Lisede sınıf başkanı olmuştum. Milli güvenlik dersinde, dersimize giren yüzbaşıya, sınıf kapısında, bir güzel "dikkat!" çekerdim. Komutan oldukça memnun olurdu. Asker gibi tekmil vermeme?
1986'da Karaharp Okulu'na başvuru yapmıştım. Kısmet olmadı, asker olmak.
Üzülmüştüm. Nasip değilmiş hâlbuki?
Teneffüslerde, okul içindeki Türk bayrağını kimse olmadığı zaman öper yüzüme sürerdim. O kadar, milli duyguları diri bir öğrenciydim.
Lise bir de iken tarih hocamız, "kim istiklal marşının tüm mısralarını şöyle benim istediğim gibi okuyacak" dediğinde, "ben" diye öne atılmıştım.
Tarih hocam, o kadar etkilendi ki, ağlayarak bana sarıldı ve anlımdan öptü. Bana o gün, "ya tarihçi ol, ya edebiyatçı" dedi. Ama ben gidip "matematikçi" oldum!
İstiklal marşını okurken, gözlerimden yaşlar akardı. Yani, başkanlığı hak eden bir öğrenciydim!..
İlkokuldan beri hep başkan oldum. Köy ilkokulunda okuduğum için, bizde köy başkanlığı da vardı. Vazifesi, o zaman çok yaygın olan âşık ve bilye oyununu, öğrencilerin çok oynayarak, dersten geri kalmamalarını sağlamaktı.
Köyümüz "sağ-sol" diye bölünmemişti ama kıran kırana bir yarış olurdu, sınıf başkanlığı seçimlerinde. Beşinci sınıftayız başkanlık kavgası oldu. Karşı taraf, sayıca okulda fazlaydı.
Dışarıda bir dövüş başladı sorma. Ben mecburen çok kişiyi dövmeliyim ki, az hasarla kavgadan çıkayım. Bir kardeşim, bir ben, ne yapabiliriz onlarca kişiye.
Ben dövüşün hakkını verirken, adil dövüşürken, kardeşim Kerim, önüne çıkanı ısırdı. Benim vurduklarım sadece düşerken, Kerim'in ısırdıkları acıyla bağırıp dövüş dışı kalıyordu.
"Başkanlık" seçiminde adil olmazsa da "ısırmak" etkili bir metot galiba!
Türkiye'nin "başkanlık" seçiminde, ilk "ısırma" vakası gerçekleşince, beni çocukluğuma götürdü, bağışlayın!
Sınıf başkanlığını ben kazanmıştım ama kardeşimin "ısırma" olayında kaybetmiştim. "Isırılan" taraf, haksız da olsa mağdur olur. "Isırılma" iddiasında iktidar, bir mağduriyet çıkara da göresin!
Neyse işin şakası bir yana, vekiller "ısırır" veya "ısırılırsa", asıllar tuttuğunu koparır, demedi demeyin!
Kürsü işgali ile CHP, ne yazık ki iktidara önemli bir pas verdi. CHP sussa emin olun, referandumda millet, bu işe "hayır" diyecek. Mevcut şartlar sürprizlerle dolu çünkü. Ve önceki seçimlere hiç benzemez.
Sonuç "HAYIR" çıkarsa, hayır olur.
Özellikle Sayın Erdoğan için hayır olur. Bunu daha önce de yazmıştım. Başkanlık, Sayın Erdoğan'a kurulmuş bir tuzaktır. Türkiye için "tuzak" olduğunu söylememe gerek yok zaten.
2010 referandumuna Türkiye "HAYIR" deseydi, FETÖ Darbesi almazdık. Bu çok açık net? Gülen'in o günler, "ölülere bile 'EVET' dedirtmeliyiz" dediğini unutmuyorum.
"EVET" diyenler Gülen'in ölüleriydiler demiyorum. Ama olayları diri gözle gördüklerini de söyleyemem. Çok şükür biz, Baş Hoca'nın "HAYIR"ı üzereydik.
Gülen'in yargıyı ele geçirmesine "EVET" demedik yani. Gülen'in Ilımlı İslam'ına "HAYIR" dediğimiz gibi hep hayır üzere olduk.
Ondan HAYIR gelemeyeceğini, Türkiye'de sadece biz söylerdik. Şimdi herkes 'HAYIR'cı kesildi!
Gün gelecek Türkiye, "Başkanlık" adı altında ülkemize oynanan oyunu da öğrenecek ve bu tuzağa kendi adımlarıyla yürüyen, Sayın Erdoğan'ın "kandırıldık" itirafını da yine duyacaktır.
Gönül ister ki olay, şimdiden görüle? Fatura ve bedel ödemeden?
Sayın Erdoğan'ın başkan olmasına karşı değilim. Kurulan tuzağa, "durmak yok yola devam" koşusuna karşıyım.
Cephe içerden çökertiliyor. Hedefe konan Sayın Erdoğan, içerde yalnızlaştırılıyor. Ekonomik gelişmeler, onu bir anda yalnızlaştırabilir. Bizden uyarması?