Altın ve döviz karşısında, paramız yine pul olunca, pandemi gündeminden sıyrılıp konuşmaya başladık. Sanki bir el pandemi hiç gitmesin istiyor. Ölümle korkutulup, sıtmaya razı edilmek deyimi var ya…
İşte o hesap…
Pandemi ile korkutup, yoksulluğa razı edilmek!
Artık insanlar, meseleyi döviz ve altının yükselmesi olarak görmüyorlar. Her geçen gün, battıklarını görüyorlar.
Her günün, bir önceki güne göre daha kötü olduğunu, yaşıyorlar.
Türkiye’de yoksulluk kalıcı oldu.
Yoksulluk neler getirir?
Kavga.
Kavga, ayrılık getirir.
Aç insanlar kavga eder, toku kavga ettirmek zor.
Toplumun fay hatları aç olunca hareketlendirilir, bu da parçalama getirir. Parçalama, topyekûn yok olmayı doğurur. Yeni nesil bilmez, Yugoslavya diye ülke vardı. Bugünkü Sırbistan’ın, Kosova’nın, Bosna-Hersek’in, Arnavutluk’un yerindeydi. Dağıldı gitti.
Dünyanın gözü önünde, Bosna’da soykırım yapıldı. Hemen her yıl, Sırpların katlettiği Müslümanların toplu mezarları bulunuyor.
Bunları niye anlatıyorum?
Olayı sadece;
Yoksulluk olarak görmeyelim diye. Ekonomiye bile “milli bütünlük” gözlüğü ile bakamazsanız eğer, birbirlerinin aynı olan ve ellerinden hiç bir çözümü olmayan, meclisteki partilerin, birbirlerinden farkları olmadıklarını göremezsiniz.
Dünyada bir Haydar Baş geldi geçti.
Bu insan kimdi?
Bu insanın, yarım yüz yıl, bir ney gibi ayrılıklardan şikayet edişi niçindi?
Niçin, “Milli Ekonomi Modeli” deyip durdu?
Niçin, “Milli Para” dedi?
Niçin, “Milli Paralarla Ticaret” dedi?
Dahası var;
Niçin, “Atatürk Vatandır” dedi?
Niçin, “Atatürk birleştirici harçtır” dedi.
Niçin, “Anıtkabir’e abdestli gidin” dedi.
Ve ayrıca;
Niçin, “Alevi-Sünni kardeştir” dedi?
Niçin, “Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt” dedi.
Niçin, “Hünkar Hacıbektaş” dedi.
Evet, bütün bunlar niçindi?
Bütün bunlar, Türk milleti ve devleti içindi. Kimse kusura bakmasın, kendini Türk milleti ve devleti için bu kadar paralayan Haydar Hoca’ya, gereken kıymet verilmedi. O, kıymet verilsin diye bunu yapmadı.
“BEN, SON NEFES İÇİN SİYASET YAPIYORUM” dedi. O’nun bizim teşekkürümüze ihtiyacı da yoktu. Ama bizim, Türk devleti ve milleti olarak, O’na çok ihtiyacımız var. Hele de, “zifiri karanlıkta”, bir oraya, bir buraya sürüklendiğimiz, şu günlerde.
O’nun “Hayır” diyen haykırışlarını, ölünceye kadar unutmamız mümkün değil. Benim bildiğim en az 20 yıl, üç ayları tutardı. Bunu neden dillendiriyorum: Üç aylar, seçim dönemlerine denk geldi bir ara, “evlatlarım, beni iyi dinleyin!” derdi, oruç ağzıyla.
Bunu hatırladıkça, yüreğim kan ağlıyor.
Ah, canım hocam!..
Yorgunluktan, aç ve susuzluktan, bitap düşmüş halde, “ben bu işi biliyorum” derdi. Noterden taahhütler verdi. Yeminler etti, bizler için. O, istedi ki, “her eve, en az on bin lira girsin. Türk’ün evinde güller açsın. Çocukları iyi beslensin. Yanakları al, al olsun…”
“Bizim iktidarımızda herkes, et yemekten bıkacak” derdi. Türk milletine, O’nun kadar aşık bir insan görmedim. “Herkesin korktuğu olun, Türk olun!” derdi. Ekonomi tezinin peşine düşen Rus akademisyen ve senatörlerine “Ne Mutlu Türküm Diyene” dedirtti.
“Elimi dünyaya öptürdüm, Türk milletinin elini öptürmeye var mısınız!” sözleri, halen meydanlarda inliyor. Ne yazık ki Türk milletine, bir avuç tefecinin eli öptürülüyor. Tefeci bağlantısı yüksek olan yeni Derviş’ler piyasaya sürülüyor.
Amerikan, İngiliz dervişleri, pazarın en gözdeleri!
Yazık, bu millete yazık…
Ne demişti Haydar Hoca: Beni kaçırdınız, bari bunları kaçırmayın!
Kimdi onlar?
Sayın Hüseyin Baş ve kadrosu.
“ABD battı” diyorlar, batıran Haydar Baş demiyorlar. “Milli Paralarla Ticaret tezi, doları rezerv para olmaktan çıkardı” diyemiyorlar. Deseler, “Haydar Baş” demiş olacaklar.
İsterseniz, demeyin!
Canınız cehenneme!
Tarih diyor, dünya diyor.
Bazı kapitalist ekonomi hocaları, “ihtiyaçlar sınırlı” demeye başladılar. E günaydın valla. Eğilmez sanıyorlardı kendilerini. Eğilin eğilin “Kaynaklar Sınırsız”ı da, söyleyin!
Ancak “tefeci” ekonomisini bilirler.
Haydar Baş ekonomisi, bütün taşları yerinden oynattı. Artık söyleyen ondan, söylemek zorunda, ama çalarak değil, isim vererek olmalı. Ruslar kadar, saygılı olun, teze, görüşe ve düşünceye!..
Ekonomi hocalarından biri, “üretim olmazsa, paranın değeri olmaz” dedi. Çok doğru ama eksik. Ürettiğinin karşılığını, TL olarak basmazsan eğer, ürettiklerin de başkalarının olur. Baş Hoca merhum “Türkiye’nin milli parası yoktur” demişti.
Bu kadar ekonomi hocaları var, bir tanesi “ya hoca, ne diyorsun!” diyemedi. Hepsinin bildiği kapitalist ekonomi, bunun dışında bildikleri bir şey yok.
Devlet, vatandaşa para verecek, vatandaş tüketim kabiliyeti kazanacak, sonra üretim devreye girecek. Üretilen, karşılığında kendi milli paranız basılacak ve sonra altın, döviz karşısında korunacaksınız.
Türk parası korumasız…
Para korumasızsa, ülke de korumasız!
Parasını koruyamayan ülkesini koruyamaz!
Haydar Baş’ı öyle arayacağız ki…