7 ay oldu gelmedin!

Ayrılık ateşi içimize düşeli 7 ay oldu. Bu 7 ayda, gün değil, saat yok ki, gönül sultanımızı, liderimizi konuşmamış olalım. Bir an olsun, ne aklımızdan çıkıyor, ne de gönlümüzden düşüyor. Gönlümüzden düşmesi, zifiri karanlığa düşmemiz demektir. 

Aslında biz değil, o bizi gönlünde yaşatıyor ki, unutamıyoruz. Rüyalarımıza giriyor, hemen her gün… Uyandığımızda bunun bir rüya olduğunu anlıyor, acı gerçekle baş başa kalıyoruz.

“Arifin ölümü, âlemin ölümü gibidir” denir ya, hakikaten öyleymiş. Onsuz hiç bir şeyin tadı kalmadı, bizler için. Sadece biletimiz kesilmiş gideceğiz ve buluşacağımız güne kadar, utanmayacak bir yüz için uğraş verip, eğleniyoruz.

Bu sebeple “gönülsüz” modunda hareket edip, “sövene dilsiz“i başarmak zorundayız. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Dünya bir garipti, daha da garip oldu. Baş’sız dünya, Haydar Baş’sız dünya, gerçekten çekilmiyor. 

Ancak “ölümü ve hayatı yaratan Allah’tır.” 

Amenna ve saddakna…

Birbirilerimize sarılıyoruz, O’nun kokusunu almak için. Evlatlarına, gönüldaşı binlerce evladına sarılıyoruz… Deli, akıllı, az deli, az akıllı, ayırımı yapmadan, sarılacağız. İsterse diken olup, bağrımızı kanatsın…

Kanayan bağrımız ve kanayan gönlümüzle, geçer gideriz.

Genel Başkan’ımız Hüseyin Baş, teşkilatları dolaşıyor. Yaralı gönüllere merhem oluyor. Gönlünde Haydar Baş sevgisi olan herkes, istisnasız bağrına basıyor. Halleşiyor, halleşiyoruz. Geçen gece Kartal’da bir araya geldik.

Arkadaşlara, “sizleri görünce babamı hatırlıyorum” dedi. “Biz de sizi görünce Hocamızı hatırlıyoruz” diye karşılık verdiler. 

İşte anlatmak istediğim bu… 

Birbirimizde üstadımızı buluyoruz.

Birbirine mecbur gönüllerin, çekirdeğini oluşturduğu bir kadro hareketinin, dağılması asla söz konusu değil. On şiddetinde deprem görse yine yıkılmaz. Ancak kıyamet kopacak ki, bu olsun.

O yüzden, boşuna böyle bir hayale kapılmasın kimse. Öyle bağımsız bir kadro ki, bağımsızlık karakter olmuş teşkilatta. Ne kiralık aklımız var, ne yüklenecek harici bir yükümüz…

Bizim yükümüz bize yeter!

Kâinatın yükünü, omuzlarında taşıyan bir insanı kaybettik. Bu yükü çekecek gemi, sadece bizdedir. Bu yük karşısında bütün gemiler filikadır. Filikalar taşıyamaz, batar bu yük altında.

“Nuh’un Gemisi” derdi Üstadımız. 

Bizim acımız da bize yeter;

Trabzon ekmeğini görsek, Hocamı hatırlıyoruz. Çok severdi Trabzon ekmeğini. Katıksız yemeyi de… Köfte yemeye gidersiniz, köfte gelmeden başlardı ekmek yemeye. Çocukluk alışkanlığı olduğunu hepimiz bilirdik.

Yerken dostlarının yüzüne bakar, “sen konuş!” derdi. Hem ekmeği yer, hem gözlerini muhabbetle üzerinizde gezdirirdi. Sizi sevgi ile öyle bir kuşatırdı ki, ancak yaşayan bilir.  

Konuşturduğu insan, yanlış konuştuğunda, yanlışı düzeltir öyle devam ettirirdi konuşmaya. Atatürk’ten hemen her konuşmasında söz ederdi. Hayatı boyunca Peygamber ve Ehl-i Beyt’inden sonra en fazla zikrettiği isim Atatürk olmuştur.

Atatürk’ün annesinden çok söz ederdi. “Anama benzetiyorum…” derdi. Hoşgeldin Atatürk aslında bir kitaptan çok, aile müdafaasıdır. Kitabı okuyan, Anıtkabir’e koşuyor. Baş Hoca’nın her bir hizmeti unutulmaz ama Atatürk’e yaptığı hizmet, hiç unutulmaz.

Hüseyin Baş beyefendi, BTP olarak O’nun bütün hayallerini gerçekleştirecek çapta bir insan. O gece bir kez daha gönlü ve zekâsıyla, vefasıyla, fedakârlığıyla kendisine hayran bıraktı. Bu gezileri tüm Türkiye’ye yapacağını tahmin ediyorum.

Yolu yolumuz, mücadelesi mücadelemizdir. 7 ayını dolduran acımız, günahlarımıza kefaret, ıslahımıza vesile olsun inşallah.

7 ay oldu gelmedin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön