Gençliklerinin baharında, bu kadar büyük bir stresi taşımak zorundalar. İstedikleri sadece üniversite okumak… Sanki okuyup mezun olanlara iş mi veriliyor, hayır. Bir diploma alıp, evin bir köşesine asmak istiyorlar.
Sadece üniversite için mi böyle, yine hayır. İyi bir lise okumak için de, tam da gelişme çağlarında, aynı stresi yaşamaktalar. Sanki nesli ruh hasta yapmak için, özel olarak programlanmış, bir eğitim sistemi.
“Sanki” si fazla!
Küçük yaşta yaşanılan stres ve karamsarlık, evlatlarımızı ömür boyu terk etmiyor. Hastalıkların yüzde 90’nının stres kaynaklı olduğu, uzmanlarca ifade ediliyor. Sağlıklı bir toplum derdi var mı, ülkeyi yönetenlerin?
Merhum liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş, siyasete girdiği ilk gün “sınavsız üniversite” demişti. Bunu hamaset olsun diye söylemedi. Hepsi projeli ve programlıydı. Bunlar zor işler değil, yeter ki, yüzünü ABD’ye değil, milletine dön!
Çocuklarını Amerika’da okutanlar, Türkiye’den oy alırlar ama düşünmezler ki, nedir bu ülkenin çocuklarından istediğimiz. Neden üniversite okumaları için, böylesine bir sınav engeli önlerine koyuyoruz.
Çok mu zor üniversite açmak?
Her yıl onca AVM açtılar, neye yaradı. Şimdi kimse de gitmez artık o AVM’lere… Pandemi sonrası, hasta olurum korkusuyla, buralardan alışveriş düşünen olmaz bundan sonra.
AVM’lerin sonu geldi.
Bir “virüs”, AVM saltanatını yerle bir etti.
Bir topal sivrisinek ile Nemrut’un sonu gelmişti.
Neyse, kimse üstüne almadan konu değişsin!
Benden tavsiye AVM’leri devlet satın alsın, eğitime veya sağlığa kazandırsın. Okul ve hastanelere çevirsin. Güzel fakülte binaları çıkar. Hastane de olur bak!
İsteyen her Türk evladı, mutlaka üniversite okumalı;
Sınav derhal kaldırılmalı. Bu işkenceye, bu çileye son verilmeli. Çocuklar sınav stresi çekmemeli, hayatlarının en güzel yıllarını, böyle ağlamakla, üzüntüyle geçirmemeli.
Hayata kaygı ile başlamamalı…
Kazanan çocuklar ayrıca üniversite hayatında, girdikleri sınavlarla adeta hayatlarını karartıyorlar. Üniversitede bazı hocalar, şimdi bu çocukların geçtiği geçitlerden geçtikleri için, adeta çocuklardan geçmişte yaşadıklarının, intikamını alıyorlar.
Kazanana kadar neler yaşayan gençler, kazandıktan sonra bu sefer mezun olmak için, başlarına gelmeyen kalmıyor. Toplum olarak ruh hastası ve delirmiş olunca, yapılacak bir şey kalmıyor.
Yıllar geçti, hiç unutamam:
Matematik okuyorum ama birinci sınıfta fizik dersi de görüyoruz. Fizikten kaldım. Bir dersten iki yıl üst üste kaldığımızda, okuldan atılıyoruz. Hoca kafaya takmış, beni okuldan atacak. Öyle ki bölüm derslerini bırakmış, fizik çalışıyorum.
Vize olduk, 70 bekliyorken, geldi mi 30… Gittim konuştum, “istediğim cevapları vermedin!” dedi hoca. Ucu açık… Ben çok iyi biliyorum, hedef, okuldan atılmam. Çünkü o zaman üniversitede, öğrenci lideri olarak görülüyorum.
En kalabalık öğrenci topluluğu bizdik.
Hoca Marksist, solcu arkadaşlarım bile söylüyorlar, “seni atacaklar” diye. Ne sağcı, ne solcuyum, şimdi ki gibiyim, sadece Türk’üm. Saf Türk’üm, “cısız”,”cusuz”… “Kahrolsun Amerika!” diyenleri havuza atanlara, karşı çıkmıştık.
Hocaya akıl verenler olduğunu, biliyorum. Finale girdim, yüzlük kâğıda 50 verdi.
Bütünleme son hakkım…
Bırakacağından şüphem kalmadı.
Bütünlemede hoca ne yapsa, 80’den aşağı veremez. Yaptığımdan eminim ama korkuyorum, stresliyim. Hemen okuyup, ilan edeceğini ve beni bırakacağını, bal gibi biliyorum. Sınavı sabah olduk, öğleden sonra, gittim hocaya…
Masada kâğıtlar okuyor.
“Gel Yusuf” dedi, titrek, endişeli bir sesle… Anladım, bir halt yediğini. Normalde yüzüme bakmayan hoca, bana “çay içer misin!” diyor. “Hocam, beni bıraktın mı?” dedim. Kâğıdımı çıkardı. “Evet, yine 50 aldın” dedi.
“Hocam beni okuldan atmayı, sizden kim istiyor” diye Kitabın Ortasından sordum. “Öyle bir şey yok” dedi ama bu kadar Türkçe bir soru beklemiyordu. Devam ettim “Beni haksızlıkla attığını ve aslında vicdanının kabul etmediğini biliyorum” dedim.
Sustu, yüzüme baktı.
Ben devam ettim:
“O kâğıda bir daha bak, 5 sorunun dördünü tam ve doğru yaptım birinin ise sonucu yanlış, vermen gereken not, doksan. Ama sen not değil ceza veriyorsun. Bunun hesabını öbür tarafa inanmadığın için, ben dünyada vereceğim!”
Bir kâğıda bir yüzüme baktı.
“Genç ve açık bir haksızlığa uğruyor!
Ne olur, ne olmaz” diye düşündü sanırım.
“Bir daha bakalım” dedi.
Elleri titriyor, hızlı nefes alıyordu. Ve not vermediği doğru cevaplarıma not verince, “80 aldın” dedi. Gülümsedi, ben duvar gibi dururken.
Sonra, çay ısmarladı.
“Beni her hafta ziyaret et” dedi.
O günden sonra, ben fizikten geçtim, hoca da ön yargısından ve de kendinden istenen haksızlıktan. Affedin, kendi başımdan geçenleri size dinlettiğim için. 30 yıl önce ben bunları yaşarken, bugünü siz düşünün.
Bu gençler, hepimizin geleceği…
Gereksiz sınavlarla, gereksiz streslere sokmayalım!
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ı iktidar yapıp, bu çileye son verelim. Hüseyin Baş’kan, babasından aldığı projeleri uygulayıp, geleceğimizi kurtaracak güçte ve birikimde, bir liderdir.
Emin olun, bu işler zor değil. Sadece, ABD ile yapılmış eğitim anlaşmalarını rafa kaldırmak yeterli. “Bağımsız Türkiye” kararlılığı, her şeyin üstesinden gelir. Her üniversite mezununun işi hazır olacak. “Avrupalı ve Amerikalılar ülkemize gelip işçi olacaklar” demişti, Baş Hoca.
Bunu yapmaya baba Baş’ın ömrü yetmedi, oğul Baş yapacak.
Artık kaldıralım şu sınav rezaletini!