Asıl konuya girmeden, az müsaade:
Sayın Erdoğan, "şehirler huzur vermiyor, beton beton beton. Ruh yok" dedi. E valla pes doğrusu. Ülkede hem iktidar, hem muhalefet görevi yapmak gerçekten çok zor!
Bravo, Sayın Erdoğan'a, "başarıyla" yapıyor, iki görevini de. "Şu cehape yok mu cehape! 25 yıldır İstanbul'u ne hale getirdi!" desin, tutmazsa namerdim.
Bu bir di, ikinci bir konu:
Dilipak çok telaşlı… Başına saksı mı düştü, ne oldu!
Önceki günkü yazısında, Suudi Arabistan'da Prenslere yapılan operasyon sonunda mallarına el koyma işleminin ABD ve İngiltere tarafından yapıldığını belirterek şunları yazdı: "Bakın, bizim haksız kazanç elde eden patronlara, politikacılara, bürokratlara, belediyecilere de söylüyorum, sizin paralarınızın nerelerde olduğu biliniyor. Dubai, Katar, İsviçre, Malta, İngiliz of Shore bankaları, Hong Kong, hepsi biliniyor.
İçeride bir ihbar, Panama belgelerindeki bir kayıt işinizi bitirir. 'Parayı nereden bulduğunuz'u ispatlayamazsanız, bu hesaplar, birileri tarafından yolunduktan sonra, dünya bankasına aktarılır. Bu paranın peşine düşecek olursanız, Zarrab'ın gittiği yere giderseniz."
Yazının son bölümünde yolsuzluk ve rüşvetlerle ilgili şöyle diyor Dilipak: "Bazı yerlerde durum gerçekten vahim. İş 'Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar' noktasında. İçimizdeki 'düşman' dışımızdakinden daha tehlikeli? Dünya ahvali böyle iken, bölgemiz kan gölüne dönmüşken, içeride bir de bu gerizekalı, ahmak, hain, alçak hainlerle uğraşmak ağır geliyor insana."
Vahim olan çalmak, çırpmak veya rüşvet değil, fark ettiniz mi? AKP'ye zarar gelmesi. Adam iktidarı kurtarma derdinde. Suud Prenslerine bakıp, yerli prensleri düşünüyor. "Tosuncuklar" düşünsün kardeş sana ne!
Asıl konuya geldim, şimdi beni iyi dinleyin:
ABD'nin en büyük isteği, bir Şii-Sünni savaşıydı, biliyorsunuz. Yani Türkiye-İran savaşı, en büyük hedefleriydi. Bu, bir yol kazasına uğramış görünüyor, bu sebeple Türkiye yerini Suudi Arabistan aldı.
Bu anlamda bizde ki "15 Temmuz operasyonu" ile Suud'ta ki prens operasyonu çok benziyor, birbirine. Türkiye yerini Suud aldı diye fazla sevinmeyin, tehlike tamamen geçmiş değil.
Binali ABD'ye gitti ama ABD'de herkes Uzakdoğu'da, yani elçimiz dışında muhatap bulur mu bilmiyoruz. Zarrap olayı, çok mühim. Bu görüşme, yine çok mühim.
ABD şantajı ile bir anda Suud yanında İran'a karşı pozisyon aldırırlar mı bize, bilmiyoruz. İnşallah olmaz.
Türkiye'nin birinci sorunu güvenlik, iktidarın "tosuncukları" ile uğraşmak, şuan ABD'nin işine yarar. Bırakın "tosuncuklar"ı, siz küresel öküzlere bakın!
Küresel hesapları görün ve ülke güvenliğine kilitlenin!
Yemen'den Suud'a güdümlü bir füze atıldığını ve bunun İran yapımı olduğu iddia edildi, değil mi? Bu bir deneme idi. Belki füze bile atılmadı. Ne demek istendi: "Kutsal topraklara İran füze atıyor, ABD ise bu füzeyi vurup düşürüyor!"
Verilmek istenen algı bu!
Füze sayısı artıkça, bu algı kuvvetlenecek. ABD, yanına İsrail'i de alarak, Kâbe'yi koruyacak! Buna mukabil "Şii İran" kutsal topraklara saldıran ülke olacak. Tutar mı demeyin, kardeş Esad, bir anda "Esed" olmadı mı? ABD ve İsrail yanında, "Şii Esad" karşısında olunmadı mı?
ABD veya İsrail bir füze fırlatıp, Kâbe'ye zarar verseler bunu da, İran destekli Şii Yemenliler tarafından atıldığını iddia etseler, al sana fıstık gibi Şii-Sünni savaşı!
CIA eski yetkilisi Micheal Scheuer "Şii- Sünni savaşı çıkmazsa mahvoluruz" demişti. Çok uğraştılar istedikleri gibi bir Şii-Sünni savaşı çıkartamadılar. Suud'ta ki operasyonlar, yayınladıkları "cennet" dosyaları, bu savaşa hazırlıktır.
Kâbe'yi vurup, İran'ın üstüne atacaklar!
ABD- İsrail Kâbe koruyucusu(!) İran ise Kâbe yıkıcısı gösterilecek, "Sünni" dünya böyle kandırılacak. ABD ve İsrail yanında saf tutmaya "Sünnilik" sanan o kadar, suni "Müslüman" yetiştirdiler ki, yılardır.
Güzel sesli Kâbe imamı ABD'yi nasıl övdü gördünüz. "Kişi hacı olmaz, gitmek ile Mekke'ye" demiş Yunus.
Yapılacak şey bellidir: Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada barış" tezidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Şii- Sünni kardeşlik tezidir. Atatürk İran, Afganistan, Pakistan arasında kurduğu paktlar niçindi? Siz Atatürk'ün, Batı paktında yer alan bir adımını gördünüz mü?
İyi si mi, 10 Kasım'da Ankara'da Sayın Haydar Baş'ı dinleyin. "Hoş Geldin Atatürk" kitabını okuyun.
O zaman önceliğiniz küresel tezgâhları bozmak olur. Hedefiniz Bağımsız Türkiye olur. Derdiniz iktidarı değil, ülkeyi korumak olur. Şu son cümle olsun: İlahi adaletin makası, bozuk kumaşları fena kesecek.