Ali Gedik Hoca'yı çok özledik

21 Mart Ali Gedik hocamızın, ölüm yıldönümü?

2011'de hakkın rahmetine kavşmuştu. 7 yıl olmuş, sanki dün.

Gazetemizin genel koordinatörü Sabri Bey, Ali Gedik hocamın bir resmini attı, vatsap gurubumuza. Sıcak bakan gözleri, sanki hiç ölmemiş gibi içimizi ısıttı. Zaten, aşıklar ölmez. 

O kadar özel bir insan ki, onda, üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş'ın kokusunu alırdık adeta.

Bir baba gibiydi. Başımızı, omzuna koyup ağlayabileceğimiz bir babaydı. 

İçinde çıkamadığımız zorluklar, onun güler yüzü ve hikmetli sözleriyle çözüme kavuşurdu. Çokta cesur bir insandı. Bir tartışmada, asla yaşına ve sağlığına uygun olmayan yiğitçe tavrını görmüştüm.

Onun yanında, çocuklaşır şımarırdım resmen. Yaptığım esperilere gülmesi, beni çok mutlu ederdi. Bana, "oğlum mecburmusun, KİTABIN ORTASINDAN konuşmaya" derdi. "Yapım bu" derdim. Köşemin adı, ondan hatıradır.

Çok güzel bir sesi vardı. Kur'an okur, ilahi, kaside söylerdi, kandil günlerinde. Bazen türkü bile okuduğu olurdu, yolculuklarda. Babamızla paylamadıklarımızı, onunla paylaşırdık. Yanlış yaptığımı veya kızdığını, "iki gözümün hiç birisi" dediğinde, anlardım. 

On yaşında bir çocukla dahi diyalog kurduğu gibi yetmiş yaşında insanla da çok güzel diyaloglar kurardı. İyi bir evlattı, sık sık anne ve babasını ziyaret ederdi. Onları da görmek nasip olmuştu. Tam bir, Anadolu ereni gibiydi.

İçimizde yaşayan bir erendi. 

O kadar güzel araba kullanırdı ki mesela. Halen ondan öğrendiğim şoförlük kurallarıyla araç kullanırım. Hızlı araç kullanır, "sen böyle sürmeyesin diye hız yapıyorum" derdi.

Şoförlüğümün ilk günleri arabasını çarptım. Kaza yaptımı nasıl söyleyeceğimi, bilmiyorum. Tamir edip getirdim. "Nerdesin sen!" dedi. Ses çıkarmadım. "Yoksa arabayı mı vurdun" dedi. "İyi ettin oğlum, düşündüğün şeye bak, sana bir şey olmasın yeter" dedi.

Nefsini çok hesaba çeken bir insandı. Bunu her zaman görmek mümkündü. Allah'ı çok anardı.  Kendine hizmet edilmesinden, hiç hoşlanmazdı. "Sen hizmet edecek insanı karıştırdın" derdi. Mesela ceketini tutmak istersiniz, asla müsaade etmezdi.

Bir gün mescitte bir arkadaş ceketini tutmak istedi. "At onu yere, yoksa giymem" dedi. Arkadaş atmayınca, elinden aldı yere attı ve sonra çiğnedi. "Bu ceket, Ali Gedik'e ait" dedi.  

Çiğnediği bir ceket değil, öz nefsiydi belli ki. Bir insan kendi kendini sıfırla çarpar mı? Ali Gedik, çarpardı.  "Ali Gedik yok" derdi.  

Varlığı yok edip, yokluğu huy edinmektir Ali Gedik.

Mutlak varlığın karşısında, yok olmaktır, Ali Gedik.

Ben yok, Allah var!

Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Ali Gedik'ce yansımasıydı, o.

"Bende varsa, gördüğünüz bütün doğrular hocama ait, yanlışlarda ben Ali Gedik'e ait" diyerek, Baş Hoca'ya olan derin bağını hatırlatırdı.

Anadolu yakasındayız, kültürel bir çalışma yapıyoruz. Namaz vakti gelince, cami sordu. Bende, "evim yakın, bize gidelim" dedim. "Evdekilere zahmet olur" dedi.  "Zahmet olmaz, mutlu olurlar" diye cevapladım.

Gittik, namaz kıldık ve habersiz geldik ancak bize bir sofra kuruldu. Tabi hazırda ne varsa. Bizim evde yemekler acı olur. Bir yandan yiyoruz, bir yandan gözleri yaşarıyor. Dedi  "oğlum sizde yemekler hep böyle acı mı olur?".

Meğer çektiği acıyı, ancak böyle ifade edebilmiş, benim güzel hocam. O kadar güzel bir hitabeti vardı ki, anlatamam. Çok güzel, tasavvuf sohbetleri yapardı. Müslüman Türk ahlakına, çok önem verirdi.

"Dosta düşmana verilecek en güzel cevap, çalışmaktır" derdi. 

Onun yaptığı bir sohbeti hiç unutamam: İnsanın gözü olmazsa cennete girebilir. Kulakları duymasa, cennete girebilir. Ayakları, kolları, olmasa cennete girebilir.

Ama kalbinde kibir ve riya varsa, cennete giremez.

Göz doktorları var. Kulak-burun-boğaz doktorları var. Dâhiliye doktorları var. Tıp fakülteleri var. Peki, kalbi hastalıkları tedavi edecek fakülte yok mu,  doktorlar yok mu? 

Kıymetli dostlar!

Ali Gedik bir okuldu. İnsanı, hayata, vatana ve millete, hazırlayan bir okuldu. Prof. Dr. Haydar Baş'a taşıyan ve hazırlayan bir okuldu. Onu, ne kadar anlatsak az. Hep, bir yönünü unuturuz.

Ali Gedik ile yolculuk, bir zevkti. Yanında durduğunuzda, sıkıntılarınızı alırdı sanki. Telefonla aradığımda,  "Ben Ali Gedik,  gözlerim kapalı seni dinliyorum" derdi. 

Eli çok açıktı. Paranız olmadığını anlasın, cebinde ne varsa size verirdi. Komiklik olsun diye bazen iki cebinin astarını dahi çıkartır, cüzdanı açar, içini gösterirdi. "Arabamda benzin var, beni eve yetiştirir" derdi. 

Para nedir, bilmezdi ki.

En çok okuduğu, "Yörük değirmenler gibi" diye başlayan ilahi. En sevdiği türkü, "Huma kuşu" türküsü? 

Ve en çok okuduğu şiir mısrası:

"Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi/ Altım çamur, üstüm yağmur ama gönlüm hoş idi"

Ve yine en çok mırıldandığı sözler: "Nesimi'ye sorarlar, o yar ile hoş musun/ Hoş olayım olmayayım, o yar benim, kime ne/Ahh,  Haydar, Haydar" 

Ali Gedik Hoca'yı çok özledik!

Ali Gedik Hoca'yı çok özledik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön