Bugün, yazı yazmak içimden gelmedi. İstanbul, iki gün çok yoğun bir sıcağın ardından, yağmur gördü. Şuan, gök gürlüyor, İstanbul ağlıyor.
Saat öğleden sonra iki?
Gökler ağlar da, insan ağlamaz mı?
Asıl insan ağlar.
Bugün öyle ciddi konular yazamayacağım galiba? Şuan, en yüksek bir dağın, tam tepesinde olmak isterdim. Dağa vuran, rüzgâr uğultusunu dinlemek isterdim.
O ses var ya, çok etkileyici? Ağaçlarda rüzgârın çıkardığı ses başkadır, kayaya vurunca çıkardığı ses, daha farklıdır. Ve o dağda, ağlamak isterdim.
Neye mi ağlayacağım?
O kadar ağlayacak şey var ki? En güzel ağlama ne biliyor musunuz? Neye ağladığınızı, bilmemek?
İşte ben, bu ağlama çeşidine bayılırım. Bir şey için ağlamıyorsun, günahın için bile? Belki de makbul tek ağlama, budur.
Ehl-i Beyt'e ağlarken, insan neden ağladığını bilmiyor. Ağlamak elinden alınmış, ağlatılıyorsun sanki.
Hacıbektaş türbesine ilk gittiğimde, elimde olmadan, beni bir ağlama tutmuş, gökyüzü gibi bağıracağım, utanıyorum. Delirdi, sanırlar?
Oysa en akıllandığım andı.
Ses çıkarmadan yaşlar, gözlük altından akıp tüm yanaklarımı, oradan boyunlarıma kadar ıslatmıştı. Çivi gibi çakılıp kalmıştım. Ne gidebiliyorum, ne düşünebiliyorum. Sadece ağlıyorum.
Abdal Musa türbesinde hele, Allah'ım çıldırdım sanki? Ömer Hüdai Baba türbesine, güle oynaya girer, gözleri kanlanmış çıkarım. Bu dediklerim eskidendi tabi?
Atatürk'ün mezarında da mesela, çok ağlayacağımı biliyorum. Bazı duygular insanın elinde değil ama çok güzel duygular!
Niçin ağladığını bilemezsen de, çok güzel.
Tavaf'ta ağlarsınız, Arafat'ta ağlarsınız, türbede ağlarsınız, hepsi çok güzel. Ama sakın ekranda ağlamayın, mecliste ağlamayın, camide cemaat önünde ağlayın.
Buralarda ağlayanlardan, çok çektik.
Buralarda ağlayanlar, ağlamak gibi insani bir şeyden hepimizi nefret ettirdiler.
Mecliste "ülkücü mektubu" okunmuş, ağlanmış, böylelikle bir referandum kotarılmış (2010 referandumu), HSYK bir Gülen'e teslim edilmişti. Sonra, bir ülke ağladı ve halen ağlıyor.
Böyle bir ağlama da, ağlatma da, bizden uzak çok şükür. Bir hatırlayın camilerde "salya-sümük" ağlama ve ağlatma seanslarını? Hüseyin'e ağlayan(!) Yezit askerleri dahi masum kalır, bunların yanında.
Biliyor musunuz?
Ülkemizin şuanda o kadar ağlanacak bir durumu var ki, dağda ağlamakta yetmez. En iyisi, Anıtkabir'de ağlamak!
Topraklarımız üzerinde "Büyük İsrail" kurulmak isteniyor, bizim yöneticiler, Yahudi kuruluşlarıyla görüşüyor. Cellâda yalvarma siyaseti değilse, nedir.
Ciddi konulara değinmeyeceğim dedim ama benimde zayıf noktam bu işte, dayanamıyorum!
Dokunmadan edemiyorum!
Ağlamaktan girdik, bakın nereye geldi konu?
Şimdi siz söyleyin, ne yapayım!
"Dokun!" dediğinizi duydum!
Peki, dokunayım o zaman:
Bölgenin başına bela olan Barzani ile "megri" çalıp ağlayanların, ağlamalarından, gel de nefret etme!..
Ağlamak dahi, ellerinden ağlıyor vallahi?
Yakında bütün bölge ağlayacak. Kürt ağlayacak, Türkmen hep ağlıyor zaten, Arap susmadan 20 yıldır ağlıyor.
Kimler gülüyor veya gülecek?
Bir: ABD
İki: İsrail?
ABD'ye halen "müttefik" diyorlar. "Yaptığın müttefikliğe sığmaz!" diyorlar. Yahu kovboy ne anlar kibarlıktan. Ülkemden defol, üslerimi 24 saat içinde terk et!" desenize!
Olmadı, "Trump, dengim değilsin" de!
"Ey Trump!" de!
Onca devlet adamı ne diye gitti ABD'ye?
Bak işte, burada gülebilirsiniz!
ABD ile savaşmaya mı gitti, Sayın Akar!
Neyse ya, ben çıkıyorum!
Ancak yarın size çok ciddi bir konu yazacağım. Az ipucu vereyim: Irak'ta gösterime giren "referandum" filmi, Türkiye için test hükmünde? Bölge test ediliyor, tepkiler ölçülüp, not ediliyor.
Irak'ta, filmin galası var, anlayacağınız.
Kıyamet, Türkiye'de kopacak!