Gökteki taş mı yerdeki altın mı!

Önceki gece, gökten taş yağdı. Yağdı mı bilmiyoruz, en azından öyle dendi. Trabzonlular, gökten yağan taşları aramaya çıktılar. Haberler bu yöndeydi. Fıkra gibi…

Yanı başlarında duran, Haydar Hoca gibi bir inciyi göremediler yıllarca. Neyse bir şey demedik, arasınlar, belki bulurlar! 

Gören canlara selam olsun. Taşı değil, Haydar Baş’ı görenlere selam olsun dedim.

 Trabzonlu hemşerilerimiz bu kadar siteme, müsaade etsinler!

Yine de Trabzon, bizim için başkadır. 

Ankara Türkiye’nin başkenti, Trabzon dünya başkenti… Ruhumuzun başkenti. Orada liderimiz yatar. Trabzonlu canlar olmasaydı, bir Malatyalı olarak merhum liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş’ı bulamazdım.

Onlara selam olsun.

Bağımsız Türkiye davasının, bayraktarı bir şehirdir, Trabzon.  Stratejik bir ilimizdir, haberiniz olsun. Atatürk, aslında Samsun’a değil Trabzon’a çıkacaktı. Güvenlik nedeni ile Trabzon’a ulaşamadı ve bu tarihi nasip, Samsun’unmuş.

Neyse, yani demem o ki, Trabzon önemli.  Trabzonlular, bunun ne kadar bilincinde, bu ayrı konu. Gökten yağan taşı bulunca, devlete vereceklermiş!

 Burayı önemsedim bak! 

Çokta güldüm, affetsinler beni!

Gökten ne düştüğünü bilmeden aramaya çıkan, bulduğunda devlete vereceğini söyleyen zevat, keşke bu ülkenin devlete ait kaynaklarının nerelere verildiğine bir kez kafa yorsalar. “Yani 2023 kadar kaynaklar bize ait değil!” yalanını, kimlerin çıkardığı arasalar.

Göktaşını arayan zekâ, neden yere bakmaz!

Yerde neler çıkıyor;

Mesela daha doğuya baksa, Artvin’den çıkan altınları araştırsalar!

 Gerçekten altın var mı yok mu?

Varsa kimler çıkarıyor?

Çıkaranlar Türk ise neden 2023’ü beklememişler!

Yok, Türk değillerse, 2023’te bırakıp gidecekler mi?

İnanın göktaşını bulmaktan, kolaydır, bu soruların cevabı. Tabi bu soruları sadece Trabzonlular değil, Erzurumlular, Malatyalılar, Edirneliler, herkes sormalı. Bütün bir Türkiye sormalı!..

Bir Haydar Hoca geldi geçti bu dünyadan. “Kaynaklar” dedi, durdu. Tıpkı kaynakların saklanması gibi bu büyük insan, neden saklandı halkın gözünden. “Artvin’den Gümüşhane’ye kadar devam eden altın damarı ile Türkiye’ye tam yüz yıl bakarım ve bir tane fakir kalmaz” diyen adam, ne demek istedi.

“Türkiye’nin 3 katrilyon dolar serveti var” dedi, Haydar Baş. Bu servet nelerden oluşuyor. Ne kadarı altın, ne kadarı gümüş, ne kadarı bor, ne kadarı toryum?

Hiç düşündük mü, bu miktar kaynak ne demek?

100 tane yüz milyonluk Türkiye olsa, besler. Hem de bir eli yağda, bir eli balda.

“50 ton toryumla Türkiye’nin bir yıllık enerji ihtiyacını karşılarız” diyen Engin Arık ve arkadaşlarının uçağı, nasıl düştü? Türkiye, neden bunu tartışmadı. Uçak düştü mü, düşürüldü mü, neden kafa yormaz.

Bor madeni, petrolün yerine geçti ise ve bu madenin dünyadaki varlığının yüzde 70’i Türkiye’de ise sadece bor için bile olsa, Türkiye’yi bir işgal bekliyor mu, beklemiyor mu?

Petrol yüzünden iflah olmuyor Arap, sen bu kadar kaynakla ne olacağını sanıyorsun, Türkiye’m!

Gökten düşen taşın peşine düşüyoruz da, Haydar Baş’ın peşine düşmüyoruz!

Trabzonlum, ben yanarım da buna yanarım!

Çöpten ekmek toplayan anaların resmini yayınlar, duygu sömürüsü yaparız da, bu ülkenin kaynaklarının resmini bir kez çekip yayınlamayız. Diyarbakır, Batman’dan, Adıyaman’dan petrol çıkıyor hâlihazırda, peki hangi ülkeye gidiyor?

Liderimiz Haydar Baş, bunun mücadelesini verdi. Her kadına maaş verecekti. Asgari ücret 10 bin lira verecekti. Çocuk Maaşı, Vatandaşlık Maaşı verecekti. Bunları nereden verecekti diye soruyordun ya, gökten inen taşlardan değil. Hazır vaziyette yerde gözlerinin önünde yatan ve devletine ait kaynaklardan verecekti.

Altından, gümüşten, bakırdan, bordan ve daha nice madenlerden, petrolde ve hatta mermerden verecekti. Gökteki taşa gerek yok, yerdekiler sana yetiyor. Kaynakları için savaş vermeyen bir halk, Müslüman bile olamaz!

Atatürk, kaynak savaşı verdi. Yabancıları kovdu, bütün kaynakları devletleştirdi. Sonra gelen siyasiler, devletleşen kaynakları, “özelleştirme” adı altında, yabancılara geri verdiler. Türkiye’nin satacak bir şeyi kalmadığı için, bugün açsın!

Kuşa sorsanız  “gökteki taş mı yerdeki altın mı!” diye, emin olun,  “yerdeki altın” der. Gökteki taşı yerde arayan, yerdeki kaynağı gökte arayana, açlık müstahak!

 Avuçlarını açıp Allah’tan isteyene, Allah,  “kör müsün!” demez mi?

Demez mi yaradan;

“Sana bunca kaynak verdim, sen sana ait olanı ecnebiye verdin!

Benden daha ne istiyorsun!

Fakirsen aklın yok!”

Kıymetli dostlar!

Lütfen kızmayın, dost acı söyler. Çöpte ekmek toplayanları, yerde göktaşı arayanları gördüm, delirdim resmen!

Gençlerimiz işsiz. İnsanlarımız çaresiz. Evlatlarımız parasızlıktan, yuva kuramıyorlar. Bu ülkenin evlatlarına bakıp, içi acımayanlara ne diyelim. 

Merhum liderimiz Haydar Baş, Atatürk’ün verdiği ve kazandığı bağımsızlık mücadelesini,  kaynak savaşı olarak, siyasette devamıydı. Bu savaşı, evladı Hüseyin Baş ile vermeye kararlıyız. 

Bari bu sefer bizi yalnız bırakmayın!

 Bize omuz verirseniz kaynaklar Türk’ün olur,  vermezseniz ecnebinin olmaya devam eder. Bu savaşı verecek, başka ne bir adres var, ne de bir lider. Bu taassup değil, hakikat… Sizin için verilen bu savaşta, yerinizi alın!

Milleti, milletin azim ve kararı kurtarır.

Gökteki taş mı yerdeki altın mı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön