Çıkıp ciğerlerimize hava çekeceğimiz, yeşil bir alanı bitirmeyin olur mu? Gelip bazen dertleşeceğimiz, gölgesinde konuşacağımız ağaçlar bırakın! Lütfen!

Biliyorum!

Ne kadar yalvarsak fayda etmeyecek!

Cellâdına yalvaran kurbanlar olduk!

Bunun da farkındayım!

Hatıraya saygılı olun az, olur mu?

Çocuklarımın kundak içinde, o ağaç dibinde resimleri var. O ağaçlara kıymayın hiç olmazsa. Rahmetli kayın pederimin, sırtını yaslayıp, türkü söylediği, o ağaca dokunmayın hiç olmazsa?

Oraya gidince, onu hatırlıyorum.

Salıncak ipini doladığım, o dala kıymayın? Hamakta uzanıp, arasında gökyüzünü izlediğim, o dallara ve yapraklara kıymayın. 

Kıymayın beyler, kıymayın!

Gökten buz kütleleri yağıyor, gökyüzü ağlıyor, sizi uyarıyor, görmüyor musunuz?

Geleceğe bir ağaç bırakın, bir gölge bırakın, nefes alınacak bir yeşil bırakın. 

Ne desek boş, keseceksiniz ağaçları?

Yeşili yok edeceksiniz!

Yeşil yok ederken adına "yeşil yol" diyeceksiniz, onu da biliyoruz. Yaylalar bile elinizden kurtulmadı ki, İstanbul'un göbeğinde Aydos kurtulsun.

Kur'an gösterip ülke devirenler, bayrak gösterip ağaç devirmez mi? Bir bayrak direği dik, altını çakılla doldur, ağaç bırakma keşiş suratlı seni!

Hilal bıyıkla daha iğrençsin!

Kime diyorum öyle mi? 

Valla ağaçlara lafım yok, orda bir odun görmüştüm de? Sap olsa, kazmaya takacağım, sap değil. Kütük gibi bir şeydi! Üstüne oturup çay demlenir ancak veya kor ateş için, belki yakılır!

Ormanların kralı sanır kendini, çakal!

Ormanda aslan olmayınca, çakal aslan rolünde işte?

Suç sende değil!

Bunca ağacı, odunlara teslim edende? Araç başına 17 lira alıyorlar, nereye gidiyor bu para?

Yoksa Aydos'a da mı "Kayyum" atandı!

Eskiden çocuklara sorardık, "ne olmak istiyorsun?" diye? Verilen cevaplar "doktor, öğretmen, mühendis", filan? Şimdi sorsak eminim "Kayyum" cevabını alırız: 80 bin lira maaş?

Neyse ben çıktım!

Dua edelim ülkenin başına "kayyum" atanmasın, beterin beteri var, değil mi?

İçinde "atanmamış mı!" diyenleri duyar gibiyim ama korkmayın atanmadı daha? Ters döndü, 15 Temmuz'da. Böyle inanın, kendinizi iyi hissedersiniz.

Olumlu düşünmenin etkisi!

İyi bayramlar!

Yoksa Aydos'a 'Kayyum' mu atandı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön