Aşağılık Adam!

Matematikte sayılar için “eksi sonsuz” ve “artı sonsuz” kavramları vardır. Sıfırın altında sonsuz eksi, sıfırın üzerinde de sonsuz artı sayı bulunur. Bunlara tam sayılar denir. Bir de doğal sayılar vardır; sıfırdan başlar ve artı sonsuza doğru devam eder. Sayma sayılarıyla doğal sayılar arasındaki fark sadece sıfırdır. Çünkü sayı sayarken sıfırdan başlamayız. Sıfır, yok hükmündedir…

Bir sayı değerinin yanında olursa sıfır anlam kazanır. 1’in yanında bir sıfır olursa 10, iki sıfır olursa 100, üç sıfır olursa 1000 olur. Tek başına değeri yokken, bir değerin yanında olursa “var olan bir hiç”tir sıfır.

Sayılarla insan ve evren arasında çok özel bir sır vardır. Dünyaca ünlü matematikçi Cahit Arf, “Evrenin sırrını arıyorsanız sayılara gelin. Sonsuzluk her şeyin cevabıdır. Sayı sonsuzdur” tespitini yapar.

Matematik tahsiline başladığımda, tasavvuf yolculuğumun üzerinden bir yıl geçmişti. Matematikteki “artı sonsuz – eksi sonsuz” kavramı üzerinde çok düşündüm. Bu yüzden Tin Suresi beni derinden etkiler. Namazlarımda da sık sık okurum.

Tin Suresi’nde Allah, zeytine ve incire yemin ettikten sonra şöyle buyurur:
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar müstesna! Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.”

Aşağıların aşağısı, sıfırın altıdır. İman etmek, sıfıra ulaşmak ya da sıfırdan yukarı çıkmaktır. İmandan sonra yararlı işler yapmak ise insanı yükseltir, kesintisiz ödülün sahibi yapar, hatta meleklerden üstün kılar.

Demek ki insan, eksi sonsuz ile artı sonsuz arasında gidip gelen bir varlıktır. Sıfırın altına inerse, “aşağıların aşağısı”na düşer ve aşağılık bir varlığa dönüşür. İşte “aşağılık adam” kavramının kökü buradadır. Artık nasihat fayda etmez.

Elest meclisinde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına muhatap olan, mutlak varlığı gören, duyan, kokusunu alan insan “Evet” dedi. Hayır deme imkânı yoktu; sesini duydu, âşık oldu; kokusunu aldı, âşık oldu; cemalini gördü, âşık oldu. Çünkü o mecliste üflenilen ruhtu.

Dünyaya geldikten sonra, o söze koşan ve sahibini arayan insana Allah bir cadde açtı: “Beni arayan kulum, işte buradayım, bana gel!” dedi. O caddenin adı dindir. Allah tek olduğu için dini de tektir, o da İslam’dır.

Başka çıkmaz yollara girenlerin yanında sadece arayışlarının yorgunluğu kalır. İçlerindeki bu caddeyi örttükleri için Allah onları “kâfir” olarak adlandırır. İnsanın iç tabiatıyla dış tabiatı da sayılar gibidir. Nasıl matematikte her şey nettir, iman da böyledir. İnsan, iman ederek sıfırın altından yukarı çıkar. “İman ettim, iş bitti” yoktur.

Allah Kur’an’da insan için “çok zalimdir” der. Bu ifade, sıfırın altında, aşağıların aşağısında kalan insanı kasteder. Aşağılık adam, çok zalim olur. Sen iyilikle yaklaşırken o, kötülüğünü katlayarak sana gelir.

Allah’ım bizi zalimlerden eyleme!

Hazreti Yunus Peygamber, “La ilahe illa ente, Sübhaneke, inni küntü mine’z-zalimin!” diye dua etmiştir. Zalim mi, haşa! Elbette ki değil… Bu, Allah’ın huzurunda kendini sıfırlamaktır.

Üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş, bu zikri çok severdi. Sabah namazlarından sonra hep birlikte okurduk. O kadar etkileyicidir ki… Peygamberler ve veliler, artı sonsuza doğru uzanan sayı doğrusu üzerinde müstesna insanlardır. Veliler de onların gerisinde aynı doğru üzerinde önemli mevkilerde bulunur.

Aşağıların aşağısına düşmüş, aşağılıkları anlatmaya gerek yok. Her gün, her yerde karşımıza çıkarlar. Melek zannettiğiniz birinin gerçek yüzünü gördüğünüzde şaşkına dönersiniz. “Bu adam nasıl bu hale geldi?” dersiniz. Gelir işte…

Kader sizi bu gerçekle yüzleştirdiğinde sabırdan başka elden bir şey gelmez. İnsanlığınızı, adamlığınızı zayıflığınız olarak gördüklerini müşahede edersiniz.  İşte o noktada merhamet değil, adalet konuşur. Muhatap olduğumuz aşağılık durumlarda adil kalmak çok önemlidir.

Allah bizi adaletten ayırmasın!

Son duamız şu olsun:

“Allah’ım bize rahmetinle muamele et. Haddi aşan, hak yiyen, zulmeden zalimlere de  adaletinle muamele eyle. Sen her  şeyi gören ve işitensin…”

Aşağılık Adam!
Başa dön