O’nun gidişi de bizi ihtiyarlatacak!

Erimhan kardeşimle Erdem’li yolculuğumuz, dördümüze de Uğurlu geldi. Uzun yoldada, araçta 4 kişiden fazlası olmaz. .

19 saat süren gidiş ve 14 saat süren dönüş yolculuğumuz, çok güzel oldu. Üstadımızın sevdiği ilahi, kaside, şarkı ve türküleri okuyarak yolculuk yaptık. Gah ağladık, gah güldük… 

Hatıraları yad eyledik.

Hayatta iken gittiğimizde aldığımız manevi hazzın, şimdi daha fazlasını aldık.

İnanın böyle… 

Gidenler bilir.

“Kılıç, kından çıkmış”, ışık saçıyor her tarafa. 

Vallahi, parıltısı kainatı kaplamış.

Bu arada, aman Zülfi yâre dokunmayın.

Kesilirsiniz bak, demedi demeyin!

Kesileni dikecek doktor, yeryüzünde yok.

“Evladım öldüm, halen benimle uğraşanlar var” diye rüyamda söyledi. Rüya ile amel olmaz ama rüya işarettir. Ayrıca göreni bağlar.

Arife günü gece yarımda, Şehitlik Tepesi’ne, üstadının huzuruna vardık. Gönülden, “hoş bulduk” dedik. Duamız bitip başımızı kaldırdığımızda, Genel Başkan Hüseyin Baş’ın hüzün içinde, ayakta dua ettiğini gördük. 

Genel Başkan’ın, “hoş geldiniz!”inden sonra, izin istedik.

Uzun yolculuğun yorgunluğuyla, Mahmut palasa(!) çekildik. 

Uyuyamadım, gözlerim kapalı, döndüm durdum. 

Sonra;

Sabah namazının ardından, bayram namazı için İcmal Kültür Merkezi’ne vardık. Geceden gelen binler, kültür merkezinin içini, bahçesini ve yollarını doldurmuştu.

Namaz sonrası Hasan Barutçu ağabeyin lezzet dağıtan ellerinden hazırlanmış kavurma, ekmek arası yapılıp, ayranlarla ikram edildi.

Evinin bahçesinde senelerdir devam eden gelenek, ebedi liderimizin nurlu kabirleri yanında devam ediyordu. Genel Başkan’ımız Hüseyin Baş’a ve kıymetli Baş’tacımız aileye, sonsuz teşekkürler.

Geleneği yaşattıkları için…

Ayrıca, Hüseyin Baş gibi bir değerin, birlik içinde arkasında durdukları için, aileye bir kez daha minnettarız. Tekrar, hepsinin geçmiş bayramlarını kutlarız.

Ülkenin dört bir yanından gelmiş gönüldaşlarımız ve yoldaşlarımızla ekmeğimizi paylaşırken, sanki bizleri, sağ iken olduğu gibi şimdi de izliyordu, gülümsüyordu…

Sanki si fazla!

O’na giderken dönüş biletlerini almazdık. Çünkü gidiş senin elinde, ama dönüş O’nun elinde olurdu. Akşamdan, “yarın size, ne ikram edeyim!” derdi. Oysa bizler O’nun yanında, hep toktuk. O’nun varlığı, bizleri doyururdu.

Şimdi de, doyuruyor; 

Yeter ki, onun fikir-zikir ve gönül sofrasında, edeple ve sadakatle oturalım. Çok, edepli bir kadroyuz ayrıca, onu belirteyim. Siz sizde olun, özellikle bayramlarda, burada olma geleneğini devam ettirin.

Yıllar geçse de, Şeb-i Arus’umuza kadar, geleceğiz bu mekâna. Buraya gömülüp, sevgilimize kavuşmak isteriz. 

Oraya gömülmek, vasiyetimdir bak!

Çıkacak pandemi-mandemiyi anlamam!.. 

Dostlarımız düşünsün, nasıl götüreceklerini!

Kefen parasını bırakırım!

Olmazsa, vereceğim isimler ödesin!

Neyse, şaka yaptım!

Ödeme işi, sıkıntılı iş!

Bakmışsın, kimse kalmamış!

Can dostlarım!

Gönüldaşlarım!

Yoldaşlarım!

Bizlere çok ama çok büyük sorumluluklar düşüyor. “Zehirle pişmiş aşı” yemeye, asıl bundan sonra hazır olmalıyız. 

Hiç birimiz, Haydar Baş olamayız. Haydar Baş, bir taneydi, o da, fiziken aramızdan ayrıldı. Ancak bizler, her birimiz, merhum liderimizin bir yönünü temsil etmeye çalışabiliriz. Bu amaç ve gayret içinde olup şartlarını yerine getirmemiz lazım. 

Tabi ki yüzde yüz temsil mümkün değil ama ne kadarını başarırsak.

Kimimiz liderimizin; akıl yönünü, kimimiz merhamet ve adalet yönünü, kimimiz cesaret yönünü, kimimiz fedakârlık yönünü, kimimiz azim ve kararlılık yönünü temsil etmeye çalışabiliriz. Yani, Haydar Baş okulunun şubeleri olmaya çalışabiliriz.

Haydar Baş’ın akıl şubesi, strateji şubesi, birlik beraberlik şubesi, fedakârlık şubesi, merhamet şubesi gibi binlerce şube düşünün…

Bu, bizim kendimizi bir yere konumlamamızla değil, samimiyetimizin kader ve şartlarla buluşmasıyla olur. Bize düşen, temiz bir niyet ve amaç ile sorumluluk içinde olmak. 

Bu sorumluluk duygusu, hepimizi olgunlaştıracak, benim gibi 50’liyi aşmış olanları da, daha hızlı yaşlandıracaktır. Peygamberimiz, “beni, Hud süresi ihtiyarlattı” diye buyurur.

Çünkü Hud Süresi, “Emrolunduğun gibi dost doğru ol...” buyurur. Yürüdüğümüz yolda dost doğru olmaya mecbur ve de memuruz. Baş’ımız, “emrolunduğu” yolda, bir ömür koşarak, Allah’a gitmiştir.

O’nun gidişi de bizi ihtiyarlatacak!

Bir gidiş, binlerce gelişe gebe!

Bir vefat, binlerce dirilme gerçekleştirecek. Özel insanların, ölümü bile dirilticidir. O dirilme gerçekleştiği zaman, on binlerce Haydar Baş zuhur eder. Haydar Baş ışığını yansıtan, yüz binlerce ayna…

Var mıyız, bu ışığı yansıtan, yüz binler olmayı! 

Değil on binlerin, yüz binlerin “varız!” dediğini duyar gibiyim. Genel Baş’kanımız Hüseyin Baş etrafında, “Bağımsız Türkiye” diyen, yüz binleriz. Evladını önümüze aldık, yolunda yürüyoruz Üstadım!

Bize gülümsüyorsun!

Seni mahcup etmemeye yemin ettik.

Kavuşacağımız güne kadar, bekle bizi.

O’nun gidişi de bizi ihtiyarlatacak!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön